1 Kasım seçimleri yaklaşırken, geçmiş seçimlerde AKP ya da Erdoğan’a oy verenlerle ilk kez oy kullanacaklar kararlarını nasıl oluşturacaklar?

Yağma, sömürü ve talan düzeninden beslenenler, siyasi, bürokratik ve entelektüel bekasını, bu düzene bağlayanlar, yargı üzerindeki tahakkümleri sona erdiğinde yargılanmaktan korkanlar… kısaca AKP elitleri ve yakın çemberinde olanların tüm kozlarını -gerekirse ülkenin felaketi pahasına- “tek başına iktidar” için kullanacakları açık. Sözcük anlamlarından uzak kullandığımı belirterek söyleyeyim; “ya devlet başa, ya kuzgun leşe” diye bakıyor olmalılar. Ülkemiz için büyük tehdit. Kendileri iktidarı kaybettiğinde, ülkenin mahvolacağına dair samimi bir inançları olsa bile, çok büyük bir risk söz konusu.

Asıl önemli olan bir avuç bile etmeyecek bu dar kadronun, politik sürekliliğini, oyları ve sair destekleriyle sağlayan yurttaşlarımızın tercihleri. Nasıl belirleyecekler hangi partiye oy vereceklerini?

Kürt sorununu, militanların sünnetli olup olmamasıyla ilişkilendiren profesörleri mi dinleyecekler?

Bekalarını borçlu oldukları Cumhurbaşkanı için ne kadar mermi harcayacağını açıklayan meczupları mı dikkate alacaklar?

Rüşveti, kayırmayı, şiddeti, katliamları, her türlü üçkağıdı meşrulaştırmak için inançlarına bile taklaattıran din bezirganlarını mı dinleyecekler?

Daha birkaç ay öncesine kadar Ergenekon ve türevi davaları canhıraş bir şekilde savunup, Cemaat’in ayakları altına paspas oldukları halde Cemaat’in ne kadar tehlikeli olduğunun farkına şimdi vardıklarını iddia edenleri mi dinleyecekler?

Şimdiye kadar tek bir tahlilleri, tek bir öngörüleri, hatta tek bir tahminleri bile doğru çıkmamış, ama sürekli zenginleşip yükselmiş, terfi etmiş naylon kişilikleri mi dikkate alacaklar?

AKP’nin geniş kesimlerin rızasını alarak iktidara geldiğinde temel sorunları ya da hedeflerini hatırlayalım; Avrupa Birliği, Kıbrıs, Kürt sorununun çözümü, dış politika, adalet sistemi… daha birçok sorun ve hedef. Tek bir sorun ya da hedefle ilgili olarak, tamamdır diyebiliyor muyuz?

Ama hiç kuşkunuz olmasın bu seçim öncesinde de tüm algılarımıza hücum edecekler aynı adamlar. Hem de en çok anaakım ve kamuoyu yapıcı dediğimiz mecralarda… Daha birkaç ay öncesine kadar savundukları tezlerin tam tersini dile getirecekler. Zaten epeydir yapıyorlar bunu.

Hemen herkesin Anayasa’ya aykırı ve siyasi etik dışı bulduğu başka şeyler de olacak; Cumhurbaşbakanımsı, AKP’nin 400 milletvekili elde etmesi için sahaya çıkacak!

Ancak nerede ise tüm medyamız bu üçkağıda alet olup naklen yayınlayacaklar bu nefret eken konuşmaları. Bilmem kaçıncı kez açılmış spor salonlarının, hastanelerin, halı sahaların yeniden açılışı vesile olacak bu alabildiğine sığ ve düşmanlaştırıcı konuşmalara.

Önceleri, sadece kendisine oy verenleri “milli irade ve millet” olarak gören bu zihniyet, artık kendisi için ölmeyenleri düşman bellemiş durumda.

AKP’yi destekleyen yurttaşlarımızın artık kabul etmeleri (ya da sorgulamaları) gerekir ki, koşulsuz destek verdikleri kadrolar ülkeyi tepeden tırnağa bir fiyaskoya dönüştürdüler. Artık gördüğümüz fotoğrafların hangisi Cizre, hangisi Halep, hangisi film seti ayırt etmek için araştırma ihtiyacı hissediyoruz. Ve sizler hâlâ bu kadrolara destek verip kutsuyorsunuz.

Bakın Ege Denizi, batacağını bilerek bizim sattığımız, uyduruk naylon botlarla yaşamını yitiren çocuk cesetlerinin sahillere vurduğu lanetli bir coğrafyaya dönüşmüşken, Tuzla tersaneleri “yarı tanrınızın” çocuklarının on milyonlarca dolarlık, hiç batmayacak tanker gemilerinin şanlı filoya katılmasına şahitlik ediyor.

Ve yoksul halk çocukları hâlâ, bu düzen devam etsin diye kağıttan önderlerin emriyle, kağıttan zırhlı araçlarda can veriyor.

Oylarınızla, o gemiler ve kıyıya vuran çocuk cesetleri arasındaki bağı kurmadan barışımızı ve huzurumuzu sağlayamayacağız.