Genel bir dış politik değişikliğe giden ABD, bir bölgeyi daha istikrarsızlık üzerinden terk etme stratejisi izledi. ABD’nin küresel sistemde bir tane stratejik sorunu var, o da Çin’i kontrol edebilmek. Ancak Amerika’nın Çin’e yönelik stratejisinin merkezi bir unsuru değil Afganistan. Stratejinin parçalarından biri sadece.

Ortadoğu’yu ‘bekçi’lere bırak, Pasifik’e odaklan

Prof. Dr. İlhan UZGEL

Amerikan emperyalizminin Taliban ile anlaşarak Afganistan’ı terk etme stratejisine dair çeşitli tezler ve senaryolar ileri sürülmeye devam ediliyor. Uluslararası ilişkiler uzmanı Prof. Dr. İlhan Uzgel ABD’nin yeni bir stratejiyi hayata geçirdiğini kaydediyor.

Afganistan kararı ABD’nin küresel stratejisinde nereye oturuyor?

ABD uzun süredir genel bir dış politika değişikliğine gitmeye çalışıyor. Bunun Ortadoğu bölgesine düşen payı ise çatışma bölgelerinden mümkün olduğunca asker çekmek, çatışmaları sonlandırmak, Çin'in (ve Rusya'nın) nüfuzunu engellemek şeklinde oldu. Doğu Akdeniz ve Karadeniz bağlantısını da Girit ve Yunanistan üzerinden kendisi tahkim etti. Ortadoğu coğrafyasında çatışmasızlık ve müttefikleri arasındaki sorunların çözülmesi için girişimde bulunurken, radikal İslamcılık üzerinden istikrarsızlaştırma siyasetinin alanını Afganistan ve Afrika coğrafyasına doğru kaydırdığını görüyoruz. Bu giderek şekillenmekte olan yeni bir siyaset ve bunun sonuçlarını daha fazla göreceğiz. Afganistan politikası bu genel ve yeni oluşturulan siyasetin bir parçası olarak anlam kazanıyor. Bunun bir siyaset olduğunu, yeni bir stratejiye geçildiğini, bu stratejinin de gereğini yaptığını savunuyorum. Uzun vadeli sonuçlarını göreceğiz ama Afganistan gibi bir yerin hiçbir büyük güce saygısı olmayacak bir konumda bırakılarak terk edildiğini ama buradaki istikrarsızlığın her zaman Amerika'nın girmesine açık kapı bırakacağını savunuyorum. Çünkü ABD şunu biliyor buraya Rusya girmez, ikinci defa böyle bir hata yapmaz. Çin ise böyle bir şeyi göze alamaz. Çin'in şimdiye kadar istikrarsız herhangi bir bölgeye yaptığı askeri müdahale yok. Girerse Çin için pahalıya mal olur. Bunu da bildiği için Amerika askeri boyutunu Afganistan'da daha rahat bırakabildi.


ÇİN’İ ENTEGRE ETMEK

ABD’nin temel stratejisi nedir? Bu denklemde sürdürülebilir istikrarsızlık mı planlanıyor?


ABD’nin bölgeye dönme planı her zaman var. Amerika'nın küresel sistemde bir tane stratejik sorunu var, o da Çin'i kontrol edebilmek. Çin'in yükselişini 2.Dünya Savaşı sonrası Soğuk Savaş bittikten sonra kendi kurduğu, tepesinde oturduğu küresel sisteme uyumlu halde tutabilmek. Amerika'nın en büyük sorunu bu. Burada çok zorlandı Amerika. Çin'i küresel sistemin uyumlu bir partneri haline getiremedi. Kendi kurduğu küresel hiyerarşi içinde daha alt bir yere oturtmakta başarısız oldu. Eğer bir Amerikan başarısızlığı varsa aslında burası. Bunu Afganistan üzerinden tanımlamak, “Afganistan'ı kontrol edemedi, buradan çekilmek zorunda kaldı” gibi analizler gerçekçi değil. Çin ile baş etmenin yolu günümüzde Afganistan'ı askeri olarak kontrol etmekten geçmiyor. Bu ikisi de olabilirdi. Afganistan'da askeri olarak kalabilirdi de. Bence isterse on yıl daha kalırdı. Ama çekilmeyi tercih etti. Çin'le ilgili meselesi daha ciddi. Bu çok daha kapsamlı bir çatışmaya varmayan askeri ve stratejik angajmanları gerektiriyor. Mesela Hindistan’ın Çin’den uzak tutulması, Hint Okyanusu’nda QUAD denilen Hindistan, Amerika, Japonya, Avustralya’nın bir araya geldiği dörtlü platform. Çin’e karşı Vietnam, Filipinler gibi ülkelerin askeri olarak desteklenmesi. Amerikan Sistemi 2011’den itibaren deniz kuvvetlerinin Pasifik’e daha fazla kaydırılması gibi daha genel stratejiler üzerinden hareket etmeyi tercih ediyor. Ama Afganistan burada bir detay. Amerika’nın Çin’e yönelik stratejisinin merkezi bir unsuru değil Afganistan. Bunun parçalarından biri. Bana sorarsanız orada bulunarak da çekilerek de Amerikan sistemine hizmet edebileceği için Amerika bir tercihte bulundu. Geniş Ortadoğu bölgesinden askeri angajmanı bir miktar azaltmayı denedi. Afganistan için öyle bir tablo sunuluyor ki, özellikle Vietnam karşılaştırmaları sakıncalı çünkü Amerika Vietnam’dan çıktıktan sonra orada yeni bir düzen kuruldu. Amerikan sisteminin dışında kaldı. Komünizm kuruldu. Afganistan öyle değil. Afganistan’da herhangi bir şey kurulmayacak. Çünkü Taliban’a bıraktı. Taliban’ın günümüzde modern bir devleti, bir toplumu yönetmesinin herhangi bir yolu ve imkanı yok. Dolayısıyla Afganistan başarısız bir devlet olarak kalmaya mahkûm bir şekilde terk edildi. Aradaki en önemli fark budur.

