Google Play Store
App Store

Sendika Uzmanı Kıvanç Eliaçık’ın yeni çıkan ‘Orta Doğu’da İşçiler ve Sendikal Hareket’ kitabıyla bölge ülkelerindeki işçilerin mücadeleleri izleniyor. Eliaçık, “Bölgedeki grevlerden ve sendikal hareketlerden öğrenecek, ilham alacak çok şeyimiz var. Kitapta bunun ipuçları var” diyor

Ortadoğu’da işçilerden öğrenecek çok şey var
Filistin’de 1936’da bir sendika toplantısı.

Dilan ESEN

Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki işçilerin ve sendikaların tarihini anlatan DİSK Uluslararası İlişkiler Dairesi Müdürü Kıvanç Eliaçık’ın ‘Orta Doğu’da İşçiler ve Sendikal Hareket’ kitabını NotaBene Yayınları geçen günlerde okurla buluşturdu.

Geleneksel tarih anlatılarının aksine kitapta Arap Dünyası'nı grevler, iş kanunları ve sendikacılar üzerinden inceliyor. Çeşitli direniş örneklerine ve sert mücadele deneyimlerine yer verilen kitapta, sendikaların ulusal bağımsızlık hareketlerinin önemli bir parçası haline geldiği de gözleniyor.

Eliaçık’ın yıllar boyunca söz konusu hareketleri yerinde gözlemlemesinin de etkisinin görüldüğü kitapta Tunus, Cezayir, Mısır, Lübnan, Filistin, Ürdün, Suriye ve Irak’taki sendikal hareketlerin tarihi ve uluslararası sendikal örgütler yer alıyor.

Eliaçık kitabın çıkış noktasını “Biraz önyargı biraz da tembellik nedeniyle yıllardır komşularımızdaki işçilerin mücadeleleri konusunda cahil kaldık. Arap Dünyası’ndaki siyasi partileri, toplumsal mücadeleleri, sendikaları iyi tanımıyoruz” diye anlatıyor.

“Bölgenin tarihini savaşlar, siyasetçiler, anayasalar veya uluslararası anlaşmalar üzerinden anlatan yazılar okumuş olabilirsiniz. Bu kez, Arap Dünyası’nı grevler, iş kanunları, sendika liderleri veya sıradan işçilerin deneyimleri üzerinden anlatmaya çalışan bir metinle karşı karşıyasınız.” Kitaba bu cümleyle başlıyorsunuz. Çünkü bölgede ne olup bittiğine bilgiye ulaşmak kolay değilken, siz bu kitapla ayrıntılı bilgiyi okura sunuyorsunuz? HeleTürkiye’deki işçilerin dahi deneyimini öğrenmek, anlamak bile her zaman mümkün olmuyor. Bu kitapta nasıl deneyimlerle karşılaşacağız?

Aslında bir klişe ile başlayabiliriz: Tarih kitapları hep avcıların hikâyelerini anlatıyor. Dünya tarihini hep hükümdarların, muzaffer komutanların, zenginlerin-patronların açısından dinliyoruz. Erkekler, Avrupalılar, beyazlar konuşuyor… Artık tarihi ezilenlerin gözünden görmenin vakti geldi geçiyor. Batı tarihi için alternatif okumalar yaygınlaşsa da Ortadoğu için hâlâ bir körlük söz konusu. Biz de biraz önyargılı biraz da tembellik nedeniyle yıllardır komşularımızdaki işçilerin mücadeleleri konusunda cahil kaldık.

Arap Dünyası’ndaki siyasi partileri, toplumsal mücadeleleri, sendikaları iyi tanımıyoruz. Oysa bölgedeki grevlerden, ayaklanmalardan ve sendikal hareketlerden öğrenecek, ilham alacak çok şeyimiz var. Kitapta bunun ipuçları var.

Kıvanç Eliaçık (Fotoğraf: İnan Dağdelen)

Yıllardır DİSK’te Uluslararası İlişkiler Dairesi’nde çalışmalar yürütüyorsunuz ve elbette bu kitapta da yılların birikiminin yansımasını göreceğiz. Kitabı yazmaya karar verme ve yazma süreci nasıl gelişti?

