Şaka değil. Görüntüsünü izledim. JAPONLAR YAPMIŞ! Terlik sahibini işe yolladıktan sonra yan yan, geri geri manevra yapıyor. Sokak kapısının yanında kendisine ayrılan yere park ediyor.

Şu malum reklamı çağrıştıracak ama... Sahiden tam bizlik!

Bizde de memleket otomatiğe bağlandı. Reis ne derse o oluyor.

Medya o ne derse onu yazıyor.

Muhalefet twitter falan üzerinden ne söylemesi gerekiyorsa onu söylüyor. Biz bir avuç gazeteci / akademisyen / siyasetçi / aktivist vs. şaşırıp duralım. Terlikler hizada.

Her biri nereye kadar gidip nerede duracağını biliyor.

***

Önceki gün çok deneyimli (hukukçu) bir siyasetçi ile telefonda konuşuyorduk. Bir konuya dikkatimi çekti:

“Türkiye savaşta ama muhalefetin, hatta iktidar partisi milletvekillerinin ne haberi var ne de onayı.. ‘Onay’ adına verdikleri sınır ötesi tezkeresine bir baksınlar bakalım. İdlib mutabakatı o tezkereye uyuyor mu uymuyor mu? O mutabakatı aşıyor mu aşmıyor mu?”

Mutabakatı bilmiyorum ama, bu sorun, Türkiye’deki her düzeyde muhalefetin boyunu aşıyor.

Baksanıza! Erdoğan, BM Genel Kurulu için gittiği New York’ta Reuters’a konuştu.

Cihatçı örgütlerin “silahtan arındırılmış bölgeden çıkmaya başladığını” söyledi. Hepsi bu! “Başladı” dedi, orada bıraktı.

İyi de..

“Hadi kalkın çıkıyoruz” diyenler kaç kişidir? Hangi gruplara mensuptur? Savaşa devam edip etmeyeceğine henüz karar vermemiş olan, hatta liderlerinin “silah bırakanın başını keseriz” tehditleri savurduğu Heyet Tahrir Şam’ı ne yapacaklar?

İdlib’de sıkışıp kalmış ve bölgeye tırnaklarını geçirmiş şeriatçı katillerden söz ediyoruz.

İkna edilerek mi çıkartılacaklar? Eğer böyleyse nasıl / neyle ikna edilecekler? İkna olmazlarsa tasfiye mi edilecekler? Bu takdirde “tasfiye görevi” Türk askerine mi düşecek?

Hatırlayın, Saray sözcüsü İbrahim Kalın, bu zorlu bilmece üzerinde MİT, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Özel Kuvvetler’in sahada RUSLARLA BİRLİKTE çalışacağını söyledi.
Anlamını açmaya gerek var mı?

Türkiye, bölgeyi temizlemek için orta çapta bir savaşa girecek. Bunun adı da “insaniyet namına mücadele” olacak.

Diyelim ki, savaşa gerek kalmadı. Heyet Tahrir Şam dahil , bilumum El Kaide yavrusu örgütler ikna edildi. Sayı 50-60 binden başlıyor. 100 bine kadar gidiyor. Bu kadar cihatçı, Türkiye’nin denetiminde / kontrolünde / sorumluluğunda olacak. Ve biz, o cihatçıların gerçek sayısını da.. Nereye gittiklerini de.. Türkiye’ye sızıp sızmadıklarını da öğrenemeyeceğiz. Daha Katar uçağının “sırrını” öğrenemedik. Bunları mı öğreneceğiz!

Geçiniz.

Bizim öğrenmemiz gereken tek şey var. Onu da gördüğüm kadarıyla ahalinin önemli bölümü anlamış durumda:

Şikayet edilmeyecek. Şükredilecek. Siyasetçi yerel seçimlere hazırlanmak suretiyle çalışır gibi yapacak. Medyaya gelince; Reis ne derse o yazılacak. Ve yaptıkları katiyen sorgulanmayacak. Soru sorulmayacak. Soru sormaya kalkanlara da hadleri bildirilecek.

***
Perşembe günü Ahmet Hakan köşesinde Can Dündar’ı “haşladı”!.

Aynen şöyle yazdı:

“Can Dündar, Almanya’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’a soru sormayı planlıyormuş.

Fırsatını bulacakmış ve Erdoğan’ın gözünün içine bakarak...

Türkiye’deki tutuklu gazeteciler hakkında soru soracakmış.

Böbürlenerek söylüyor bunu Can Dündar.

Bir kahramanlık destanı yazacakmış gibi...

Bir yiğitlik gösterisi yapacakmış gibi...

Can Dündar’a sadece şunu söylemek isterim:
> Alman korumasında...
> Alman kucağında...
> Alman himayesinde...
> Alman mandasında...

İstediğin kadar okkalı sorular sor.

Asla kahraman olamazsın!

Asla yiğit olamazsın!”

Bunları, bırakın soru sormayı, Erdoğan’ın huzuruna çıkamayan.. Peş peşe atılan Hürriyet yazarları hakkında iki satır yazıp bir dirhem kahramanlık gösterisi yapamayan.. Cezaevleri tutuklu gazetecilerle, işçilerle, öğrencilerle, akademisyenlerle dolu bir ülkenin YİĞİT GAZETECİSİ yazıyor.

Doğru yapıyor.

Artık terlikler bile öğrendi ne yapmaları, nerede durmaları gerektiğini. Değil mi ama!

NOT:

Almanya’da Can Dündar krizi, yazıyı gönderdikten sonra patladı. Can Dündar’ın Erdoğan ile Merkel’in düzenleyeceği basın toplantısına akredite olması, yani katılıp soru sorma hakkı kazanması ipleri gerdi. O ipler neredeyse kopma noktasına gelmişti ki, Can Dündar toplantıya katılmadı ve basın toplantısı gerçekleşebildi. Ama belli ki “kriz” noktalanmamıştıl Zira Erdoğan bu kez Alman meslektaşlarımızın Can Dündar sorularına muhatap oldu. Yanıt olarak da “o bir ajan” dedi. Merkel’in sözleri ise doğrusu “can acıtıcı” oldu: “Dündar toplantıya katılmama kararını kendisi vermiştir. Yanlış anlaşılma olmasın, akreditasyon için hukuki zemin vardır. Eşitlik açısından bu hak tanınmıştır. Can Dündar’ın kendisi katılmama kararı verdi. Kendisi hakkında benim ve Erdoğan arasında farklı görüşler olduğunu teyit edebilirim”.