Ortadoğu’dan Güney Asya’ya yaşananlar ışığında büyük tabloyu nasıl okumalı?

Radikal İslamcılık, Cihatçılık Ortadoğu’da yapacağı işi gördü. Radikal İslamcılık’ın şu anda daha aktif olduğu coğrafya Sahra Altı Afrika ile Afganistan kaldı. Libya haricinde radikal İslamcı siyasetin Ortadoğu’daki serüveni bitmek üzere. Askeri olarak tam bir çekilme yok. Irak’ta hala 2500-3000 civarında askeri var. Suriye’den çekilmeyecek. Çünkü Amerika’nın küçük miktarda askeri varlığı bile bulunduğu ülkelerde denklemi değiştiriyor. Afganistan’da son bir buçuk yıldaki Amerikan asker sayısı 2 bin 500’dü. Taliban’ın 75 bin militanı varken Amerika’nın bu askeri sayısı yetiyordu. Suriye’de 900 askeri var ve o bile yeterli oluyor. Normalde o kadar askerle bir şey yapamazsınız ama arkasındaki güç siyasetin içeriğini dönüştürebiliyor. Şu an Amerika’nın Ortadoğu siyaseti müttefiklerine karşı daha fazla sorumluluk yükleyerek bölge istikrarını korumak üzerine kurulu. Bu yüzden hem kendi aralarındaki sorunları bitirmelerini hem de İran gibi ülkelerle bir anlaşma, uzlaşma istiyor. Suriye de buna dahil. Suudi Arabistan’ın Suriye’ye yanaşması, Körfez’le Doğu Akdeniz’in irtibatlanması hepsi paralel. Buradaki ittifak ilişkileri neredeyse dantel gibi örüldü. Buna uymayan sadece Türkiye, AKP yönetimi kaldı. O da el altından “Ben de bu düzenin bir parçası olayım” diye çaba gösteriyor. Muhtemelen biz Nixon Doktrini’nin - ki o Suudi Arabistan ve İran’ı güçlendirerek, silahlandırarak Ortadoğu’da Körfez’deki Amerikan çıkarlarını korumak için inşa edilmişti ama İran İslam Devrimi olunca 1979’da çöktü- bir benzerini şu an Ortadoğu’da deneyimliyoruz. Nedir bu doktrin? Vietnam’dan ağzı yanan Nixon yönetiminin Ortadoğu’da hayata geçirdiği ve bu nedenle Nixon Doktrini adı verilen bu stratejiyle ABD, İran ve Suudi Arabistan’ı Körfez bölgesinde daha fazla sorumluluk almaya itmişti. Özetle ABD, kendini müttefikler arası ilişkilere bırakıyor ve onlara şunu söylüyor, “Siz burayı artık kontrol edin. Benden enerjimi harcamamı beklemeyin.”

ABD’nin hegemonyasında bir gerileme söz konusu mu? Yeni bir restorasyona mı gidilecek?

