Anaaa! RTE “oligarşi” demiş.

Hem de şöyle demiş: “Bakıyorsunuz, bürokratik oligarşi karşınıza dikiliyor… İşte bu kuvvetler ayrılığı denilen olay var ya, o geliyor sizin önünüze bir engel olarak dikiliyor.”

Yani tuhaf bir “oligarşiden” şikâyet ederken, burjuva demokrasisinde denetim ve denge işleyişinin güvencesi sayılan “kuvvetler ayrılığı” ilkesine de karşı çıkıp kendisi için bir oligarşi tesisini savunmuş. Türk işi başkanlık sisteminde, meclisi feshedebilecek, kararnamelerle (fermanlarla) ülkeyi yönetebilecekmiş…

Bu durumda ben de özeleştirimi veriyorum! “2. Cumhuriyet yerine 3. Meşrutiyet gibi şeyler gelecek, neo-Abdülhamit düzeni kurulacak” diye yazmıştım ya, meğer bu gelişme Abdülhamit’in Meşrutiyet’ine de değil Mutlakıyet dönemine tekabül ediyormuş. Pardon yani.

Şimdiden höt deyince birçok kesimi hizaya sokmaya başladı bile. Ama “değil Abdülhamit, Abdülpalamut olsan ne yazar” diyenler, hizaya gelmeyenler, korkmayanlar, hâlâ var.  Asabını bozuyorlar.

Lakin bu muhterem madem Başbakan ve hep Başbakan, mecbur her lafını ciddiye alıp önce bunlara cevap vermek lazım.

Diyor ki: “O işkenceleri ben de gördüm.”

Cevap veriyorum: İnanamıyoruum! Demek seni de Filistin askısına astılar, elektrik verdiler ve burada söyleyemeyeceğim şeyleri yaptılar ha sayın başbakan. Vah vah…

Diyor ki: “Kusura bakmayın biz de öğrencilik yaptık, taşla sopayla öğrencilik yapmadık.  Biz hayırlı bir gençlik olarak yetiştik.”

Cevap veriyorum: Kusura bakmıyoruz. Taş, sopa elbet çok iptidai aletler başbakan. Mesela senin ağabeylerin 1968’de ABD’nin 6. Filosunu devrimci gençlere karşı müdafaa etmek için Kanlı Pazar’larda taş, sopa ve affedersin bıçak filan kullanmıştı ama senin zamanında teknoloji haliyle gelişkindi, “Akıncılar” döneminde yani, hıyarlı babalarınız olmasa bile elbet sotaya yatmış hayırlı gençliktiniz, biliriz.

Diyor ki: “Ey ODTÜ’nün hocaları, sizin yetiştirdiğiniz öğrenciler bunlarsa Türkiye batmıştır!”

İşte buna cevap veremiyorum: Çünkü övünmek gibi olmasın ben de ODTÜ’lüyüm ve övünmekten hiç hazzetmem! Ama ODTÜ’yle ilgili her iddianın cevabı, mesela aynı tarihlerde dünyaya gelen Recep Tayyip’in hayatı ile ODTÜ tarihi kıyaslanınca derhal ortaya çıkabilir. Kasımpaşa doğumlu Recep Tayyip, ecdadı Abdülhamit’in, Vahdettin’in itilafçı bir torunu olarak geldiği noktada elbette Obama’nın kankasıdır. Ama ABD’nin kendi işine yarasın diye kurduğu ODTÜ ise emperyalizmin ve oligarşinin baş belası olan bir tarihe imza atmıştır ve atmaktadır. Ve ODTÜ’deki silinemeyen ünlü “Devrim” yazısı mutlaka RTE’lerin de alın yazısıdır!

Ve işte o Tayyip, “Ortadoğu” politikalarında kendisine biçilen taşeronluk rolünde tökezledikçe,  bu kez “Orta Doğu” Teknik Üniversitesi’ni gözüne kestirebiliyor; 3600 polis, 105 koruma aracı, 20 zırhlı araç ve 8 TOMA eşliğinde sefer düzenliyor. Onun ömrü de ecdadı gibi (üzerinden düştüğü) at sırtında olmasa dahi TOMA üzerinde geçecek zahir.

Çünkü yasamayı, yürütmeyi, yargıyı, orduyu, medyayı ele geçiren RTE’nin şu memlekette ele geçiremeyeceği mevziler de var ve ODTÜ bunlardan birisi.

Çünkü artık sadece ODTÜ’de değil Türkiye’nin dört bir yanında gençlik muhalefetinin kardelenleri boy veriyor. Son yıllarda, saman alevi gibi yanıp sönmeyen ve her geçen gün biraz daha pekişen bir devrimci gençlik hareketi, “her yer ODTÜ her yer direniş” diye haykırıyor.

Ve şu işe bakın, Başbakan yukarıdaki laflarını ettiği DEİK toplantısında diyor ki: “Ne olur birbirinizi sevin, sevilelim, sevelim.”

Cevap veriyorum: Yaa sabır!

Ama devrimcilerin sabrı tevekkül için değil; mutlakıyetinize, Abdülpalamut düzeninize, oligarşinize karşı güç biriktirmek için. Bu da böyle bilinsin.