Orta sınıf da çöküyor. Zamların son sembolü elektrik oldu. Yani AKP sembolü ampul! Elektrik faturaları kiraları geçti. İnsanlar faturalarını nasıl ödeyeceğini bilemez hale geldi.

Yoksulların hali zaten malum. Ama başta esnaf, orta sınıf diye bilinen kesimler bile isyan bayrağını çekti. Öğretmenler ay sonunu getiremiyor, doktorlar geçim sıkıntısı çekiyor, mühendisler kan ağlıyor, orta sınıf “statüsü” bir işe yaramıyor.


***

Orta sınıf yoksulluğu, aslında bir oksimorondur, birbiriyle çelişen ya da tamamen zıt iki kavramın bir arada kullanılmasıdır. Çünkü yoksullaştıkça orta sınıf özelliği kaybolur.

Orta sınıf, adı üstünde, toplumsal hiyerarşinin ortasında bulunan kesimlerdir. Gündelik dilde zenginler ile yoksullar arasında bir yerde olanlar kastedilir. Gerçi Marksizm toplumsal sınıfları üretim araçlarıyla ilişkilerine göre tanımlar. Orta sınıflar gibi muğlâk bir terim yerine küçük burjuvazi kavramı daha fazla öne çıkar. Her neyse konumuz bu değil. Konumuz, kendisini emekçiler arasında saymayan ve hatta gözünü sınıf atlamaya dikmiş kesimlerdir ve artık onların da yaşadığı içler acısı durumdur.

***

Fatura isyanlarına katılan herkes demek ki artık kendiliğinden bir nevi Sol talepleri dile getirmiş olmaktadır ve bu gidişatın değişmesini istemektedir. Oysa yakın zamana dek orta sınıf mensubu “bilinçli” insanların çoğu bile yaşam tarzlarına müdahale edilmeyeceği beklentisiyle mevcut iktidara destek vermişler, en azından hayırhah bir tutum takınabilmişlerdi. Şimdi ekonomik kriz sonucu siyasi İslamcılar, esnafları da, diğer orta sınıf kesimlerini de hüsrana uğratıyor ve bu düzlemde de Sol ciddi ve tek rakip olarak öne çıkıyor.

Orta sınıf öfkesi ayrıca önemlidir. Emekçilerin ve emeklilerin zaten kaybedecekleri bir şeyleri yoktur. Orta sınıfların kaybedecekleri birkaç şey kalmıştır ellerinde ve onları da kaybetmekten korkuyorlar. Hızla yoksullaşırken, yoksulluktan, eski “müreffeh” günlerine dönememekten çok korkuyorlar.

Şimdi sınıf kavgası, hayat kavgası, hayatta kalma kavgası olarak her alanda kendisini fiilen dayatmaya başladı. Gözle görülür hale geldi. Orta sınıflar da bu kavganın birer unsuru olmaya yöneldiler.

Bu kavgada Solun kendi varoluşunu gerekçelendirebilmesi ülke genelinde sömürü düzenine karşı muhalefet örgütleyip direnmesiyle; gündelik hayatta, çarşıda pazarda, muhalefet çağrısı yaparken çare üretmesiyle mümkündür. Sol güçler bütün imkânlarıyla bunu tecrübe etmeye yöneliyor.

Örneğin SOL Parti elektriğe gelen fahiş zamlara karşı bir süredir Türkiye’nin birçok noktasında “zamlar geri alınsın” eylemleri yapıyor, birçok şehirde elektrik dağıtım ve üretimi karşılayan özel enerji şirketlerinin önünde “enerji şirketleri kamulaştırılsın” talebiyle öne çıkıyor. Sadece emekçilerin değil küçük esnaf, küçük memur ve küçük çiftçinin yanında da yer alıyor.

Ama bir şey daha var. Orta sınıf, “orta direk” ile karıştırılmamalıdır. Bu ülke siyasetinde “orta direk” önemli bir demagoji tabiridir ve ilk kez 1983 seçim döneminde Turgut Özal tarafından uydurulmuştur. Özal ha bire küçük esnaf, küçük memur, emekli ve küçük çiftçinin “ülkenin orta direğini temsil ettiğini”, korunup kollanması gerektiğini anlatırdı. Bu tabiri Türk Dil Kurumu’nun tarifine dayanarak, yani “çadırda veya çeşitli yapılarda merkezî ağırlığı yüklenen ve dengeli dağılımı sağlayan direk” anlamında kullanırdı. Orta direk bel vermesin, yani çökmesin diye oy toplardı. Günümüzde de hâlâ 10 milyonun üstünde insan ve aileleriyle birlikte 40 milyon kişi bu tabire uygun bir kesimi oluşturuyor.

Ve şimdilerde Sağ partilerin doğal destekçisi sayılan esnafın ve diğer orta sınıf mensuplarının ağzından tek kelime çıkıyor: Vay!

Sol bitti, sağcılarla ittifakı pekiştirir ve hatta adımızı bile değiştiririz diye Sağcılıktan medet umanlara duyurulur: “El veriyor, el veriyor/ Orta direk bel veriyor, vay/ Döndüm baktım Sağ yanıma…”

Evet devamını siz getirin, “Sağ” yanımıza dönüp baktığımızda kimler can çekişiyor?