Orta Avrupa dolaşısı -1

Dinlence(tatil), gereksinim, doğal bir hak. Ama kimler yararlanabiliyor bundan? Düşündükçe, Şili’de sosyalist Allende döneminde(1970-73) yaratıcı düzenlemelerle, olanağı olmayan emekçi ailelerin nasıl denizden-yazlıklardan yararlandırıldıkları geliyor usuma...

“Kültür ve Turizm” adı altında “bir şey” Türkiye’de. Tiyatrosundan sinemasına, müziğinden, halk oyunlarından, heykelinden resmine, hani tüm sanatları kültürün içine sıkıştıran; biz de içinde olmak üzere on beşi aşkın tiyatroya devlet desteği vermeyen, yine karşı duruşlu film başvurularını geri çeviren ve diğer kimi yasakları da içine “sıkıştırıveren” bir bakanlık...

Her ne denli sanat-ekin(kültür)-gezim(turizm) iç içe yol alsa da, her biri alır başını çeker gider ana yoldan ayrılarak kimi sapaklarda; kendi dallarında, kendilerine özgü biçemleri, yöntemleri ile var olarak...

Param neye yeter? Araştırıyorum; kapsamlı-içerikli bir gezi bağlamında Orta Avrupa, daha ucuza geliyor sanki Türkiye’den. Hem ufaklık da görmeli istiyorum oraları. O zaman ver elini Budapeşte, Viyana, Dresden, Prag dolaşısı(turu)...

Anıtlarda, alanlarda, müzelerde, doyumevlerinde(lokantalarda) kuyrukları, çeşitli ülkelerden gelen gezmenleri, o kalabalıkları gözleyince anlıyorum ki bize gelenler neredeyse solda sıfır kalır onların yanında...

Bilgili, birikimli kılavuzumuz Memet Yıldız; tarihsel sunumlarda bulunuyor, yerlerin, yapıtların özelliklerini dile getiriyor güzel özetlemelerle hep. Derler ya “yediğin içtiğin senin olsun gezip gördüğünü anlat”; aktarayım bir ikisini...

Prag’a yaklaşık bir saatlik uzaklıkta Elbe ve Ohre nehirlerinin ayrıldığı noktada bulunuyor Terezin(Küçük Hisar). 1940 yılında Prag Gestaposu’nun tutukevi olarak kullanılmış. İster gül ister ağla, ama ben salt buz kestim donakala bir çalışma toplanağı(kampı) olmayan bu toplanakta ana girişteki yazıyı okuyunca: “Arbeit Macht Frei”(Çalışmak özgürlüktür). Geniş bir alana yayılmış Terezin bölmeleri, işkence odalarıyla inanılmazlığını koruyor. Kırk kişilik bir koğuşta en az 400 kişi barınmış. Musluğu, gideri olmayan ve içinde yalnızca bir litre su bulunan tek bir el yunağında(lavaboda), 1 litre su ile 400 kişi temizlenmeye çalışmış. Aynı koğuşta yine gideri olmayan ayakyolu adına tek bir delik var. Koğuşları tek kişilik hücreler izliyor. Bu hücreler ışık almadığı için yer ve zaman kavramı yok olan tutsakların akıl sağlığını yitirmesi amacıyla düzenlenmiş. Daha önce atların bekletildiği bu hücrelerde, atlar üşümesin diye yapılmış olan sobaların hiç kullanılmadığı ise savaş gözlem yazanaklarında(raporlarında) yazılı. Müzede, tutsak Yahudi çocuklarının şiirleri, çizgileri, resimleri yüreğin dayanabiliyorsa görülesi...

Savaşın sonuna dek 32.000 tutuklunun kaldığı bu yer genelde bir geçiş istasyonu. Terezin’de kötü yaşam koşulları, sayrılıklar, işkenceler nedeniyle 2.600’ü; Nazi mahkemelerine, diğer toplanaklara dağıtılanların ise 5.500’ü ölmüş. Memet Yıldız’ın anlatılarında beni etkileyen biri de şu: Nazilerin 270 Yahudi ailesini, daha iyi bir yaşam, umut dolu bir gelecek kandırmasıyla Prag’tan buraya getirmeleri, Terezin’i kurmaları için gece gündüz çalıştırmaları ve iş bitince de göndermeleri... Nereye? Auschwitz’e, gaz odalarına!...