Yasa farklı açılardan düşünüldüğünde, bir sansür yasası olmaktan çok, otosansür yasası olarak düşünülebilir. Otosansür, sansürden daha tehlikelidir. Bu yasa geçerse, kullanıcılar takip edildiği ve bilgilerinin ele geçeceği hissiyle, kendilerini özgürce ifade etmekten çekinebilir. Bu da muhalif seslerin kısılması, hükümete yönelik eleştirilerin azalması ve toplumda paranoya yaratılması anlamına gelir.

Otosansür yasası

Av. Gökhan Ahi

Hükümet, çok önceden karar verdiği yasal değişiklikleri, öyle ya da böyle bir tartışmanın içine gizlemeyi başarıyor. Barolarla ilgili değişiklikleri, Ankara Barosu’nun açıklamasına, sosyal medya ile ilgili değişiklikleri ise Cumhurbaşkanı’nın ailesine yönelen ve kimsenin okumadığı bir hakaret ifadesine bağlamayı başardılar. Yasaların hazırlanış ve yasalaşma aşamaları da o kadar çabuk oldu ki tartışılması için bile yeterince zaman tanınmadı.

Böyle bir yasa çalışması gerekli değildi. Acil bir ihtiyaç olarak gündemde bile değildi. Halihazırda hem sosyal medya şirketleri hem de mahkemelerden özel hayatın gizliliğini ihlal, kişilik haklarını ihlal, fikri ve sınai ürünlere tecavüz gibi hukuka aykırılık durumları giderilebiliyordu. Sadece sistemin daha iyi işlemesi için bazı uygulama ve anlayış değişiklikleri yapılması yeterli olabilirdi. Sulh Ceza Hâkimliklerinin işleyişini de burada hatırlatmak gerekiyor, Sulh Ceza Hâkimlikleri özellikle kamu düzeni, milli güvenlik ve siyasi iktidar talebi doğrultusunda karar vermeye çok istekliyken, bireylerin özel hayatının gizliliği veya kişilik hakları ihlal edildiğinde bu kadar istekli değil. Sulh Ceza Hâkimliklerinin kararı istinaf ve temyize de tâbi değil, oldukça sıkıntılı bir durum. Bugüne kadarki değişiklikler ve uygulama pratiği bize gösterdi ki, asıl olay siyasal iktidarın istemediği içerikleri kolaylıkla kaldırabilmesinin yasal altyapısını sağlamlaştırmak.

Son düzenlemedeki görünen amaç, sosyal medya şirketlerini Türkiye’de temsilci göstermeye zorlamak ve bu yapılmadığı takdirde erişimleri kademeli olarak kısmak. Ancak asıl amaç, para cezalarıyla bir gelir kapısı yaratmak ve hükümet hakkındaki eleştirileri ve aleyhindeki haberleri mümkün olduğunca sınırlandırmak.

Bir kere şunu kabul etmek gerekir: Sosyal medya şirketlerinin her ülkede temsilcilik açmak gibi bir yükümlülükleri yok. Sosyal medya şirketlerinin dünyanın çeşitli ülkelerinde kurulu ofisleri olduğunu biliyoruz. Bu ofisler, temsilcilikten ziyade, yazılım geliştirme, ürün pazarlama, sunucu barındırma, yerel çözümler üretme, çağrı merkezi, içerik moderasyon üzerine kurulu. Temsilcilik denilen kurum ise, sorumluluk gerektiren farklı bir kurum.

Yasanın, Almanya’yı model aldığından sıkça bahsediliyor, ancak model tam olarak böyle değil. 2018’de Almanya’da yürürlüğe giren yasa, internet platformlarına ve sosyal medya şirketlerine, nefret söylemi, hakaret ve terör propagandasına karşı aksiyon alma zorunluluğu getirirken, yasadışı içeriğin, 24 saat içinde silinmesi, kullanıcı şikâyetlerinin ise 48 saatte incelenmesi zorunluluğu getirilmiş. Almanya düzenlemesi, her ne kadar ifade özgürlüğünü engellemeye yönelik olmasa da, yasanın uygulanma tarzı fazlaca sorun yaratabiliyor. Çünkü herkes benimsemediği bir fikri bu şekilde ötekileştirebiliyor ve buna karşı yasal aksiyon alabiliyor. İfade özgürlüğünü engellediği şeklinde yoğun eleştiriler var. Almanya’da dahi uygulanması sorunlu bir düzenleme. Örneğin, Köln Belediyesi Arapça dilinde ve Arapça harflerle sosyal medyada yeni yıl kutlaması yayımladı, birçok Alman bu içeriği teröre ve teröriste verilen destek olarak algıladı. Yoğun şikâyetler üzerine Köln Belediyesi, birçok dilde yayımladığı mesajın Arapça olanını Twitter’dan kaldırmak zorunda kaldı.

