Batı ve Doğu arasındaki keskin çizgide her dönem biri gelişirken diğeri geri kalıyor. Buradan yola çıkarak, “Karanlık çağ kimin için” sorusunu sorabiliriz.

Orta Çağ’da Doğu’da astronomi

Gizem Çoban

Bu haftaki yazımda, 11 yıl önce tanıştığım ve hala okumaktan keyif aldığım Prof.Dr. Yavuz Unat’ın astronomi tarihi çalışmalarından yola çıkarak Orta Çağ’da astronomi biliminden söz edeceğim. Orta Çağ, bir diğer adıyla ‘karanlık çağ’ olarak adlandırılan dönem, Avrupa’da bilime ve insan yaşamına yoğun müdahalede bulunan dinin kuralları altında kalmış. Zaman zaman şu an daha karanlık bir dönemde olduğumuzu düşünsek de Orta Çağ’da her zorluğa rağmen gelişen bilim bir umut oluyor diyebiliriz. Bu yazıda engellere değil, gelişmelere bakacağız.


Aristoteles’in, "Yer’e ve Evren’e ilişkin Yer, Evren’in merkezinde bulunur ve küre biçimindedir" gibi betimlemeleri Orta Çağ kozmolojisinin temelini oluşturur; bu betimleme, 16 ve 17’nci yüzyıllarda ortadan kalkıncaya kadar geçerliliğini korumuştur. Aristoteles’in Yer’in küreselliğine yönelik güçlü kanıtları matematiksel astronomlar arasında yer alan Batlamyus’u etkilemiştir. O dönemler Arap Yarımadası’nda bilimin ve düşünmenin yaygınlığının, Avrupa’dakinden daha fazla olduğu göz önünde bulundurulduğunda, Arapça kitapların Latinceye çevirilerinin yapıldığı görülmekte.

Orta Çağ’da, Yer’in Evren’in merkezinde bulunduğu görüşüne, Kopernik gelinceye kadar ciddi bir karşı çıkış yapılmamıştır; ne var ki Yer’in sâbit olup olmadığı görüşünün, 14’üncü yüzyılda yeniden gözden geçirildiği görülmektedir. Özellikle John Buridan (1300-1358) ve Nicolas Oresmus (1320-1382), Yer’in hareketi sorununu incelemişler ve örneğin Buridan, astronomik gözlemlere uygun bir akıl yürütme ile, Güneş’in görünen günlük deviniminin, Güneş’in durması ve Yer’in kendi ekseni çevresinde dönmesi ile açıklanmasının daha olanaklı olduğunu öne sürmüştür.

İslâm’ın ilk dönemlerinde, Hint astronomisi İslâm astronomisinin biçimlenmesinde etkili oldu. Müslümanlar, Brahmagupta'nın Siddhanta'sı aracılığıyla Hint astronomisini tanıdılar ve Batlamyus'u keşfedinceye ve Arapçaya aktarıncaya kadar, araştırmalarını bu esere dayandırdılar. Abbasi Halifesi Memûn (813-833) zamanında ise, Batlamyus’un Almagest adlı kitabının bütün bu kitapların en doğrusu olduğu anlaşıldı ve bundan sonra da çeşitli gözlem aletleri ile Batlamyus’un usullerine uyularak Bağdat’ta Güneş ve Ay’ın yörüngeleri çeşitli zamanlarda incelenmeye başlandı.

İslâm astronomisinde Batlamyus’un astronomik sistemi kabul edilmesine karşın göksel hareketleri bütün ayrıntılarıyla bilmek isteyen İslâm astronomları, bir süre sonra, sistemin tümünü benimsemekte zorlanmışlar, yeni gezegen tablolarına ihtiyaç duymaya başlamışlardır. Bu yüzden, İslâm dünyasında pek çok gözlemevi kurulmuş ve bu gözlemevlerinde yapılan gözlemlerle elde edilen değerler Batlamyus’un değerleri ile karşılaştırılmış, düzeltilmesi gerekenler düzeltilmeye çalışılmış ve pek çok katalog (zîc) oluşturulmuştur. Gözlemevleri, ilkin İslâm dünyasında ortaya çıkmış önemli bir araştırma kurumudur.

Doğuda araştırmalar ve gözlemevleri arttıkça Batlamyus eleştirileri de artmaya başlamıştır. İbn el-Şâtır’ın (1304-1376) da bu yöndeki çalışmaları oldukça meşhurdur. Pek çok yönden Kopernik’in öncüsü kabul edilen İbn el-Şâtır’ın kurgulamış olduğu Ay kuramı Kopernik’in Ay kuramına çok benzer.

15. yüzyılda Türk hükümdarlarının idaresi altında bilim ve felsefe yeni bir uyanış dönemine girmiş ve Semerkand ile çevresindeki Türk kentleri muhtelif İslâm ülkelerinden gelen birçok öğrenci ve bilgin için bir bilim yuvası haline gelmiştir. Özellikle Uluğ Bey’in hükümdarlığı sırasında, Semerkand’da kurduğu medrese ve gözlemevi bilim tarihi açısından büyük önem taşır. 1421’de tamamlanan Semerkand Medresesi uzun yıllar her çeşit bilimin, eğitim ve öğretimin merkezi olmuş ve zamanın önemli bilim adamları burada dersler vermiştir. Semerkand’da kurulan bu medrese ve gözlemevinde, Gıyaseddin Cemşid, Kadızâde-i Rûmî ve Ali Kuşçu gibi devrin önemli bilim adamları çeşitli çalışmalar yapmışlardır.

Gözlemevinde yapılmış olan gözlemler ve çalışmalar Uluğ Bey Zîci adlı eserde toplanmıştır. Bu zîc, 17’inci yüzyıla kadar yazılmış olan astronomi kataloglarının en mükemmelidir ve bu yüzyıla kadar konumsal astronominin temel kitabı olarak kullanılmıştır. Eserde gökyüzünün güney yarıküresinde bulunan 48 takım yıldız ele alınmış ve bu takım yıldızlar içinde bulunan 1028 yıldızın yerleri belirlenmiştir.

Tabi ki gelişmelerin kısa bir özetini sunmak durumunda kaldım. İstanbul Gülhane Parkı içerisinde bulunan İslâm Bilim ve Teknoloji Müzesi’ni ziyaret eder ve Prof.Dr. Yavuz Unat’ın yayınlarını okursanız daha geniş kapsamlı bilgilere ulaşabilirsiniz. Batı ve Doğu arasındaki keskin çizgide her dönem biri gelişirken diğerinin geri kaldığı görülmekte, o zaman buradan yola çıkarak, “Karanlık çağ kimin için karanlık?” sorusunu sorabiliriz.