Oy istedikleri kapıları kırdılar
Arnavutköy’de geçen hafta kaçak olduğu gerekçesiyle evleri yıkılan, polisin sert müdahalesiyle gözaltına alınanlar yaşadıklarını anlattı: Seçim öncesinde temel atarken sesi çıkmayanlar sonrasında evimizi yıktı. Oy için çaldıkları kapıları seçim bitince kırdılar.
Deniz Güngör
denizgungor@birgun.netİstanbul’un gözlerden uzak ilçelerinden biri Arnavutköy. İlçenin ilk kurulduğu yıllarda uzunca süre Boğaz kıyısındaki Arnavutköy ile karıştırıldı. Ama bu ‘uzak’ ilçe İstanbul Havalimanı’nın kurulması ile müteahhitlerin iştahını kabartan bir merkeze döndü.
Aynı zamanda Anadolu’da işsiz ekmeksiz bırakılanların, buğdayı para etmeyenlerin, köyleri yok edilenlerin sığındığı bir liman oldu 2009 yılında ilçe olan Arnavutköy. Derme çatma binalarda belki de karın tokluğuna sürüp giden hayatlar. Kuşaktan kuşağa aktarılan uzayıp giden bir yoksulluk.
Çoğunlukla Güneydoğu Anadolu'dan 1990'lı yıllardan göçen yurttaşların yaşadığı mahalle İmrahor, geçen hafta bir yıkım haberiyle gündeme geldi. AKP’li Arnavutköy Belediyesi, kaçak olduğu gerekçesiyle yurttaşların yaşadığı binaları yıktı. Evlerinin yıkılmaması için direnenler polisin plastik mermi ve biber gazı kullandığı sert müdahalesiyle gözaltına alındı. Ters kelepçeyle gözaltına alınanlar arasında çocuklar da vardı. Bu mahallede neler oluyor, yakından görmek için gittik, yurttaşları dinledik.
Bir mahalle sakini bana yardımcı oldu. Gördüğüm sanki İstanbul’da değil de Anadolu’nun ücra bir köşesindeki bir kasabanın manzarasından farksız değildi. Altında derin bir nefes alacak, güneşin yakıcı sıcağından saklanarak gölgelenecek ağaç sayısı sınırlıydı. Biz mahallenin içine doğru ilerledikçe yıkılan binaların enkazı göründü.
Evi yıkılanlardan biri şu iddiada bulunuyor: “Seçimden önce belediye bize ‘Evinizi yapın, aboneliğinizi, suyunuzu vereceğim’ demişti. Seçim ertesi bize yıkım kararı gönderdiler. Savcılığa hemen itiraz dilekçesi verdim ancak ertesi gün polisle birlikte mahalleye girmişlerdi.”
Olay gününü ise şöyle anlatıyor: "Çocuklarımla dama çıktık, itiraz dilekçemizi gösterdim. ‘Öğlene kadar bekleyin savcılıktan karar gelecek’ dedim ancak dinlemediler. Elimizden geldiğince direndik ancak gaz bombası kapsülü attıkları an çocuklarım etkilendiği için aşağıya indik ve gözaltına alındık.” Vücudundaki morlukları gösteren mahalleli, “Kendi arsama yaptım ben evimi, gidecek başka bir yerim de yok. Samsun’dan bile polis getirdiler, yıkıma değil savaşa gelmiş gibilerdi” diye konuşarak yaşananlara tepki gösteriyor.
SANDIK GİTTİ İŞ BİTTİ
“Eşyalarınızı çıkarmanıza da mı izin vermediler?” diye sorduğumda ise “Çocuklardan biri bayramlığını almak istedi. Ona bile izin vermediler. Şafak operasyonu gibi saat 05.00’te yıkıma geldiler. Sadece İmrahor’da 64’ten fazla binayı yıktılar. Hafriyat parasını, kepçe parasını da bizden isteyecekler. Arazi bizim. Temel atıldığı zaman ses çıkarmadılar, göz yumdular. O zaman gelip bize ‘İmar hakkı yok, yapamazsınız. Yaparsanız yıkarız’ deselerdi kimse buna cesaret edemezdi. Ama seçim bitince geldiler. Evimiz yıkılınca 5 kişilik ailemle, evli olan oğlumun evine taşındık” dedi.
