Hastane ve kitap son yıllarda benim için pek parlak bir ikili olmadı. Çünkü genelde ‘ağır‘ denebilecek ameliyatlar geçirdiğim, sık sık oramı buramı kırdığım için okuyacak ya da okuduğunu anlayacak halim olmuyor. Bu konuda akıldan çıkmaz bir Simenon tecrübem vardır. Hastaneye getirdiğim Maigret macerasını başlayıp başlayıp bıraktım. Neler olup bittiğini kavrayamayınca sonunu okuyayım dedim, nafile! Gene […]

Hastane ve kitap son yıllarda benim için pek parlak bir ikili olmadı. Çünkü genelde ‘ağır‘ denebilecek ameliyatlar geçirdiğim, sık sık oramı buramı kırdığım için okuyacak ya da okuduğunu anlayacak halim olmuyor. Bu konuda akıldan çıkmaz bir Simenon tecrübem vardır. Hastaneye getirdiğim Maigret macerasını başlayıp başlayıp bıraktım. Neler olup bittiğini kavrayamayınca sonunu okuyayım dedim, nafile! Gene bir şey anlamadım. Eve çıktıktan sonra sakin sakin okudum ve aslında birinci sınıf bir polisiye olduğunu gördüm.

Bu sefer böyle bir heyecan yaşayamadık. Gece vakti 40 ateşle palas pandıras Amerikan Hastanesi’ne kaldırıldığım için, değil kitap getirmek dolapta ayakkabı görünce bile hayret ettim. Nasıl geldiğimi hiç hatırlamıyordum çünkü. Neyse ki hastaneye çok yakın oturan ‘babam’ Mehmet Atak, kendi okuduğu P.D. James kitabı ‘Özel Hasta / The Private Patient’ı bana bıraktı. On yıllık bir kitap, nasılsa okumamışım. Gerçi sevgili şair/dedektifim Adam Dalgliesh 143’üncü sayfada ortaya çıkıyor ama her zamanki gibi ustaca yazılmış bir P.D. James polisiyesi! Zaten kitabı, her hastane seferinde olduğu gibi evde bitirdim. Bu arada, parlamentoda yıllarca iki farklı partinin, Muhafazakârlar (James) ile İşçi Partisi’nin (Rendell) sıralarında oturmuş kırk yıllık iki dostu, iki eşsiz polisiye yazarını, Babergh Baronesi Rendell ile Holland Park Baronesi James’i de anmış oldum.

Armağan Tunaboylu’nun hastaneye getirdiği ‘Park Cinayetleri’nde ise (elbette bir Metin Çakır polisiyesi) bir başka hasta vardı. Ama kalabalık ‘şahıslar’ listesi içinde adını vererek karışıklık yaratmayalım. Okuyan görür. Metin sanki daha cesaretlendi, kendine güveni arttı. Kızlarıyla ilişkisi ise aynı görünüyor ama duruma hâkim. Asım ağbisine gelince bir kez daha hayatı cehennem ettiği Metin’in yardımına ihtiyacı var. Hastasına gelince, bir anlamda o da özel hasta.

Ben de özel bir hastaydım belki. On gün kadar, “Üşüttüm mü ne?” diye salak salak ortada dolaşıp daha çok yattıktan sonra zatürree, derken zatülcenp olduğu anlaşılan kendinden habersiz hasta. Artık evdeyim. İstediğim hızda yazamasam da bilgisayarıma kavuştum. Üç bin civarında mesajla karşılaşmak korkutucu olsa da “Adaam sen de!”cilik biraz gelişiyor. “Zaten tarihi geçmiş”, “Olmasa da olur” kulvarlarına kayıyorsun.

Bu haftalık bu kadar olsun, izninizle. Durum raporu ile özür ortaya karışık. Haftaya görüşürüz!