Çocukluğumuzun bir tekerlemesi bu gün koca koca adamlarca gündeme taşınıyor. Komşu komşu oğlun geldi mi?

Çocukluğumuzun bir tekerlemesi bu gün koca koca adamlarca gündeme taşınıyor.
Komşu komşu oğlun geldi mi?
Geldi geldi
Ne getirdi?
İnci boncuk
Kime kime
Sana bana
Daha kime?
Kara kediye
Kedi nerde?
Ağaca çıktı
Ağaç Nerde?
Balta kesti
Balta nerde?
Suya düştü
Su nerde?
İnek içti
İnek nerde?
Dağa kaçtı
Dağ nerde?
Yandı bitti kül oldu…
Ülkemizde sendikalar var(!)
İşçini emekçinin hakkını savunan, koruyan sendikalar var(!)
Bu sendikaların bir kısmı  kapitalizme kan taşıyan Erdoğan Hükümetine endekslenmiş, dümen suyunda eyleşiyor, söyleşiyor. Bir kısmı uyuyan devin uykusunun kaçmasından musdarip. Dört kocaman(!) konfederasyon kaçak bile dövüşmüyor, kaçmak üzere bahane üretiyor. Türk-İş’in mitingi işçinin kürsü işgali ile son buldu. TEKEL işçilerine destek için yapılan Türkiye genelindeki bir günlük iş bırakma eyleminin kendileri bile farkında olamadı. Böyle bir eylemi sokaktaki vatandaşın ruhu bile duymadı. Son olarak Ankara’da bir gecelik sabahlama ile gerçekleşen eyleme ise bu konfederasyonların katılımı adet yerini bulsun düzeyinde idi. Eylem sabahı dört konfederasyon başkanı çadırları dolaştı. Kumlu; "keser döner sap döner" söylemiyle hesabı seçim sandığına havale edip bu güne kadar uykuda tuttuğu devi tekrar uyutmak çabasındaydı. S.Evren; "TEKEL işçisi zaten kazandı” derken eylemin bittiği sinyalini veriyordu. Eylem sabahı; “Başbakan geri adım atmazsa eylem sürecek” deyip iki gün sonra eylemliliği 26 Mayıs’a öteleyiveren kararın altına imzasını atıverdi. Aynı kararın altına imza atıp mücadelenin ateşini doksan gün sonraya bırakarak, külleyen BircanAkyıldız’ın eylem sabahı “mücadelemiz soğumadı” demecini ister çelişki olarak niteleyin ister riya. Çelebi’ye gelince; “Türk-İş konfederasyonu’nun ‘evet’ demediği hiçbir karara uymayacağız” derken zaten kuyruğa kendini çoktan bağlamıştı. Gelinen noktada 25 şubatta yürüyüş ve basın açıklaması, 27 şubatta iki saatlik oturma eylemi ( bu dörtlü ne zaman ayağa kalmıştı ki ), ardından teslim olmanın adına Gandice eylemle ateşi küllemek ve  26 mayısa kim öle kim kala deyip iline yurduna dönecek olan yarının işsizlerini tarikatların yardımına muhtaç bırakmak.
Hindistan’da yavru filler çok kalın zincirlerle bağlı iken onlardan çok daha güçlü  yetişkin fillerin genellikle ince iplerle bağlandığı vakidir. Bunun nedeni basittir. Özgür kalmak için çırpınan yavru filler zamanla bunun olanaksız olduğu inancına varıp zorlamaktan vazgeçerler. Pes etmiş filleri sahipleri  artık onları zincire vurma gereği duymazlar. İşte yıllardır “fil koşullaması” uyguladıkları işçi tam bunu kırmak üzere iken şimdi tekrar aynı koşullanmaya mahkum edilmekte. Bu gün işçiyi işsizliğe mahkum eden piyasalaştırma, özelleştirme uygulamaları tüm hızıyla devam ediyor. Elektrik Dağıtım şirketleri birkaç yıllık karları karşılığı özel sektöre teslim ediliyor. Piyasaya açılan sektörde her gün bir zam haberi olağan hale geldi. Daha dün benzine 9 kuruş zam yapıldı. 3,69 TL ile dünyanın en pahalı benzinini satın alıyoruz. Alırken de bunun yüzde 75’ine yakını vergi olarak veriyoruz. Bu vergiler ile borç faizleri ödeniyor. Piyasanın insafına terk edilen milyonlar giderek daha da yoksullaşıyor.
TEKEL işçilerine destek eyleminde gece yarısına yaklaşırken halay çeken gençlik muhalefetini ilgiyle izleyen tekel işçisi ile konuşuyoruz. Sohbetin ilerleyen bir bölümünde adını soruyorum, sıkılarak;” abi utanıyorum söylemeye, Erdoğan” diyor. Muş Malazgirt’li Erdoğan Ankara’da polisin hışmına uğrayanlardan.. Erdoğan hasta, kalbinde sorun var. Polis saldırdığında heyecandan kalbi sıkıştırıyor ve düşüyor.Polis yaka paça Erdoğan’ı hakim karşısına çıkarıyor. Erdoğan “hakim baba “ diyor” biz insan değil miyiz?”
“Biz” diyor Erdoğan “burada içimizde olup ta farkına varamadığımız şeyleri bulduk. Karalıyız, artık o bulduklarımızı bir daha kaybetmeyeceğiz. Artık kimse bize ‘yandı bitti kül oldu’ diyemeyecek.”
Bunlar söylerken sanki konfederasyonların teslimiyet kararlarını görmüş gibiydi. Sanki öteki Erdoğan’ın çatışmalar ortamında gerçekleştirdiği özelleştirmeleri, talanı, tarikat çetelerinin mafyavari oyunlarını, liberallerle paslaşmalarını hep görür gibiydi. Uyuyan dev yeniden uyumak istemiyordu, kararlıydı. Ve o karalılıkla elimi sıkıp, çadırlara doğru karanlığın içine ince bir yıldız gibi kaydı…