Bölgeye olan ilgimiz Filistin’den ibaret. Ama sadece ulusal kurtuluş mücadelesine destek olmaya çalışıyoruz. İşçilerin çalışma koşulları ve sınıf hareketi hakkında bilgimiz çok sınırlı. Ortadoğu sendikaları üzerine okumaya başlamam 2013 yılındaki Dünya Sosyal Forumu’yla başladı. Tunus’ta gençler Türkiye siyasetini detaylarıyla biliyordu. Türkiye’deki muhafazakâr siyasi güçler de Tunus’taki benzerlerini iyi tanıyordu. Ama bizim ilerici hareketler hakkında bilgimiz çok sınırlıydı, sendikalar hakkında neredeyse hiç bilgi yoktu. Kitabın hazırlığı üç yıl sürdü. Ama bu süre zarfında bölgedeki grevler ve eylemlerle, özellikle Türkiye sermayeli firmalar için çalışan işçilerle, dayanışma kampanyaları düzenledik. Son dönemde de Filistin sendikalarının uluslararası kampanyalarına dahil olmaya çalıştım. Cezayir’de, Libya’da, Suudi Arabistan’da çok dost edindik. Ama pratik faaliyetler kitabı geciktirdi.

ARAP İŞÇİLERİNİN KAYNAYAN DAMARLARI…

Kitapla sadece ülkelerin işçi ve sendikal yapısını değil bu yapıyı oluşturan kültürel ve siyasi atmosferi de görebiliyoruz. Tabii kitapta da okuyoruz belki bu sorunun cevabını ama kısaca ve biraz da merak uyandırmak adına, Ortadoğu halkları nasıl direniyor?

Arap Dünyası’ndaki sendikal hareketi Osmanlı’nın son dönemindeki çiftçi ayaklanmalarıyla başlatabiliriz. Aslında bu fellahların proleterleşme süreci… Sanayileşmeyle işçi sınıfı sahneye çıkıyor. Sendikalar henüz kurulma aşamasındayken kendilerini ulusal kurtuluş mücadelesinin ön saflarında buluyorlar. Bir yandan yabancı patronlara kafa tutarken bir yandan da sömürgecilere karşı verilen silahlı mücadeleye katılıyorlar. İşgalci ordulara karşı grevler ve sabotajlar düzenliyorlar. Rüştlerini böyle ispatlıyorlar. Halk arasında saygınlık kazanıyorlar.

En etkili ve en sık görünen eylem biçimi tabii ki grev. İşçiler ve esnaflar sıklıkla işi bırakıp, kepenk kapatıp sokaklara çıkıyor. Yürüyüşlerde nöbetlerde farklı toplumsal kesimler de onların yanında duruyor.

Oturma eylemleri, günler süren yürüyüşler, haftanın belli bir günü tekrar eden uzun soluklu eylemler, zaman zaman silahlı ayaklanmalar… Arap işçilerinin isyanının kaynayan damarları…

Tahrir Meydanı’ndaki eylemlerin, Tunus’ta Yasemin Devrimi’nin birden bire ve sosyal medya aracılığıyla başladığını düşünenler yanılıyor. Bu ayaklanmaların arkasında fabrikalardaki işçilerin grevleri ve yoksul mahallelerindeki inatçı eylemlerin birikimi var. Ortadoğu haklarının yüz yıllık bir direniş geleneği var. Bu tarihte bazen kadınlar bazen öğrenciler ön plana çıkıyor. Ama işçiler her zaman en kitlesel kesim.

Başka bir direniş biçimi ise işçi hareketinin sınırları aşan karakteri... Mesela Filistinli işçiler bölgedeki tüm sendikal hareketin ön saflarındalar. Ürdün’ü saymaya gerek yok. Orası Şeria Nehri’nin doğusu ama Mısır, Suriye, Lübnan ve diğer ülkelerde Filistinli mültecilerin öncülüğünde gelişen sendikalar var. Tunus’tan sürgün edilen öncü işçiler Cezayir’de Fas’ta hem ulusal kurtuluş hareketlerine katılıyorlar hem de işçiler arasında sendikal çalışmalar yapıyorlar.

İşçi grevlerinin peşine toplumsal hareketlerin de baş gösterdiğimi örneğin Mısır’da gördük. Bugüne baktığımızda Ortadoğu’da sol ve emek mücadelesi ne durumda?