Biz mahallede ilerledikçe yıkımdan önce kalabalık ailelerin yaşadığı şu an ise enkaza dönmüş haldeki evlerle karşılaştım. Beni yıkımın yaşandığı yerlerde gezdiren mahalleli, “Deprem olmuş gibi değil mi?” diyor. Hak vermeden edemiyorum. Yırtılmış perde, kıyafet, kırılmış koltuklar, dolaplar, camlar... Her biri bir yana savrulmuş durumdaydı.
NEDEN BU ZULÜM
Bir yandan enkaza dönmüş evlerin cam parçaları ayaklarımın altında ezilirken bir yandan fotoğraflarını çekiyorum. Bu sırada bir hafta önceki polis müdahalesinde sıkılan plastik mermilerin bir binada bıraktığı izleri gösteriyor mahalleli, hemen yanında yıkılmış başka bir ev… Biz mahalleyi gezdikçe yerlerde gaz bombası kapsüllerini görüyoruz, “Çocuklar bunlarla oyun oynuyor” diyor mahalleli.
Biz yolumuza devam ederken karşılaştığımız yurttaşların bazıları, bileklerindeki izleri göstererek “Bunlar polisin kullandığı ters kelepçenin izleri” diyorlar. 13 yaşındaki çocuğun da bileklerinde aynı izi görüyoruz.
KİRAYI NASIL ÖDERİZ
Bu sefer rotamızı bir başka eve doğru kırıyoruz. Bu ev hâlâ inşaat halinde fakat ev bitmese de beş kişilik aile orada yaşamaya başlamış. Banyo, mutfak yok henüz. Şu an evleri yıkılmasa da her an benzer durumun başlarına geleceğinden endişeliler.
“Gece uyku bile rahat uyuyamıyoruz” diyen kadın “Kiraya çıkalım desek en az 10 bin lira. Nasıl verelim? Seçim öncesi kapı kapı gezdiler mahalleyi, sırf oy toplamak için. Şimdi de o kapılarını çaldıkları kişilerin evini başlarına yıktılar. ‘Evin içinde yaşayan varsa yıkmayacağız’ dediler ama yıktıklarının çoğunda aileler yaşıyordu. Şimdi de yıkım masrafını istiyorlar. Bunca yıl ‘İmar vereceğiz’ diyorlar sonra vermiyorlar, oyalıyorlar bizi. Borç alarak inşa ettim evimi. Çoluğu çocuğu, başka evi olmayan 65 yaşındaki adamın bile evini yıktılar” diyor.
“Siz burada nasıl yaşıyorsunuz?” diye sorduğumda ise “Bakkaldan aldığımız su ve tüp ile ihtiyaçlarımızı gideriyoruz. Geceleri telefonlarımızın ışığı ile oturuyor sabah kahvehaneye veya komşumuza gidip şarj ediyoruz. Bu evden başka gidecek yerimizde yok” yanıtını veriyor kadın.
ÖYLEYSE KAÇAK OTELLERİ DE YIKIN
İmrahor’un ardından yıkımın yaşandığı Yavuzselim Mahallesi’ne gidiyoruz. Enkaza dönmüş bir evin önünde duruyoruz. Bizi ilk karşılayan şey molozların altında kalan yatak, çocukların parçalanmış okul üniformaları, montları oluyor. Bu 12 kişilik bir aile. Hâlâ evin yanı başında bekliyorlar.
O an neler yaşandığını sorduğum aile üyesi Yüksel Bozkurt, “Evimizi yıkmayın dedik, dışarı çıkmadığımız için plastik mermi ve biber gazı sıktılar. Beni yerde sürüklediler, eşimi ters kelepçelediler. Arnavutköy Belediye Başkanı Mustafa Candaroğlu’nun bu yaptığı ne kadar doğru? Ne eşyalarımızı alabildik ne de başka bir şey. ‘Hak, hukuk’ diyorlar nerede bu bahsettikleri hak, hukuk?” ifadelerini kullanıyor.
Bundan sonra ne yapacaklarını bilmiyorlar. Bozkurt, “12 kişinin sığabileceği bir evin kirası 20 bin lira, nasıl ödeyeyim, nereye gidelim biz? Evimizden eşyamızı dahi alamadık. Kapı kapı gezerek bizden oy isterken şimdi evimizi nasıl başımıza yıkarsınız siz? Hiç mi vicdanınız yok?” diyerek sesleniyor.
Ardından söylediği son cümle aslında her şeyin özeti gibiydi: “Onca zengin daha fazla para kazanmak için koca koca kıyılara, tarlalara otel dikiyor. Bizim evimize gücü yetenler oralara dokunmuyor. Onların binaları durmadan yükseliyor…”