Örtük Perdeler

Işıl Bayraktar

Perdenin önündeki masaya mutfaktan tabak çanak taşıyordu Halil. Bir süredir o da sofra kurma törenine katılıyor, evin bir parçası gibi davranıyordu, yeteri kadar büyümüş olduğuna kanaat getirmiş olmalıydılar. Babası her ne kadar mutfakta yemekte ısrar etse de, Halil televizyonsuzluğa, eve sağanak yağmur gibi inen sessizliğe dayanamıyor, en azından sokağı izlemek istiyordu. Sokaktan geçenleri, konuşanları, yürüyenleri, hatta hatta kavga edenleri, bağıranları, birbirlerine dokunanları, öpüşenleri, sevişenleri…şşşş…demisti babası yine, şşş, dışarıya bu kadar dikkat kesilmen hoşumuza gitmiyor, biliyorsun televizyonu bu yuzden kaldırdık ortadan. Bilmemen gereken bir ton şey dönüyor o televizyonda, sen henüz bir çocuk…

kulaklarını tıkıyordu Halil. Ertesi günü okula gittiğinde sağdan soldan duyduklarıyla hayatın neye benzediğini yakalamaya çalışıyor, hayatın bu evdeki sessizlikten, birbiriyle neredeyse hiç konuşmayan anne-babasından, yediği lezzetli yemekten, içtiği taze sıkılmış portakal suyundan ve aşağıdaki fırından alınmıs taze ekmegin sıcaklığından ibaret olmadığını, olmaması gerektiğini anlıyor, ama bir türlü evdeki bu ortamla sokağı, okulunu, en yakın arkadaşı cebinde çakısıyla dolasan Soner’in sırlarını birbiriyle örtüştüremiyor, yine de en azından evindeki bu sessizliğe döndüğünde, yasaklanan televizyona ve yasaksız sessizliğe inat yapabileceği tek şeyin sokağa bakmak olduğunu düşünüyordu. En azından insanlara bakabilirim akşamları, sarhoşları görebilirim, tinercileri de.. hos… babam da bazen sarhoş oluyor, anneme bıçak fırlatıyor, sonra Soner’in çakısını fırlattığı o adamı hatırlıyor… herkes bir yerlerde bir gün fırlatılmak üzere bıçaklar mı taşıyor yoksa ceplerinde? Halil ceplerine bakıyor, tırtıkladığı ucu kütleşmiş bir kalem buluyor… Cebinden çıkarıyor yeniden tırtıklamaya baslıyor disleriyle…Yeniden…

kalemine bakarken gözleri büyüyor, ucu keskinleşiyor, eline alıyor, babasına doğrultuyor, onun o hiçbir şeyden memnun olmayan sesini duymuş, mutfaktaki kadına bağıran sesinin ortasına bıçağını fırlatmak istiyor…

Halil Halil, nereye bakıyorsun öyle oğlum, yemeğini yesene… hevesi kaçıyor, hevesi çok kaçıyor Halil’in. Yalancı diye bağırmak istiyor babasının suratına. Yalancı. Televizyonu kapatıp bıçağına sarılan yalancı. Geceleri televizyonu açıp bıçaklarını çıkaranları izleyen yalancı. Beni böyle mi koruyacaklar? Sahi beni böyle mi koruyacaklar?

Dışardan sesler geliyor. Pencereye yöneliyor Halil. Hep örtük duran o perdeyi aralıyor iyice. Bu perdeyi özellikle böyle örttüklerini biliyor… Hiç söz dinlemeyeceksin sen.. bak senin için masayı salona çektik ama böyle masadan kalkıp sokaktaki serserileri izleyesin diye değil.. en azından kafan dağılsın, arada pencereden dışarı bakarsın diye… Ama sofradan kalk demedik sana Halil… Otur şuraya.

Oturmuyor Halil. Masadan kalkmak, sofradan kalkmak, yemekten kaçmak, evden kaçmak için derin bir istek duyuyor. Sokaktaki seslere yakın hissediyor kendini. Bir korna gürültüsü duyuyor, sonra bir çarpışma sesi. Srak. Ambulans sesleri. Polis düdükleri, bağırma sesleri. kadın. erkek. çocuk. Sesler birbirine karışıyor. Ayak sesleri sonra. Koşuşmalar. Halil pencereye yaklaşıyor iyice. Aşağıda kilitlenen trafiğe, polislerin artan sayısına ve şiddetine, birbirine giren kalabalığa, karışan seslere bakıyor, kulak kesiliyor. Ne söylediklerini anlamıyor ama sanki anlaması gerekmiyor. Asağıda bir kaza oluyor, arabadan akan kanı görüyor, koşuşan insanları görüyor, yardım çığlıklarını duyuyor, aklı Soner’in çakısına gidiyor… düsünsene diyor Soner.. biri sana saldırsa, duracak mısın öyle.. ama annesi babasına saldırmıyor ki… kaza yapanın akrabası olmalı… o da polise saldırmadı… herkes birbirinin üstüne yürüyor…

Arabadan sarkan o başı görüyor Halil. Pencereden hınçla içeri döndürüyor başını. Asağıda kaza oluyor, babası ona öğüt veriyor. Annesi tabağını geç dolduruyor, babası ona bağırıyor, kadın.. kadın.. bir sefer de biter bitmez fark et su tabağı…

Baba…

Kaza oldu.

Duydum sesleri. Kazadır dedim. Her gün oluyor Halil.

çekil çekil su pencerenin önünden. Ört şu perdeyi. Karıştırma kafanı böyle şeylerle.

Yemegin soğudu, gel otur su sofraya. Yoksa ne olacağını biliyorsun.

Baba, adam ölüyor.

Sofraya dönemiyor Halil. Lavaboya gidip kusuyor. Içerde bağıran babasının sesi.

Soner’i özlüyor Halil. Ve çakısını.