Yenildiği için mi hegemonyası geriliyor, gerilediği için mi yeniliyor gibi tartışmalar epeydir sürdürülüyor. Ben ikisine de katılıyorum. Amerikan hegemonyası tabii ki geriliyor ama bu göreli bir gerileme ve özellikle Çin’e karşı göreli olarak geriliyor. Amerikan hegemonik üstünlüğünü sağlayan unsurlarda çok fazla gerileme yok. Ekonomisi hala dünyanın en büyük ekonomisi, ordusu hala dünyanın en büyük ordusu. Amerikan hegemonyası üzerindeki küresel ittifak ve rıza devam ediyor. Bunlar devam ettiği sürece hegemonyası devam eder. ABD hegemonyası 1990’ların başındaki gücünde mi derseniz tabii ki değil. Özellikle Çin, Rusya gibi ülkelerin giderek güçlenmesi ve küresel siyasette giderek daha aktif hale gelmeleri Amerikan hegemonyasını tabii ki zorluyor. Bölgesel siyaseti askeri müdahaleler ölçüsüne vurarak gerileyip gerilemediğini ölçemeyiz. Bunu ısrarla iddia ediyorum. O zaman şöyle dememiz gerekiyor: 1959’da Küba Devrimi olduğunda Amerika 1961’de Domuzlar Körfezi Çıkarması’nı yaptırdı. Korkunç bir fiyaskodur. Amerika Vietnam’da net olarak yenildi. Fakat bunlar Amerikan hegemonyasının zayıfladığı anlamına gelmedi. Amerika Somali’den de çekildi. Amerika’ya bir şey olmuyor. Uzmanların kaçırdığı bir nokta var. Amerika 13 bin km uzakta bir ülke. Amerika bir yerden askerilerini çekse de Amerikan hegemonyası yerinde duruyor. Afganistan’a, Somali’ye, Vietnam’a bakarak “Amerika çekiliyor, çöküyor, zayıflıyor” diyemeyiz. Amerika sonuçta doğaüstü bir varlık değil. İnsanlardan oluşan bir sistem. Bazı yerlerde yenilir, bazı yerlerde de başarılı olur. Bazı yerlerde Amerikan hegemonyasının izleri çok güçlü görünüyor. Hindistan’ı Çin’den uzak tutup yanına çekebildi. O stratejik kazanım Afganistan’dan asker çekmeden çok daha önemlidir. Dolayısıyla küresel siyasetin dinamiklerine bakmak gerekir. Tek bir olay olunca oraya fazla odaklanıyoruz. Buradan büyük çıkarımlar yapılıyor. Bu doğru bir şey değil. Amerika Somali’den de çekildi ama Amerikan hegemonyası orada duruyor. 1975’de en güçlü döneminde Amerika Vietnam’da yenildi. 1989’da Doğu Blok’unu çökertti, dağıttı. Bu analizlerde dikkatli olmak, anın etkisinde kalmamak daha uzun vadeli bakmak gerekir. 1980’de Türkiye’de darbe yaptırdı. Buna bakıp “1975’de Amerikan hegemonyası çöktü, 1980’de yükseldi” diyemeyiz. Amerikan hegemonyası durduğu yerde duruyordu. Yapısal olarak geriliyor. Dünya sisteminde göreli bir gerileme yaşıyor. Çünkü Çin ile baş edemiyor. Şu an Amerikan hegemonyasını gerileten tek şey, Çin’in yükselişi. Afganistan, Irak, Suriye değil. Oralardan hareket edersek yanlış analiz yaparız. Amerika geriledi denilen dönemde Suriye yerle bir oldu. Amerika’ya bir şey olmuyor. Amerikan vatandaşının günlük hayatını ya da Amerika’nın güvenliğini etkileyen bir durum yok. “Amerika yenildi, yenilmedi” tartışmasının bir anlamı yok çünkü Amerika hegemonyası bütün askeri yapısı, ekonomisi, küresel istihbarat uydu sistemleriyle olduğu yerde duruyor. “Afganistan’dan çekildi, Amerika çöktü” demek yapısal unsurlardan kaçıp günlük siyasetin akışına kendimizi bırakmak olur.

Afganistan meselesi Çin’in uğraşması için yapılan bir hamle olarak değerlendirilebilir mi?

