Örtü, sanıldığının aksine gizler gibi yaparak gösterir. Örtmek ve örtüsünü kaldırmak, aynı çözümleyici hareketin iki kutbu. Örtülü olan gizlenmiştir, ama aynı zamanda merak uyandıran bir araştırma nesnesidir de. Örtü, görünmeyene, görünmez olana işaret etmenin, gösterilemeyeni göstermenin en etkin yolu. Mesela, Orta Doğu geleneğinde tanrıyı çıplak göremezsiniz; kendisini ışıktan bir örtüyle gösterir. Kamusal mekânlara yerleştirilen anıtlar ve heykellerin de, kamuya açılışlarından önce üstlerinin örtülmesi âdettendir. Örtünün altında ne olduğunu merak edenler, açılış törenine katıldıklarında striptiz gösterisi izleyeceklerini bilirler. Örtüsü sıyrılıp da görünür hâle gelen nesne birden tüm gizemini yitirir. Çok geçmeden kamusal mekân içinde hareket edenler artık onun varlığını fark etmeyeceklerdir bile. O yüzden en etkili anıt hep örtülü olandır; gizemini koruyan. Çıplak nesnelerin yerine örtülü olanları tercih etmemizin nedeni, kandırılmanın hazzı olabilir: “Kısmen kandırılmış olmanın hazzı, insanı çıplak hakikat yerine kılık değiştirmiş hakikati tercih etmeye yöneltir” (Quatremére de Quincy). Örtü; görülmeye değmeyecek olanı çekici kılmaya, var olmayanı varmış gibi göstermeye yarayan çok eski bir numara.

Tarihçi Plinius’un anlattığına göre İ.Ö. 5. yüzyılda, dönemin sanatçıları Zeuxis ve Parrhasius resimlerini yarıştırmaya karar verirler. Kim daha yeteneklidir? Yarışma günü gelir; her iki resmin de üzeri örtülüdür. Önce Zeuxis kendi resminin örtüsünü kaldırır; resmi o kadar gerçekçidir ki üzümleri gerçek sanan kuşlar resmi gagalamaya başlar. Ardından Zeuxis, Parrhasius’tan resminin örtüsünü kaldırmasını ister. Oysa Parrhasius örtünün kendisini resmetmiştir. Bunun üzerine Zeuxis, “Ben kuşları kandırdım, ama sen beni kandırdın” diyerek yenilgiyi kabullenir. Çıplak nesneler yerine örtülü olanlara her yöneldiğinizde örtü tarafından yenildiğinizi kabul edin. Hepimiz kandırılmış olmanın hazzını yaşıyoruz. İllüzyon gösterilerinin, tüm zamanların vazgeçilmez seyirliği olduğunu düşünürsek, kandırılmak bize müthiş haz veriyor. Üzümleri gerçekten daha gerçek resmeden sanatçı ancak kuşları kandırabilir. Oysa örtü, kuşları kandıranları bile kandırabilir. Örtü ne büyük bir kandırmaca? Gözler örtülü olana kilitlenir; çırılçıplak hakikatin karşısındaysa körleşiriz.

“Güzel olan her şey karşısında, örtüsünü kaldırma düşüncesi örtüsünün kaldırılmazlığı düşüncesine dönüşür. Örtüsü kaldırıldıktan sonra o nesne kendini son derece göze çarpmaz olarak gösterebilir” (W. Benjamin). Metaları ambalajlarından çıkarın; çok geçmeden cazibelerini yitirip diğer sıradan nesnelerin arasına katılacak ve fark edilmez olacaklar. Fakat kimi örtüler vardır ki kaldırılmaları yasaklanmıştır, tanrının örtüsü gibi. Hükümdarlar, tanrı-krallar, tanrının örtüsünü geçirirler sırtlarına; tanrının yeryüzündeki temsilcisi olma iddiasıyla kendilerini tanrısal niteliklerle donatmışlardır. Tanrının örtüsü kralın örtüsüne, örtünün kaldırılması düşüncesi de örtünün kaldırılmazlığı düşüncesine dönüşür. Kralın örtüsü hem kutsal hem dünyevi yasalarca korunmuştur. Kimin haddine örtüyü kaldırmak, gösterilmeyeni görmeye cüret etmek? Tebaa örtüyü çok sever. Kralın tanrısal örtünün altına yerleştirilmesinde tebaasının payı büyük, “şeyh uçmaz, müridi uçurur”. Ev içlerindeki mobilyalar gibi en sıradan nesneleri bile dantel örtülerle süsleyenlerin, efendilerini tanrısal örtülerle süslemelerine hiç şaşırmamak gerek. Çıplaklığa tahammül edemeyenler, örtülü hakikatler icat edenlerdir.

Hakikatin örtünün altında olduğu düşüncesi yerini, örtünün hakikat olduğu düşüncesine bırakır. İnsan çıplak hakikate körleşirken, örtünün karşısında büyülenir. O yüzden önce, örtüden haberler getiren şamana inandı ve teslim oldu, ardından da ruhban sınıfına. Ruhban sınıfı; krala janjanlı tanrısal örtüler tasarlayan haute couture sınıfı. Kralı bir soyabilsek dünya bambaşka gözükecek gözümüze. Ama o örtü yok mu, kandırılmış olmanın hazzı? Hakikatin örtüsünü mü arıyorsunuz? Çıplaklığınıza yönelin, hakikat tendedir. Tenleriniz asla kandırmaz sizi. Çıplak tenlerin altında yaşamın gizemi ve kudreti saklı. “Dünyanın gizemi görünür olandadır, görünmeyen de değil” (Oscar Wilde).