Orhan Kemal’in güzel insanları geleceğe umutla bakarlar ve tüm olumsuzlukların arasında dahi yaşamaktan sevinç duyabilirler. Yoksulluğa, ezilmişliğe rağmen umutludurlar.

Orhan Kemal’in güzel insanları

Okan TOYGAR

2 Haziran 1970’de Sofya’da yaşama veda eden Orhan Kemal’in cenazesi karayolu ile 6 Haziran’da İstanbul’a getirilir. Cenazeyi Babaeski’de karşılayan işçiler, minibüsün önüne bir yazı asarlar. Bu yazıda “Biz İşçiler Hatıran Önünde Saygıyla Eğiliyoruz” yazmaktadır.

7 Haziran 1970 Pazar günü binlerce insan hüzün içinde yolcu eder Orhan Kemal’i. Törene katılanlar, yakıcı güneşe aldırmaksızın, sol kolları havada ve her yüz metrede bir saygı duruşunda bulunarak Mecidiyeköy’den Zincirlikuyu’ya kadar yürürler. Kortejin geçtiği yol boyunca İstanbullular evlerinin balkon ve pencerelerinden saygı duruşuna eşlik ederler. Yaşamını halkının mutluluğu için yazmakla geçirmiş bir yazar son yolculuğuna uğurlanmakta ve ekmek kavgasını anlattığı yoksul emekçiler onun ardından ağlamaktadırlar.

Saygı duruşunda bulunanlar ve ağlayanların arasında belki de onlarca Sarı Memet, Çocuk Sami, Evdoksiya, Cemile, “Fellah oğlu” Kemal, Güllü veya Eleni vardı.

Tabutuna omuz vermişti belki de Kardeş Payı’ndaki Siverekli, Arkadaş Islıkları’ndaki İlyas Usta veya Bereketli Topraklar’ın saf ve duygusal Pehlivan Ali’si.

İşte onlar, hep Orhan Kemal’in güzel insanlarıydı.

Haksızlığa karşı çıkan “Bereketli Topraklar Üzerinde”nin Kürt Zeynel’i ve “Hanımın Çiftliği”nin Habip’i, 68 devrimci kuşağının öncüleriydi sanki. Deniz Gezmiş’in savunma hazırlıkları yaptığı Mamak’taki hapishane odasında, yatağının başında okunmaktan yıpranmış bir Orhan Kemal kitabı olması tesadüf değildi. Kürt Zeynel ve Habip nasıl Orhan Kemal’in güzel insanlarıysa, Deniz Gezmiş ve arkadaşları da öyleydi.

Orhan Kemal’in güzel insanları geleceğe umutla bakarlar ve tüm olumsuzlukların arasında dahi yaşamaktan sevinç duyabilirler. Yoksulluğa, ezilmişliğe sömürüye ve adaletsizliğe rağmen umutludurlar, inatla, dirençle. Çünkü hepsi, kendileri gibi aç kalmış, üşümüş, ekmek kavgası vermiş olan Orhan Kemal’in engin yüreğinden süzülüp var olmuşlardır.

Ya Orhan Kemal’in olumsuz kişileri? Aslında onlar da yazarın güzel insanlarıdır. En olumsuz kişilerinde dahi iyi bir yön vardır. Bunun en iyi örneklerinden birisi “Bereketli Topraklar Üzerinde” romanında para uğruna adam boğacak kadar gaddar olan Hidayet’in oğludur. Evet, Hidayet gaddar bir adamdır ama romanın bir yerinde, çalışıp para kazanmak için Çukurova’ya birlikte geldiği köylüleri tarafından terk edilen ve ölmek üzere olan Köse Hasan'ı sırtına alıp helaya götürür ve altını temizler. Sonrasında kendisi günlerce sıcak yemek yemediği halde, kendisine verilen yemeği Köse Hasan'a ikram eder.

Birçok eserinde görürüz bu örnekleri. Topal Nuri, Berber Reşit, Kabak Hafız… Bu karakterlerin, yollarını bulmak için yaptıkları türlü hileleri, söyledikleri yalanları, din bezirgânlığını okurken, onlara öfke duymak yerine kendimizi bir anda bu acımasız, insafsız, insanlık dışı sistemi eleştirirken buluruz. Çünkü Orhan Kemal’e göre tüm bunlar kapitalist sistemin ortaya çıkardığı ahlaki sorunlardır. Bireyler değil sistem sorunludur ve kapitalizm karşısındaki tek seçenek sömürünün olmadığı, eşitlikçi bir düzendir.

Orhan Kemal’in güzel insanlarının bir diğer özelliği de hepsinin ekmek peşinde olmasıdır. Okur, ekmek peşindeki bu insanlardan sınıf mücadelesini öğrenir. O mücadeleyi adeta içselleştirir sayfaları çevirdikçe. Çünkü bazı romancılarımızda gördüğümüz gibi karakterlere uzun nutuklar attırarak yapmaz bunu Orhan Kemal. Yalın, dümdüz diyaloglar ile o zamanın fotoğrafını çeker koyar okuyucunun önüne. Sosyal sınıflar arasındaki anlaşmazlıkları gösteren o fotoğrafa bakarak karar vermek okuyucunun işidir artık. Türk edebiyatının bu toplumcu, gerçekçi ve devrimci yazarını okuyan aklı başında okur bir süre sonra kendisini, sömürüye dayalı bu haksız düzeni sorgularken bulur. Okuyucu, adı ne olursa olsun insanların eğitimden sağlığa her alanda eşit oldukları ve sömürünün olmadığı bir düzen ister artık.

Orhan Kemal’in insanlarının dindar, dinsiz, ateist, Rum, Ermeni, Arap, Türk, Kürt, Boşnak olması önemli değildir. Önemli olan insanın sınıf mücadelesinde, emek ve ekmek mücadelesinde bir arada, kenetlenmiş durması, yani “emek kardeşliğidir”.

Orhan Kemal “Kara gün, kararıp gitmez” der. Kara günler uzun sürse de, hiçbir zaman kararıp gitmeyecek sonsuza kadar. İçinden geçtiğimiz bu günlerde bunu çok daha iyi anlıyoruz. Orhan Kemal’in bu güzel insanları, “yoksul, yorgun ama yiğit, pırıl pırıl namuslu, Karacadağ, Çukurova ve Cibali’de, pirinçte, pamukta ve tütünde” olan işçilerimiz, emekçilerimiz çekip çıkaracaklar bizi bu karanlıktan ve ulaşacağız aydınlık yarınlara.

Selam olsun Orhan Kemal’e…

Selam olsun onun güzel insanlarına…