‘Yükseköğretimin Serbest Düşüşü: Özel Üniversiteler’ kitabına göre özel üniversiteler, öğrencileri müşteri olarak görüyor. Akademisyenlerin ise güvencesi yok

Özel üniversiteler akademiyi bitiriyor, yükseköğretim uçurumun kenarında

SERBAY MANSUROĞLU - serbaymansur@birgun.net

Prof. Dr. Serdar Değirmencioğlu ve Prof. Dr. Kemal İnal’ın Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan “Yükseköğretimin Serbest Düşüşü: Özel Üniversiteler” kitabı kısa süre önce raflardaki yerini aldı. Değirmencioğlu ve İnal, resmi adı vakıf, gerçekte özel üniversite olan, holding ve şirketlerin kontrolünde mantar gibi çoğalan üniversiteleri kendi alanlarında çalışmalarıyla tanınan akademisyenlerle birlikte ele aldı.

DÜŞÜŞTE ETKEN
Kitapta yer alan farklı makaleler bu üniversitelerin yükseköğretimi nasıl uçurumun kenarına getirdiğini detaylarıyla anlatıyor. Değirmencioğlu kitapta yer alan yazısında bu tespite ilişkin, “Özel üniversiteler yükseköğretimin serbest düşüşünde tek etken olmayabilir, ama bu düşüşün en önemli etkeni oldukları açıktır” ifadelerini kullanıyor.

NİTELİKSİZ EĞİTİM
İnal ise bahsi geçen üniversitelerin pazarlama ve tanıtım üzerine web adreslerinde mesajları üzerinden yaptığı analizin sonunda şu tespite yer veriyor: Özel üniversitelerin tanıtım ve reklamlarında  kullandıkları abartılı söylem, gerçek dışı bilgiler, yanıltıcı görüntüler, özellikle vurgulanan sosyal mesajlar ve sosyal sorumluluk çalışmaları, özel üniversitelerin yarattığı  niteliksiz eğitimi, emek sömürüsünü, öğrencilerin bir müşteri gibi görülmesi ve kullanılmasını, eğitimin ticarileştirilmesini, yerleşke içi her hizmet ve ürünün pazarlanmasını gözlerden saklayamaz.

* * *

Yoksul öğrenciye yer yok!

Özel üniversitelerin yükseköğretimde 'serbest düşüş' nedenleri kitapta şu şekilde sıralanıyor:

* Öğrenciler müşteri olarak görülüyor.

* On binlerce genç yüksek tutarda ücret ödüyor, az sayıda öğretim üyesiyle karşı karşıya kalıyor.

* Bu üniversiteler sınıfsal bir eleme ve ayrıştırma mekanizması görevi görüyor.

* Düşük puanlı öğrenci ailesinin maddi desteğiyle devlette yüksek puanlı bir öğrencinin yerleştiği bölüme girebiliyor.

* Kurumsal olanlar dahi vakıf ve mütevelli heyetlerinin kontrolünde oluyor, bazı üniversitelerde patron doğrudan yönetime müdahil oluyor.

* Vakıf paravan görevi görüyor, üniversite holding ya da grubun yönelim ve arzuları doğrultusunda bir temele oturuyor.

* Müdahaleler nedeniyle bilimsel bilgi, araştırma ve öğretim konusunda özerk bir durum ortaya çıkmıyor.

* Akademisyenlerin çalışma güvencesi yok, çoğuyla bir yıllık sözleşme imzalanıyor.

* Söz konusu kadrolar güvencesiz çalıştırılmakta, sendikal ve çeşitli örgütlenme haklarını kullanmaları engelleniyor.

* Bilimin ve üniversitenin önemli unsuru akademik özgürlük ortadan kaldırılıyor.

* Sermayenin kendini yeniden üretmesini sağlıyorlar.

* Paha biçilmez kamu arazileri ‘kamu yararı’ adına vakıf üniversitelerine aktarıldı, aktarılıyor.

* Kamu üniversitelerinde uzun süreçte yetişen öğretim üyeleri teşvikler nedeniyle özel üniversitelere geçiyor.

* Devlet üniversiteleri niteliksizleştiriliyor.

* Tezsiz yüksek lisans, ikinci öğretim ve yaz okulları, uzaktan eğitim gibi öğretim etkinlikleri özelde para kaynağı olarak görülüyor.

* Kaynak yönünden güçlü bir vakfa sahip olmayan bazı üniversiteler geçimlerini öğrencilerden sağladıkları kaynakla yapabiliyor.