AKP hükümeti geçen gün yeni Orta Vadeli Programı (OVP) açıkladı. Açıklanan raporun öne çıkan başlıkları yavaşlayan büyüme, artan işsizlik, artan yoksulluk fakat buna rağmen artan vergiler oldu.

OVP’nin açıklanmasının ardından dolar güne 3,05 ile başladı. OVP’de aşağı yönlü revize edilen rakamlar, elbette rekordan rekora koşan dolardaki artışın çok küçük bir nedenini açıklıyor. Fakat büyük oranda şunu gösteriyor: OVP’nin açıklanması, yani hükümetin bir program dahilinde öngörülerini paylaşması, özellikle piyasalarda bir rahatlamaya, önünü görmeye neden olmuyor. Yani OVP’nin ekonomi medyası da dahil olmak üzere ekonomide etkisizleştiğini, silikleştiğini söylemek mümkün. Yine de OVP ile ortaya çıkan öngörülerden yola çıkarak 2017-2019 dönemlerini kapsayan süreçte nasıl bir ekonomi anlayışı hâkim olacak, ona bakmaya çalışalım.

Öncelikle Başbakan’ın söylediği gibi ‘karamsar’ değil, oldukça iyimser bir OVP ile karşı karşıyayız. Her ne kadar bugüne kadar daha abartılmış bir iyimserlik ile karşı karşıya kaldıysak da, bu raporun, içinde bulunduğumuz ekonomik tabloyu daha iyimser yansıttığını, gerçeğin çok daha olumsuz olduğunu söylemek mümkün. 2016 büyüme tahmini OVP’de yüzde 4,5’ten yüzde 3,2’ye çekilirken, IMF’nin Türkiye için 2016 büyüme tahmini olan yüzde 3,8’in altında kalmış. IMF’ye göre daha karamsar gözüken bu beklenti ne var ki yerini 2017’de abartılı bir iyimserliğe bırakıyor. IMF 2017 için daha da yavaşlayarak yüzde 3’e inen bir büyüme öngörürken, OVP yüzde 4 büyüyen bir ülke ekonomisi resmi çizmiş. Bu resim içine koyduğu diğer parametrelerle bu öngörü başlı başına bir paradoksu oluşturuyor. Nasıl mı?

OVP’ye göre 2017’de 143,1 milyar dolar olması beklenen ihracat, 2017 yılında 175,8 milyar dolara çıkıyor. Diğer bir yandan bu iki yıl arasında ithalatta da yüzde 8’lik, ihracatın üzerinde bir artış öngörülüyor. Dolar halihazırda 3,05 olmuş ve yaklaşık bir haftadır 3 bandında demir atmışken, ithalatta maliyetlerin nasıl karşılanacağı, dolar üzerinden artan bu maliyetlerle ithalata bağımlı olan ihracatta tekerin nasıl döneceği tam bir muamma. Bunun üzerine Rusya ve AB başta olmak üzere ihracat pazarlarındaki talep düşüşlerini de eklersek, öngörülerin gerçekçilikten uzak olduğunu görüyoruz.

Bir başka paradoks, 2017’de büyümede atak öngören hükümetin işsizlik oranında da artışı eşanlı öngörmesinde izleniyor. Önceki OVP’de 2017’de yüzde 9,9 işsizlik öngören hükümet, beklentisini yukarı yönlü revize ederek işsizliği yüzde 10,2 olarak tahmin ediyor. İşsizlikte artış yaşanırken, büyüme hızındaki artışı rasyonel olarak açıklamak zor.

Aynı şekilde gerçeklikten uzak cari açık ve bütçe açığı beklentisi var. Cari açığın GSYH'ye oranı 2016'da %3,9’dan %4,3’e; 2017 yılı için ise %3,7’den %4,2’ye revize edildi. 2018 için ise %3,5’den %3,9’a revize şeklinde daha büyük açık öngörüsü var. Buradaki ilk paradoks büyümede yavaşlama öngörülürken, cari açıkta artış öngörülmesi. Türkiye’deki çarpık ekonomi modeli gereği, bilindiği gibi ülkede ekonomik büyüme cari açık verilerek yaratılmaktadır. Bu, dışa bağımlı ekonomilerin ortak bir özelliğidir ve Türkiye’nin kendi üretim dinamikleri büyük oranda tahrip edildiği için dış bağımlılık daha derinleşmiş bir sorundur. İkinci paradoks ise bütçe açığı öngörüsünü de kapsayan borçlanabilme beklentisinin iyimserliğinde yatmaktadır. Moody’s’in kredi notunu ‘çöp’ düzeyine çekmesiyle birlikte Türkiye’nin risk primi yükselmeye başlamıştır. Bu, sıcak paranın daralmasına neden olacağı gibi, halihazırda 412 milyar dolarlık dış borcu çevirmeye çalışan ekonominin tüm kesimlerine borçlanma maliyetini de artıracaktır. Dolayısıyla iki açığın da finansman olanakları büyük çapta daralmıştır, daralmaya devam da edecektir. Böylesi bir koşulda daha yüksek bir açık görmek bu alanda bir kriz beklentisiyle de eşanlamlıdır.

Son olarak ise genel bir eğilimin devam ettiğinin altını çizelim. İşsizlik artarken, kişi başı gelirde düşüş kabul edilmişken, vergi gelirlerinin gelecek yıl yüzde 14’e yakın artmasıyla belirlenen 511,1 milyar liralık vergi geliri hedefi, olumsuzlaşan tüm makro dengelerin faturasını emekçi kesimlere kesmenin bir nevi itirafı niteliğindedir.