Lucy, 4 milyon yıl önce başlayıp 700 bin yıl önce sona eren bu uzun yolculuğun, yaklaşık 3,2 milyon yıl öncesine denk gelen bir noktasında dünyaya gelmişti. Büyüyüp yetişkin bir kadın oldu, belki soyunu devam ettirecek çocuklar doğurdu ve bilmediğimiz bir nedenle öldü.

Özel bir kadının hikâyesi

HEVAL BOZBAY

İnsanın biyolojik evrimiyle ilgili en önemli fosil yataklarından biri, Büyük Rift Vadisi içerisinde, Etiyopya›nın kuzeydoğusunda bulunan Afar Vadisi’nde, 1974 yılında keşfedilir. Doğu Afrika’nın 4 bin km uzunluğundaki Büyük Rift Vadisi, özel bir takım koşullar sayesinde, farklı zamanlarda yaşamış canlıların fosil kalıntılarının bir arada bulunabildiği özel bir bölgedir. Jeolog ve antropologlar, 19. yüzyılın ortalarından beri bu bölgede adeta altın arar gibi fosil ararlar.

Amerikalı antropolog Donald C. Johanson’un başkanlığındaki bir ekip, Afar Vadisi’ndeki sıcak ve yorucu bir sabahın sonunda kamp yerine dönerken, vadi yatağındaki birikintilerin arasında bir kemik parçası fark eder. Başta pek önemsemez, her gün rast geldikleri bir yığın hayvan fosilinden biri diye düşünürler. Yine de biraz daha yakından bakmaya karar verince, fosillerin hiç de düşündükleri gibi bir hayvana ait olmadığını anlarlar. Kafatası ve kol kemiklerinden oluşan parçalar, insangillerden bir canlıya aittir. Derken bir başka kemik bulunur, bir başkası ve bir başkası daha… Tesadüfen buldukları yer tam bir fosil yatağıdır.

Johanson ve ekibi, bu yatakta sürdürdükleri üç haftalık çalışma sonunda birçok fosil bulur. Fosillerin birbiriyle uyumlu parçaları bir araya getirildiğinde; kafatasının bir kısmı, kaburga kemikleri, sol kalça kemiği, ayak ve kol kemiklerinden oluşan, yaklaşık 110 cm boyunda ve 30 kg ağırlığındaki yetişkin bir kadına ait olan “yarım” bir iskelet ortaya çıkar. Üstelik bu iskelet, sonradan kesin olarak anlaşılacağı üzere, insanın evrim sürecinde o güne dek bilinenlerden daha eskiye giden, farklı bir türe aittir.

O yıllarda tüm dünyada Beatles fırtınası esmektedir. Dönemin en popüler şarkısı ise grubun piyasaya 1967’de çıkardığı Sgt. Pepper’s Lonely Hearts Club Band albümündeki Lucy in the sky with diamonds (Lucy elmaslarla gökyüzünde) şarkısıdır. Antropologların kampında her gece defalarca bu saykodelik şarkı çalmaktadır. Ekip üyeleri keşfettikleri bireye, bu şarkıdan ilhamla kendi aralarında Lucy adını verirler. Afar bölgesinde yaşayan yerliler içinse O, Heelomali, yani “özel”dir. İlk defa Lucy’nin iskeletiyle temsil edilen türe, Afar Vadisi’nde bulunduğu için Australopithecus afarensis adı verilir.

Adı “Güneyli maymun” anlamına gelen Australopithecus, dünyadaki yolculuğuna yaklaşık 4 milyon yıl önce başlamıştı. Zaman içinde evrimin bir gereği olarak çeşitli alt türlere ayrılmış, bu türlerden biri de yaklaşık 2,5 milyon yıl önce, günümüz insanının da mensubu olduğu, Homo adı verilen cinse evrimleşmişti. Australopithecus türlerinden biri olan boisei’ler, günümüzden 700 bin yıl öncesine kadar varlığını sürdürmüştü. Australopithecus fosillerine bugüne değin yalnızca Afrika kıtasında rastlandı; dünyanın diğer bölgelerine yayılmaya gerek görmemişlerdi.

Australopithecus bizler kadar dengeli ve sürekli olmasa da iki ayak üzerinde yürüme kabiliyetine sahipti. Beyin hacimleri çağdaş insanın beyin hacminin üçte biri kadar; ağız ve dişleri, elleri, kolları, bacakları ve kafatası ise şempanze ile insan arasında bir görünüme sahipti. Boy ortalaması erkeklerde 150, kadınlarda 120 cm civarındaydı. Konuşmaya imkân veren anatomik özellikler ve beyin yapısı, Australopithecus’ta henüz tam olarak gelişmemişti. Lucy’nin yaşadığı zamana gitme imkânımız olsaydı, onunla el kol hareketleri, mimikler ve konuşma diyemeyeceğimiz bir takım seslerle anlaşmaya çabalayacaktık.

Lucy, 4 milyon yıl önce başlayıp 700 bin yıl önce sona eren bu uzun yolculuğun, yaklaşık 3,2 milyon yıl öncesine denk gelen bir noktasında dünyaya gelmişti. Büyüyüp yetişkin bir kadın oldu, belki soyunu devam ettirecek çocuklar doğurdu ve bilmediğimiz bir nedenle öldü. Ama hikâyesi orada bitmedi, Johanson ondan arta kalanları bulunca yeniden başladı.

Lucy’nin yaşlı ve yarım iskeleti, müzelerde sergilenmek üzere, 2007 yılında ABD’ye götürüldü. Birçok uzman ve müze yetkilisi; kemiklerin kırılgan olduğunu, yolculuk ve sergi programı boyunca zarar göreceğini öne sürerek sergiye karşı çıkmış, bu nedenle Lucy’ye müzelerinde yer vermeyeceklerini açıklamıştı. Hayatın cilvelerinden biri olsa gerek; Afrikalılar, problem yarattıkları bahanesiyle ABD’ye sokulmaz, karşılarına binbir türlü engel çıkarılırken; Lucy, bu yaşlı Afrikalı, yolculuğu boyunca zarar görür endişesiyle istenmiyordu. Yine de Lucy’nin kıtalararası yolculuğu gerçekleşti ve iskelet çeşitli müzelerde sergilendi. Yüzbinlerce insan Afrikalı yaşlı atalarını görmek için müzelere akın etti. Sergi programı bittikten sonra, 2013 yılında Lucy vatanına geri döndü. Lucy’nin iskeleti bugün Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’daki Etiyopya Ulusal Müzesi’nin deposunda korunuyor.