Yılbaşı, gözlemlediğim kadarıyla sönük geçti. Sessizce, hadi geçip gitsin de işimize bakalım der gibi. İnsanlar umutlu olmadığı için mi sönüktü böyle? Dag Solstad’ın “Mahcubiyet ve Haysiyet” adlı romanını okurken, romanın kahramanlarından Elias, bu sönüklüğün nedenini açıkladı bana. Toplumsal konularla ilgili bir edebiyat öğretmeniydi Elias; dengeli, empatik, görevlerini yerine getiren, hiçbir zaman öne çıkmayı istemeyen… Önceleri […]

Yılbaşı, gözlemlediğim kadarıyla sönük geçti. Sessizce, hadi geçip gitsin de işimize bakalım der gibi. İnsanlar umutlu olmadığı için mi sönüktü böyle? Dag Solstad’ın “Mahcubiyet ve Haysiyet” adlı romanını okurken, romanın kahramanlarından Elias, bu sönüklüğün nedenini açıkladı bana.

Toplumsal konularla ilgili bir edebiyat öğretmeniydi Elias; dengeli, empatik, görevlerini yerine getiren, hiçbir zaman öne çıkmayı istemeyen… Önceleri ülke meselelerine kafa yormayı önemseyen biriyken, ne olduysa sabahları artık gazete okumaktan keyif alamaz olmuştu. Boşlukta, daha doğrusu her şeyin dışında hissetmeye başlamıştı kendisini. Aynı şey, televizyon izlerken de oluyordu: “Tartışma konusunu cazip bulsa ve hatta kendini programı zevkle izlemeye hazırlasa da tartışmacıların söyledikleri Elias’a hiç cazip gelmemeye başlamıştı. Seyrederken de tek ilgisini çeken, katılımcıların hitabet teknikleri, yaptıkları semantik cambazlıklar, özenle seçilmiş kostümleri ve kendisinin bu kişilerin foyasını ortaya çıkarması oluyordu.”

Televizyon izlemekten ve gazete okumaktan zevk alamamak şikâyet edilecek bir sorun muydu? Ne anlama geliyordu bu? Elias, fark etmişti ki, televizyondaki tartışmacılar kendisine değil, daha önemli buldukları kişiler için konuşuyorlardı. Bir tür aşağılanma yaşıyordu Elias, kendisinin önemli bulduğu hiçbir şeye televizyon ve gazetelerde yer verilmemesine içerliyordu çok, bir şey olmuş ve kendisi dışarıda kalmıştı. Hâlbuki düzenli olarak kitap okur, gazeteleri takip ederdi; çağını yakalayamamış olması düşünülemezdi. Bu basit bir durum değildi, bir birey olarak dünyayı tanımaya, anlamaya, dünyayla ilgilenmeye, toplumun televizyon ve gazeteler aracılığıyla gündemine aldığı konulara şevkle katılmaya, angaje olmaya ihtiyacı vardı. Bu ihtiyaç öylesine önemliydi ki onun için, yaşamının anlamını kaybetmiş gibi hissediyordu. Elias, bu duyguyu Norveç’te yaşıyordu; Türkiye’de olsa, medyanın tektipleşmesi karşısında dehşetli bir umutsuzluk yaşardı muhtemelen.

Yazar, kuşak farkını göstermek için mi bilinmez, Elias’ın üvey kızı Camilla hakkında da gözlemlerde bulunuyordu, günümüzde ergenlerin yaşadığı büyük sıkıntıya işaret eden. Camilla’nın sorunu, Elias’ın yaşadığı sorunla tersinden benzeşiyordu aslında. Camilla’nın çocukluğundan itibaren yaşadığı en büyük korku, diğer çocuklardan farklı olmaktı, ayakabısının tokası bile diğer çocuklardan farklı olsa dehşete kapılıyordu. Elias’a göre Camilla birey olamadığı için bu korkuyu yaşıyordu, kendisi ise birey olduğu için ve onu kaybetme korkusuyla… Korkuları aynıydı, dışarıda kalmak, bırakılmak…

Elias da, Camilla da bilinçdışı bir yabancılaşma içindeydiler. Kendi öz güçlerine yabancılaşmak zorunda kalmışlardı, can sıkıntısı, düş gücü yoksunluğu, içsel boşluk, kayıtsızlık, ilgisizlik ve bunların sonucu olan isteksizlik, bilinçdışı yabancılaşmanın işaretleriydi. Gerçekliğin tekrar tekrar üretilen bir şey olduğu, gerçekliğin şeylere ve nasıl algılandığına göre değiştiği ‘Post-truth’ zamanların neden olduğu bir sorundu bu belki de… Günümüz insanı, “olmak”tan çok “yapma”ya odaklandığı için, ilişkilerdeki hayal kırıklıklarıyla, kayıplarla ve hastalıklarla baş etmekte zorlanıyordu çok; bu yüzden duygudurumunda açıklaması olmayan ani değişimlere ve panik ataklara yakalanıyor, ontolojik bir güvensizlik yaşıyordu.

Aslında bütün bu işaretler, gerçekliğin acımasız varlığının işaretleri değil miydi, istediğimiz gibi onunla oynadığımızı sanarken, bilinçdışı aracılığıyla oyunu sürekli bozmuyor muydu? Elias, belki de birey olmanın anlamını yeniden düşünmeliydi, kendisini çalıştığı okula hapsedip kitap okumanın ve gündemi takip etmenin yeterli olduğunu sanması, bir yanılgı olabilir miydi?