Ülke, Cumhuriyet için bir var olma-yok olma seçimine giderken iktidar ile muhalefet arasında temel konulardaki uzaklık biraz daha açılıyor.

Bu uzaklaşma, olması kesinlikle gereken yönetim değişikliğinin barış içinde gerçekleşmesi yönünden büyük bir tehlike oluşturuyor.

Muhalefetin, özellikle de Altılı Masa muhalefetinin tüm seçim aritmetiğini bu tehlikeyi hiç göz ardı etmeden yapması, çok büyük bir önem taşıyor.

İKTİDAR MUHALEFETE VURUYOR!

İktidar muhalefeti sürekli olarak baskılama siyasetini giderek tırmandırıyor.

Seçimlere gidilirken iktidarın, muhalefetin en önde gelen başkan adayı İBB Başkanı İmamoğlu’nu yargıyı kullanarak yarış dışı bırakması, yaratmakta olduğu çok taraflı olumsuzluklarla seçim sürecini sarsıyor. İmamoğlu’nun dışlanmasının, gönlünde muhalefetin başkan adayı olmak yatanlara yararı olsa da bundan asıl yararlananın Başkan Erdoğan olduğu yadsınamaz.

İktidarın muhalefeti vurma çalışmalarının çok önemli bir örneği geçen hafta Halkların Demokratik Partisi-HDP konusunda yaşandı. Anayasa Mahkemesi-AYM, Meclis’in üçüncü en büyük partisinin bu yıl bütçeden alacağı ödeneği engelledi. Hakkında kapatma davası açılmış bulunan bu parti ile ilgili olarak hukuk açısından zorunlu olan “iddia ve savunma süreçleri tamamlanmadan” verilen bu karar, yaratacağı güncel büyük olumsuzluklarla birlikte ülkemizde hukuk-siyaset ilişkisinin getirildiği durumun ne derece yıkıcı olduğunun tarihsel bir örneğidir.

Geçtiğimiz günlerde yeni bir siyasi cinayet daha işlendi. Ülkü Ocakları eski başkanı Doç.Dr. Sinan Ateş 30 Aralık’ta öldürüldü. Güvenlik güçlerinin cinayeti aydınlatmak için yoğun bir çabaya girmesine karşın, iktidar bu konuda tamamıyla sustu. Ne öldürülenin çalıştığı ve şimdi iktidar ortağı olan siyasi partiden, ne de ülkede uçan kuşu izleyen İçişleri Bakanı ya da Başkan Erdoğan’dan konuda bugüne dek bir açıklama geldi.

Son zamanlarda siyasetçi, bilim insanı ve gazetecilere sözlü, yazılı ve fiziksel saldırıların giderek yoğunlaştığı ve bunların cezasız kaldığı bu ortamda, bu tür suskunlar korkutucu sonuçların öncüsü olabilir. İktidar bu siyasi cinayete de duyarsız kalınırsa, ülke seçime siyasi cinayetler ortamında gider; daha doğrusu, gidebilir mi?

YA ALTILI MASA MUHALEFETİ?

İki gün önce yapılan 10’uncu toplantısından sonra Altılı Masa kapsamlı bir bildiri yayımladı. Bu köşede de sıkça “daha etkili olması” için sürekli uyarılan Masa’nın oldukça kapsamlı bildirisinde birçok temel konuda doğru yaklaşımlar sergileniyor.

Ancak, Masa Bildirisi, iktidarın HDP’yi AYM eliyle “vurmasına”, kararın toplantı sırasında öğrenilmesine ve ele alınmasına karşın, demokrasi ve hukuk kavramlarından giderek bile, hiç ama hiç değinmiyor; bu nedenle de çok eksik ve yetersiz kalıyor.

Basın-yayında ayrıntılarıyla yer alan bu kapsamlı Bildiri’nin değindiği çok önemli iki konuda da sorgulaması gerekiyor. Bunlardan biri faili meçhul cinayetler, diğeri de iktidarın Anayasa değişikliği teklifi karşısında sergilenen belirsiz tutumdur.

Bildiri, Sinan Ateş cinayeti üzerinde görüşlerini açıkladıktan sonra şöyle diyor:

“Bu cürümleri işleyenlerin ve onların arkasındaki güçlerin hak ettikleri cezaları almasının takipçisi olacağız. Kimse ülkemizi her kesimden gençlerin feda edildiği yetmişli yılların karanlıklarına da, seksenli yılların darbeci 12 Eylül şartlarına da, doksanlı yılların faili meçhullerine de geri götüremeyecektir.”

Yaklaşım doğru, ancak çok yetersizdir. Önümüzdeki günlerde, 23 Ocak Uğur Mumcu’nun öldürülmesinin 30. Yılıdır. Üstelik son haftalarda Uğur’un katilinin ülkeye giriş-çıkışlar yaptığı basında yer aldı. Ülke, Uğur ve yüzlerce düşünceleri nedeniyle öldürülenlerin ya da faili meçhul siyasi cinayetler mezarlığıdır.

Bu nedenle Altılı Masa, iktidara gelindiğinde “ilk iş” olarak faili meçhul cinayetlerin açıklık kazanması için, devletin kayıtlarının açılması dahil, gereken her çabanın gösterileceği sözünü, çok açık bir biçimde vermeliydi. Toplumsal barış ancak yaklaşım ile gerçekleşebilir.

Altılı Masa’nın, AKP’nin hazırladığı Anayasa değişikliği ile ilgili görüşleri, konunun büyük önemi ve sürecin henüz tamamlanmamış olması nedeniyle, gelecek yazının konusudur.

Sonuç olarak ülke siyasetinin iki ana akımı çok tehlikeli olabilecek bir biçimde biri birinden uzaklaşıyor.