Pandemi, ardından ağırlaşan ekonomik kriz, ardından saldırgan ve kaygılı bir içeriğe sahip siyasi gelişmeler derken, bitmek bilmeyen belirsizlikler içinde çırpınan insanlar… Durumun her açıdan ağırlaştığı ortada. Belki ilk başta daha çok kaygıdan bahsedebilirdik, ama süreç süreğen bir umutsuzlukla beraber depresyona dönüşmüş gibi. Anksiyete ve depresyon sendromları, birbirinin tam zıttı bir yön çizerler, ilkinde aşırı uyaran yüklemesinin etkisi, ikincisinde ise enerji yatırımının geri çekilmesi görülür. Bugün her anlamda geri çekilmeyle karşı karşıyayız; son işçi eylemlilikleri, bu geri çekilmenin bir atılıma dönüşeceğine dair işaretler verse de…


KÖPRÜ VE ANLAM

Franco‚ Bifo‘ Berardi gibi düşünürler, depresyonun psikolojik alana indirgenemeyeceğini iddia ederler. Berardi, ‘Gelecekten Sonra’ kitabında şöyle yazmıştı: “Melankolik depresyon, anlamın dolaşımıyla ilişkili olarak anlaşılabilir. Anlamsızlığın uçurumuyla yüzleşen kişiler, dostlarıyla söyleşerek o uçurumun üzerinde bir köprü inşa ederler. Depresyon bu köprünün güvenirliğini sorgular. Depresyon o köprüyü görmez. Köprü, depresyonun radarına girmez. Yahut belki de depresyon köprünün var olmadığını görür. Depresyon dostluğa güvenmez ya da onun ne olduğunu bilmez. Bu yüzden de anlamı algılamaz, çünkü ortaklaşılan bir uzamda değilse, anlam yoktur.”

DEPRESYONUN NEDENLERİ

Ortaklaşılan uzamın kaybı üzerine çok şey söylenebilir. Ama anlamın kaybı depresyonun en önemli nedenleri arasında. Johann Hari, ‘Kaybolan Bağlar’ kitabında, depresyon ve kaygının dokuz nedenini şöyle sıralıyordu: 1-Anlamlı Çalışmadan Kopuk Olmak, 2-Diğer İnsanlardan Kopuk Olmak, 3-Anlamlı Değerlerden Kopuk Olmak, 4-Çocukluk Travmasından Kopuk Olmak, 5-Statü ve Saygıdan Kopuk Olmak, 6-Doğal Dünyadan Kopuk Olmak, 7-Umutlu ya da Güvenli Bir

Gelecekten Kopuk Olmak… Sekizinci ve dokuzuncu nedenlere de genleri ve beyindeki değişimleri koymuştu. Hari, çözüm olarak da insanların birbirleriyle, yaptıkları işle, toplumsal değerlerle, doğayla ve kendileriyle yeniden anlamlı bağlar kurmalarını öneriyordu. Bunun sadece bireysel bir çabayla değil, toplumsal bir dönüşümle mümkün olacağı bir gerçek. Hari, kitabında iktisat tarihçisi Rutger Bregman ile yaptığı konuşmaya da yer vermiş. Bregman’ın Türkçeye çevrilen kitapları da var, ‘Gerçekçiler İçin Ütopya’ ve ‘Çoğu İnsan İyidir’ kitapları oldukça önemli. Bregman şöyle demiş yazara: “Her seferinde kolektif bir sorunun yükünü bireyin omzuna yıkıyoruz. Depresyonda mısın? İlaç al. İşsiz misin? Bir meslek koçuna git - özgeçmiş yazmayı, Linkedln‘e katılmayı öğretiriz sana. Ama tabii ki sorunun kökenlerine inilmiş olmuyor böyle. Emek pazarına ve toplumumuza neler olduğunu, bu tür çaresizliklerin her yerde patlak verdiğini düşünen çok az insan var.”

Hari, çözüm önerilerini sıralarken, içinden bir sesin ona sürekli “Hiçbir şey değişmeyecek” dediğini yazmış. Bu sesi, pek çok kişi gibi ben de duyuyorum, 10 yıl evvel yazdıklarıma bakınca ya da bu gazetede en başından beri yazılanları okuyan herkes, göz göre göre bu noktaya nasıl gelindiğini anlayıp, gerçekleri dile getirmenin faydasızlığına inanabilir. Ama Hari, o sesi duyan ya da ne yapılsa umutsuzca tepki verenlere şöyle sesleniyor: “Depresyon ve kaygının toplumsal nedenleriyle baş edemeyeceğimizi söyleyen bir düşünce aklına geldiğinde - dur ve bunun bizatihi depresyon ve kaygının bir belirtisi olduğunu fark et.”

KARANLIĞI AYDINLATMAK

Franco ‚Bifo‘ Berardi de, tıpkı Hari gibi o umutsuz sesi içinde ve dışında sürekli duyan biri olarak şöyle bir manzara çiziyor: “Yakın bir gelecekte herhangi bir ayırt edilebilir özneleşme, bilincin ayaklanması ya da özgürlükçü bir biçim görmüyorum.” diyor demesine ama şunu da ekliyor uzun bir analizin ardından: “Kaos bir düşmandır, ama aynı zamanda bir dosta dönüşebilir, çünkü kaos yaratıma açılan kapıdır. Karanlığın içinde yürüyoruz, ama etraftakileri aydınlatacak kavramlar yaratabiliriz. Dostluk Deleuze ve Guattari’nin bu son kitabının anahtar sözcüklerinden biridir. Dostluk, bir nakaratı, aynı vizyonu görebilmemize olanak veren ve kaostan bir dünya yaratmamıza yardım eden bir gösterge setini paylaşmak anlamına gelir.”

Dönüp dolaşıp ‘bağlantı’ya ve ‘temas’a geliyor her şey. Depresyonun reçetesi, bağları yeniden kurabileceğimiz bir uzam, ortaklaşabildiğimiz bir uzam…