Geçen hafta Utku Çakırözer’in Mısır asıllı Marksist düşünür Samir Amin ile yaptığı söyleşi, “Erdoğan’da Mursi Alametleri Yeni ve Daha Büyük Gezi’lere Hazır Olun” başlığından da tahmin edilebileceği gibi heyecan yarattı

Geçen hafta Utku Çakırözer’in Mısır asıllı Marksist düşünür Samir Amin ile yaptığı söyleşi, “Erdoğan’da Mursi Alametleri Yeni ve Daha Büyük Gezi’lere Hazır Olun” başlığından da tahmin edilebileceği gibi heyecan yarattı. Amin’in hem Türkiye, hem de dünya ile ilgili saptamalarına daha yakından bakmak yararlı olabilir.

Samir Amin Haziran 2014’te Monthly Review’da yayınlanan makalesinde Venezuela, Brezilya, Bolivya ve Ekvador’un halk sınıflarının ayaklanması sonrasında ciddi seçim başarılarının geldiğinin altını çiziyor. Bu anlamda, “Gezi’nin ihtiyacı: devrimci çekirdek” derken, işsizliğe ve fakirliğe isyan edenlerin; işçi sendikaları gibi çalışma koşullarına karşı mücadele edenlerin; özelleştirme politikalarına direnen çiftçilerin; polise direnen hak ve özgürlük isteyen orta sınıfların, bir program etrafında, alternatif sunarak, ortak bir stratejik amaçla ve ortak bir cephe oluşturması önerisinin, seçim başarısının önünü açabilme ihtimalini de yabana atmayalım.

Samir Amin Latin Amerika solunun, kendini “sosyalizme dönük hareketler” diye tanımlayıp, önceliği toplumsal ve politik koşulları iyileştirmeye vermesini anlamlı buluyor. Ne var ki, iktidarı almadan “hareketin” dünyayı değiştirebileceği fikrini naif diye nitelendiriyor. Ancak farklı ezilen ve sömürülen sınıfların hegemonik bir koalisyon oluşturmalarıyla, emperyalizmin karşısına dikilmenin mümkün olduğuna inanıyor. Çünkü aksi takdirde emperyalist kapitalist sistem komprador hegemonik koalisyonlar yoluyla varlığını yeniden üretiyor.

Amin’in “kolektif emperyalizm” diye nitelendirdiği ABD-AB-Japonya “üçlüsü”, dünya kapitalist düzenini “beş tekel” yoluyla sürdürür: teknolojinin, doğal kaynaklara erişimin, finansın, küresel medyanın ve kitle imha araçlarının kontrolü. Bu tekelleri alaşağı etmeden gerçek bir ilerlemeden söz edilemez. Türkiye’yi Mısır’ı dahil ettiği “lümpen kalkınma” modelleriyle “emperyalizmden kopmak” ve gerçek anlamda yükselişe geçmek imkânsızdır.

2013’te yayımlanan, “Çağdaş Kapitalizmin İçten Patlaması” (The Implosion of Contemporary Capitalism) kitabında Türkiye’yi “Ortadoğu’nun Kolombiya’sı” diye adlandırıyor. Anadolu kökenli siyasal İslam’ın Kemalist projeyi nihai yenilgiye uğratıp, kompradorlaşmanın iyice belirginleşmesiyle, NATO şemsiyesi altında emperyalist üçlünün stratejilerine topyekûn tabi olunduğunun altını çiziyor. Amin’e göre, Türkiye Suriye’ye Amerika’nın çıkarlarını korumak için saldırıya geçti. Nasıl Latin Amerika’da Kolombiya, Chavez’in Venezuela’sına müdahalede bulunan, gerici ve Amerikancı hükümetlerin bulunduğu bir ülkeyse, Türkiye de Ortadoğu’da aynı misyonu üstleniyor.

Amin son kitabında, küresel krizi açıklamayı amaçlayan kapitalist sistemin genel bir analizinin yanı sıra, düzen eleştirisinin ötesine geçip, sosyalist toplumu yaratmaya yönelik alternatif mecralar üzerine de yaratıcı fikirler ortaya koyuyor. Zaten, “gerçek sanırlar” diye fazla tevazu göstermeyip, kendini “yaratıcı Marksist” diye nitelendiriyor. Analizlerinde Marx, Lenin ve ağırlıkla Mao’nun görüşlerini güncelleme çabasına girişiyor; “Halklar devrim, uluslar özgürlük, ülkeler bağımsızlık istiyor” ifadesinin içi boş bir slogan değil, bugün de karşılığı bulunan bir mücadele perspektifine işaret ettiğini somutluyor. Gamze Yücesan’ın kulakları çınlasın, “emperyalizmin ve sınıfın sonunu” ilan eden “radikal demokrasi” ile yetinenlerin, bu konular üzerinde kafa yormalarında yarar olabilir.

Davutoğlu, Cumhuriyet’i 90 yıllık bir parantez olarak kapatmaya gayret ede dursun, Amin, kapitalizmi “tarihte bir parantez” olarak nitelendirip, daha üst bir insani uygarlık için mücadeleye çağırıyor.

Utku Çakırözer söyleşisinin sonunda da vurguladığı gibi, Türkiye, Mısır gibi ülkelerin önünde üç seçenek olduğunu düşünüyor:

1-Geçmişin nostaljisi, Nasırizmi, Kemalizmi ihya etmek.

2-İslamcı hayalleri canlandırmak.

3-Ulusal demokratik bir alternatif hareket içinde ilerici güçlerin, eğitimli orta sınıfların, işçilerin, sosyalistlerin, demokratik oluşumların, çiftçi hareketinin ortak mücadelesini örgütlemek.

Benim tercihim doğaldır ki üçüncü şık. Daha da ileri giderek Gezi Direniş’inin de doğruladığı gibi, bu şıkkın işaret ettiği koalisyonda birinci şıktan medet uman Kemalist Cumhuriyetçilere de, Kürt Ulusal Hareketine de yer olduğunu düşünüyorum. Aksi takdirde, ikinci şık parantezi kapatmakla kalmayacak, korkarım ki noktayı da koyacak…