Değerlendirebilir. Amerikan emperyalizmi öyle bir hale getiriyor ki bu kimsenin işine yaramayacak. Taliban yönetemeyecek. Direniş başlayacak, toplumsal huzursuzluk başlayacak. Çünkü Taliban maaş ödeyemeyecek. Maaş ödeyemeyen hiçbir rejim istediği kadar kafa kessin hiçbir şekilde var olamaz, ayakta duramaz. Sistemler para üzerine döner. Taliban işinin ne kadar zor olduğunu anlayacak. Ya Çin devreye girecek, onu finanse etmeye çalışacak. Şu an Afganistan herhangi bir gücün işine yarayacak bir araç değil. Çin Afganistan’a dalıp ne yapacak? Afganistan Çin’e ne gibi bir imkân sağlayacak? Taliban’ın ne gibi bir stratejik değeri var? Kullan at gibi. Büyük devletler devlet kapasitesine sahip küçük devletlerle iş birliği yapmayı severler. Taliban yönetimi bu tanıma uymuyor. Enerjiyi emmek dışında bir fayda sağlamaz Taliban. Uğraşır durursunuz. Taliban’ın ne Rusya’ya ne Çin’e ne de İran’a bir faydası olur. Taliban yönetiminde Afganistan bölge için bir baş ağrısıdır. Başka da bir işe yaramaz. Taliban’ın yaptığı hiçbir açıklamaya tam olarak güvenemezsiniz. Ne içeriye dair ne de dışarıya verdiği mesajlarının bir garantisi yok. Taliban yönetimindeki Afganistan, Çin’i güçlendirecek bir ülke değil.

HER ŞEYİ YAPMAYA HAZIR AKP İLE ÇALIŞMAYA DEVAM

Bütün bu denklemde, yaşananlarda Türkiye’yi bekleyen nedir? AKP Türkiye’sinin bu denklemdeki rolü nedir?

Afganistan tüm ülkeler için belli bir risk taşır. Taliban şu anki koşullarda Türkiye ile bir çatışmaya girmek istemez. Yeni iktidara gelmiş ve Türkiye gibi onunla iş birliği yapma hevesini bu kadar açık beyan eden başka bir aktör yok. Erdoğan, “Lideriyle görüşebilirim, inancı ters değil” dedi. Havaalanı merakı var. Taliban’ın Türk askeri birliğiyle bir çatışmaya girmesini beklemiyorum. Afganistan şu an karmaşık, oturmuş bir rejim yok. Kendisi sorunlu bir yapı. Türkiye’nin orada bulunmasından rahatsız olan Rusya, Çin gibi ülkeler istihbarat servisleri aracılığıyla Taliban içindeki bir grubu kullanıp çatıştırabilirler. Yoksa normalde bakıldığında Taliban’ın Türkiye ile çatışmasına gerek yok. Taliban rejimi Türkiye’den nasıl faydalanırım diye bakar. Şu koşullar altında tanınma isteyebilir. “Taliban Bayrağı asın” diyebilir. Bunun pazarlığını yapabilir. Afganistan’da geçiş dönemi. Kimin neye hizmet ettiği bilinmiyor. Bu koşullar altında Türk askerinin orada bulunması risk taşır. Bir grup gelip Türk askerine ateş açar. Bunu öngörseniz bile nereden, kimden geldiğini bilemezsiniz.

Biden ABD’sinin siyasal İslamcı AKP rejime yönelik “mesafeli” bakışı ortada. Durum böyleyken yeni Osmanlıcıların bölgede rol kapma isteği neyin delaleti?

Türkiye, AKP yönetimi gibi iktidarda kalabilmek için ne lazımsa yapmaya hazır bir hükümet yakalamışken Biden yönetimi bir süre daha çalışmayı tercih etti. Aslında yönetim Türkiye’ye karşı daha sert gidecekti. Halk Bank davası gündeme gelecekti. Ama 14 Haziran NATO Zirvesi sırasında yapılan görüşmede iş birliğine bu kadar hevesli bir Türkiye görünce, Erdoğan ile çatışmayı biraz beklemeye aldı. Ama bu “bekle, gör” bir süre daha devam eder ve Biden yönetimi bir karar alır. Şu an Türkiye kırılgan bir durumda ve Amerika’dan gelecek bir sıkıştırmayı kaldıracak durumda değil. Bunu onlar da hükümet de biliyor. O yüzden Erdoğan elindeki bütün araçları kullanıyor. Göç meselesini keşfetti. Göç meselesini bazen Avrupa’ya bazen Amerika’ya karşı ilişkilerini düzeltmek için kullanıyor. Bunları kullandığını görünce Erdoğan’a kredi açtılar. Ama bu bir açık çek değil. “Biz seninle hep böyle çalışırız” demek değil. Erdoğan yönetiminin neyi ne kadar yapabileceğini, ne kadar uyumlu çalışacağını bekleyip görecekler. Bu, Türkiye için vahim bir durum. Erdoğan’ın iktidar ömrünü biraz uzatır ama Türkiye için büyük kayıplar getirir.