Her şey akmalı; trafik, internet bağlantısı, görüntüler, elektrik, su ve elbette para. Akışlar kesilmeye görsün, hayata küsüyoruz. O yüzden Herakleitos’un “Her şey akar” (Panta rhei) sözünü çok seviyoruz. Günümüzde insanın yüreğine su serpen bundan daha güzel başka bir söz olabilir mi? “Ritim kelimesi, Yunanca “akıp gidiyorum, akıyorum” anlamındaki rheo’dan gelir” (Agamben). Eğlence mekânındaysanız ve şarkıcının “oturmaya mı geldik?” uyarısına rağmen hâlâ ritimle birlikte akıp gitmiyor, yerinizde durmaya devam ediyorsanız, tahammül edilmez bir bedensiniz. Ritmin giderek hızlandığı, her şeyin hızla aktığı bir çağda, duran cisimlerden pek hazzedilmez. Herman Melville’in karakteri Katip Bartleby “yapmamayı tercih ederim” yerine, pekala “akıp gitmemeyi tercih ederim” de diyebilirdi. Patronu da eğlence mekânındaki gibi “oturmaya mı geldik?” diye sorabilirdi. Hayatın eğlence mekânlarından farkı yok. Her şey, insanlar ve eşyalar paranın ritmine ayak uydurmalı. Toprağına bağlı olanlar, yerinden yurdundan edilmeli: Mülteciler, sığınmacılar, muhacirler, kaçak göçmenler.

Ritmi duyduğunuz halde hâlâ yerinizde oturuyor, ritimle birlikte akmıyorsanız bir tuhaflık olmalı sizde. Hoş, artık sizin gibi tuhaf insanlar da pek kalmadı, türünüzün son örneğisiniz. Bizler, boru sesini duyduğu an yola koyulanlarız; uyarıyı beklemeden, bulunduğu yerden hemen ayrılmaya ve ritimle birlikte akmaya teşne bedenler. Kafka’nın ‘Yola Çıkış’ adlı kısa öyküsünde, efendi boru sesini duyunca atını eğerler, yola çıkmaya hazırdır. Uşağı kapıda durdurup sorar: “Efendi nereye gidiyor?” “Bilmiyorum, buradan uzağa, buradan uzağa sadece. Buradan uzağa, hedefime ulaşabilmemin tek yolu bu.” Uşak, “peki, hedefinizi biliyor musunuz?” diye sorduğunda efendi, “evet, söyledim ya, buradan uzaklaşmak – hedefim bu!” diye yanıtlar. Hedefin akıp gitmek olduğu bir çağda “nereye gidiyorsun?” sorusu anlamını yitirmiştir. Kulağımızda hep o ses: “Oturmaya mı geldik?” Tek hedef vardır, bulunduğunuz yeri terk edip akışa katılmak. Akışları, anında paraya çevrilen saatin tik takları belirliyor. Paranın ritmiyle akıyoruz, ama nereye? Kimse bilmiyor.

“Akan, akıp giden şey, zamansal boyutta akar, zamanda akar. Yaygın bir anlayışa göre, zaman sonsuz bir çizgide saf akıştan, anların kesintisiz birbirini izlemesinden başka bir şey değildir. Aristoteles de zamanı hareketin sayısı olarak, anı nokta olarak düşünerek, zamanı sonsuz bir sayısal ardışıklığın tek boyutlu alanına yerleştirir” (Agamben). Bedenleri, zamanın ritmi ele geçirmiş. Zamanın ruhu, durmadan kaçan anları yakalamaya ayarlı. Bir anın hızla yerini bir başkasına devrettiği bu sonsuz akışta hedef, beyhude bir çabadır: Anı yakalamak. Ve anları kovaladıkça bedenler ritmik bir hareketin içine gömülür. “Anı yakala”, yani ‘carpe diem’, ‘carpe rythymum’a, yani “ritmi yakala”ya evrilir. Ritim, makinelerin ritmidir. Efendinin duyduğu boru sesi, fabrikanın işbaşı düdüğüydü. Kim bilir kaç kuşak, her sabah fabrika düdükleriyle yola koyulmuş, gün boyu makinelerin ritmiyle devindikten sonra düdük sesiyle evlerine dönüp bir sonraki düdüğü beklemiştir? Kim bilir kaç kuşak, vardiyalar halinde makinelerin başında makinelerin ritmiyle dans etmiştir? Postmodern dönemde ritim artık makinelere bağlı değil. Makinelerden özgürleşen ritim, hayatın kılcal damarlarını ele geçirip içimize yerleşti. Online çalıştığınızdan beri, evlerin en mahrem yerinde, yatak odalarınızda bile aynı sesi işitebilirsiniz: “Oturmaya mı geldik?”

Zamandaki akışın mekânsal karşılığı yıkımdır. Yıkım, Walter Benjamin’in Tarih Meleği dediği, Paul Klee’nin Angelus Novus adlı resminde görselleştirilmiştir. Önündeki yıkıntı yığını göğe doğru yükselirken Melek bir fırtına tarafından, sırtını dönmüş olduğu geleceğe doğru sürüklemektedir. Artık tüm bedenleri paranın ritmi ele geçirdi; önümüzde harabeler yükselirken geleceğe doğru hızla sürükleniyoruz. Avrupa’da dönem dönem görülen, insanların haftalarca, aylarca durmadan ölümüne dans ettikleri, tarihe “dans vebası” olarak geçmiş endemik vaka, günümüzde pandemiye dönüştü. Küresel ritimle dans ederken sadece bedenler değil, yeryüzünün geleceği de tükeniyor. Ama hâlâ çok yavaşsınız. O meşhur gazlı içecek ne diyor? “Yazın ritmini yükselt!”