Herkesin aklına “Arap Baharı” geliyor. “Arap Baharı” kavramı tıpkı “Ortadoğu” kavramı gibi sorunlu... Arap Baharı çok kısa ve yanlış aktarılan bir dönem. Diktatörün devrildiği, değişimin gözle görünür olduğu bir örnek olarak Tunus’u konuşabiliriz. Tunus’un farkı kesinlikle sendikaların güçlü olması... Mısır’da çok sayıda bağımsız sendika Tahrir Meydanı’ndaydı. Kuruluş kongresini oradaki çadırlarda yapanlar bile oldu. Ama en büyük sendikal örgüt her zaman devletin kontrolü altındaydı. Her şeye rağmen Cezayir’de de Mısır’da da Irak’ta da sendikalar toplumsal hareketlerin ve değişim potansiyelinin en önemli gücünü oluşturuyor.

Tam da bugünü konuşacaksak Filistin’de Gazze’de sağlık merkezi olarak kullanılan yerler, eğer biz konuşurken yıkılmadılarsa, ayakta kalan son binalar sendika şubeleri. Sendika şubeleri yardım dağıtım merkezine ve sağlık ocağına dönüştürülmüş durumda. 7 Ekim’den sonra tutuklanan işçiler için veya arama noktalarında yaşanan işkenceler için ses çıkartabilen yegâne örgütler yine sendikalar. Diasporadaki işçilerin kurduğu örgütler de Filistin hareketinin uluslararası alandaki sözcüleri durumunda.

‘BÜTÜN KİMLİKLERDEN İŞÇİLER, BİRLEŞİNİZ’

Kimlik sorunları emek mücadelesini nasıl etkiledi?
Lübnan’da bir eylemde gördüğüm pankartta “Bütün ülkelerden işçiler, birleşiniz” sloganının üstü çizilmiş. “Bütün kimliklerden işçiler, birleşiniz” şekilden değiştirilmişti. Lübnan’da bütün toplum, bütün kurumlar mezheplere göre ayrılmışken farklı etnik köken ve mezheplerden işçiler sendikalarda bir araya gelebiliyor. Irak’ta bölgesel ayrımlara rağmen Kürtler, Araplar, Şiiler, Sünniler sınıf mücadelesinde buluşabiliyor. Batı Sahra’nın bağımsızlığı, Bedevilerin veya Kıptilerin varlık mücadelesi sendikaların talepleri arasında yer bulabiliyor. Hemen hemen bütün örneklerde kadınlar kendi gündemleriyle sendikaların yöntemlerinde yer buluyorlar. İşçi sınıfının yeni kesimleri yeni talepler ortaya koyuyor. Kuryelerin, platform çalışanlarının, beyaz yakalıların mücadeleleri farklı taleplerle görünür hale geliyor. İşçi sınıfı tüm ezilenleri mücadelesine katmaya çalışıyor.

Peki Irak'taki petrol ve Mısır'daki tekstil işçileri şimdi nerede?
Irak’taki petrol işçileri işlerinin başındalar ama bir kez kızmaya görsünler vanaları kapatıyorlar. Grevler ve kitlesel gösterilerle hem ABD’li şirketlere hem de ulusal yöneticilere sert mesajlar veriyorlar. Mısırlı tekstil işçileri bugün İngiliz veya Türk patronlar için üretim yapıyorlar. Bazen günlerce kendilerini fabrikalara kapatıyorlar. Grevler ve işgallerle haklarını arıyorlar… Mısır biraz gerçek biraz efsane tarihteki ilk grevlerin yapıldığı coğrafya ve hâlâ da grev konusunda dünyaya örnek oluyor…

"Öfkeli Nekropol işçileri X. Ramses (1108-1104) döneminde bir kez daha greve giderler. Ölüler kentinin güncesinde işçilerin şikâyetleri "Güçsüz düştük ve açız çünkü firavunun verdiği tayın bize ulaşmıyor" ve bir işçinin sınıf mücadelesine yaraşır haykırışı "Vezir gelsin de tahtını kendisi taşısın" şeklinde yazılıdır."

Erik Hornung, Mısır Tarihi