Türkiye düzenlemesinde, sosyal medya şirketleri kullanıcı tarafından üretilen içerikleri 24 saat içinde çıkarmazsa, ortaya çıkabilecek hukuki zarardan da sorumlu tutulabiliyor olacak ki teoride ve pratikte bu mümkün değil. Yeni yasa, her ne kadar temsilcilik açılması için 5 aşamalı bir plan ortaya koysa da hiç bir sosyal medya şirketinin veya internet platformunun Türkiye’de temsilci bulundurmak için istekli olacağını sanmıyorum. Kimse, temsilcisinin her an gözaltına alınabilme veya her savcılıktan ayrı ayrı ifadeye çağrılmasını istemez. Ayrıca kimse, herhangi bir mahkemenin kafasına göre aldığı bilgi talebini yanıtlamak yoksa para cezası almak istemeyecektir. Sosyal medya şirketleri Türkiye’den çekilmezler ama Türkiye’deki trafikleri yavaşlatılabilir.

Uygulanacak yaptırımlardan birisi de sosyal medya şirketlerinin reklam sözleşmelerinin yasaklanması. Türkiye, ticari anlaşmaları bu şekilde muğlak bir hükümle engelleyemez. Bu piyasa ekonomisine bir darbe olacağı gibi, uluslararası alanda Türkiye aleyhine soruşturma açılması ve ekonomik yaptırım uygulamasına kadar gidebilir. Uluslararası ilişkilerde karşılıklılık ilkesi vardır. Örneğin ABD, karşılıklılık ilkesi gereği Türk ürünlerini satın almama ve gümrükten geçişini yasaklarsa ekonomi için büyük sıkıntı olabilecektir.

Yasa farklı açılardan düşünüldüğünde, bir sansür yasası olmaktan çok, otosansür yasası olarak düşünülebilir. Otosansür, sansürden daha tehlikelidir. Bu yasa geçerse, kullanıcılar takip edildiği ve bilgilerinin ele geçeceği hissiyle, kendilerini özgürce ifade etmekten çekinebilir. Bu da muhalif seslerin kısılması, hükümete yönelik eleştirilerin azalması ve toplumda paranoya yaratılması anlamına gelir. Trafikler kısıtlanırsa, insanlar VPN altyapılarına para ödemek zorunda kalacak, ayrıca kişisel verileri güvensiz ortamlara taşınabilecektir.

Türkiye, bu yasayla sadece muhalif içerikleri kısmakla kalmayacak, aynı zamanda sosyal medya şirketlerine para cezası da uygulayacak. Dolayısıyla maddi anlamda bir çıkar sağlamak da istiyor. Bazı Avrupa ülkeleri, bu tür internet platformlarını yatırıma ve ülkede ofis kurmaya teşvik ederek yazılım geliştirme, ürün pazarlama, sunucu barındırma, yerel çözümler üretme, çağrı merkezi, içerik moderasyon gibi alt hizmetlerin kendi ülkelerinde kurulmasını istiyor. Böylelikle, istihdam ve ekonomik yarar yaratmak istiyor. Türkiye ise ne yazık ki para cezalarından gelir elde etmek gibi bir misyon peşinde koşuyor.

Türkiye’de sosyal medya üzerinde çok ciddi bir ekonomi dönmeye başladı. Binlerce firma sosyal medya üzerinden para kazanıyor, ürünlerini ve içeriklerini milyonlarca kişiye sosyal medya ile ulaştırıyor. Kaldı ki, başta Cumhurbaşkanı’nın kendisi olmak üzere, tüm siyasiler seçmenlerine sosyal medya ile ulaşıyor. Öyle gözüküyor ki birileri memnun edilecek diye kendi bindikleri dalları kesmekten kaçınmıyorlar. İşin siyasi kısmı bir yana, sosyal ve ekonomik etkileri düşünülmeden hazırlanmış bir yasa, kesinlikle uygulanamayacaktır, bu da kanun koyucunun itibarını ve otoritesini sarsacaktır.

Sonuç olarak bu yasanın uygulanamayacağını ve bir yıla kadar kadük kalacağını düşünüyorum. Daha sonra başka bir yasal değişiklik yapılarak yeni getirilen bu hükümlerin değiştirilmek zorunda kalınacağını düşünüyorum.