Ödüllü film “Bilmemek” vizyonda seyirci karşısında. Filmin “öteki”ye karşı yapılan küstahça sorgulamaları konu edindiğini belirten Yönetmen Leyla Yılmaz, Bakanlık tarafından iki kez reddedildiklerini söylüyor.

‘Öteki’ye karşı küstah sorgu

Işıl ÇALIŞKAN

Bilmemenin erdemi üzerine kurulu bir dünya düzeni, yalnızca ütopyada mı saklı? Leyla Yılmaz imzalı LGBTİQ’nun Q’suna (questioning, yani kararsız ya da tercihini belirtmek istemeyen bireyler için kullanan kısaltma) odaklanan Bilmemek isimli film tam da buna odaklanıyor. Teknoloji çağı ile tam bir bilgi kirliliğine dönüşen çağda, herkesin her şeyi bilme isteği üzerine yaşanan kaosu, kendini keşfetme çağında olan bir ergen ve onun ebeveynleri üzerinden anlatan bir hikâyeye sahip. Senan Kara, Yurdaer Okur, Emir Özden ve Ulaşcan Kutlu’nun başrolünü paylaştığı ödüllü film, şimdi vizyonda seyirciyle buluşuyor. Yönetmen ve senarist Leyla Yılmaz ile filmi konuştuk.

LGBTQ’nun Q’su –Questioning-nu işlemek için sizi harekete geçirici etken ne oldu?
Filmdeki Umut bu konuda bir açıklama yapmamışken benim onun adına konuşmam uygun olmaz. Bilmemek “öteki”ye karşı yapılan küstahça sorgulamaları konu ediniyor. Heteronormativiteyi yerçekimi gibi bir doğa kanunu sayan bir toplum içinde eşcinseller “öteki” olmanın zorluklarını en çok yaşayan gruplardan. Bu nedenle filmin hikâyesi bu soru üzerinden şekilleniyor.

Teknolojiyle birlikte sosyal medyanın vasıtasıyla hayatların filtresizleştiği ya da belki filtresizleştirilmeye zorlandığı bir çağdayız. Bu bağlamda böyle bir dönemde bilmemenin erdemine değiniyorsunuz. Nasıl dönüşler aldınız?
Film ilk günden beri beklediğim, hatta hayal ettiğimin ötesinde bir ilgi çekti. Film çıkışındaki soru cevap bölümlerinde bunu çok hissettim. Genç insanların sadece çok küçük bir grubu cinsel yönelimini rahatça açıklayabiliyor, o da sınırları belli bir adada kaldıkları sürece. Büyük çoğunluk ise varlığını gizlice yaşamak zorunda kalıyor veya bırakılıyor. Öyle sanıyorum ki bu film onlara güç verdi.

Bilmemek birçok kapıyı aralıyor beraberinde. Bilmemek bir şeyleri bilmeye olanak sağlıyor aslında. Merak duygusu ile ilgili kültürel formlarla nasıl bir çıkarım yapılabilir?
Uzayın sonunda ne var, büyüklük ve küçüklük ne demek gibi deli edici temel sorulara karşı olanca ilgisizliğimiz bir yanda dururken, bizi ilgilendirmemesi gereken özel hayatlara karşı barbarca bir merak içindeyiz. Magazin denilen şey bu merakı gıdıklayıp tık alma yarışında. Türkiye öyle bir toplum ki, biriyle tanıştığımız anda o kişiye mesleği, maaşı, evli olup olmadığı, çocuklu olup olmadığı gibi onlarca soru arka arkaya ve pervasızca sorulabiliyor. Keşke bu tanımlama merakımızı “Neden yoksuluz?”, “Kapitalizm neden bu kadar doyumsuz?”, “Her şey tükenince geriye ne kalacak?” gibi sorular karşısında da devam edebilse. Mete Tunçay’ın “Bilineceği Bilmek” diye bir kitabı vardı, bu başlığın tam tersi bir hayat yaşıyoruz.

Sutopunun başrolde olduğu bir hikâye Bilmemek. Ve başrol karakteriyle oörtüştüğünü de hissediyoruz aslında bu amatör branşın. Neden sutopunu seçtiniz?
Sutopu ilk bakışta bir zengin eğlencesi gibi geliyor insanlara. Oysa sutopu oyuncuları çok ağır şartlarda çalışan, günün büyük bölümünü havuz içinde geçiren, genellikle orta ve orta altı sınıflardaki ailelerin çocukları. Filmde sutopunu bir metafor olarak seçtim. Su üstünde uslu durmak, suyun altında her tür zorbalığı yapabilmek bana yaşadığımız dünyayı anımsatıyor.

oteki-ye-karsi-kustah-sorgu-925939-1.
Leyla Yılmaz - Yönetmen



SU ÜSTÜ SESSİZLİK

Sürdürülebilir Film Festivali’nin söyleşisinde gördük ki toplum aslında “tabu” kabul edilen konuları konuşmaya açık. Sizin çıkarımlarınız neler?
Türkiye susturulmuş bir toplum. Sadece devlet eliyle değil, mahalle baskısı, şimdilerde sosyal medya linçleriyle insanlar ağzını açmaya korkar hale geldi. Oysa bu da bir “su üstü” sessizlik hali. Biraz dibe dalarsanız neredeyse her kadının çocukluğundan beri yaşadığı tacizler, adı bile bilinmeyen mültecilerin korkunç dramları, iş hayatı baskısı altında ezilen milyonların çığlıkları sizi bekliyor.

Çekimler sırasında ilginç olaylar yaşandı mı hiç?
Yurdaer Okur ve Senan Kara muazzam oyuncular. Umut rolünü oynayan Emir Özden de genç yaşına rağmen bu iki büyük oyuncuya ayak uydurabildi. Setin en ilginç ve komik halleri bu üçlünün kendilerini gerçekten rollerine kaptırdıkları anlarda oldu.

“Kadın yönetmen” tanımlaması size ne hissettiriyor?
Pespaye, faşizan bir laf işte.. Hayatın her alanında var olan erkek egemen dilin bir yansıması. Hiç erkek yönetmen dendiğini duydunuz mu? Düşünsenize bir futbol takımı var, bir de kadın futbol takımı. Kadın olduğum için çok mutluyum ama bu cinsiyetçi terimlerden hiç hoşlanmıyorum.

Bağımsız film çekme serüveninizi nasıl anlatırsınız?
2015’de yazılmış bir film 2021’de izleyiciyle buluştu. Kültür Bakanlığına biri 2016’da olmak üzere iki kez başvurup iki kez reddedildik. Senaryo ilk andan beri hiç değişmedi. Keşke yazdığım anda finansal kaynak bulup filmi 2017’de vizyona sokabilseydim. Bağımsız film çekmek, parasal kısmıyla böyle bir işkence işte.

Filmle ilgili önümüzdeki günlerde bir yolculuk planı var mı?
Dünyanın her yerinden davetler alıyoruz. Pandemi engelini aşabildiğimiz oranda da bunlara katılıyoruz. Yakın gelecekte Almanya ve ABD gösterimleri var.