Türkiye solunun tarihine baktığımızda çok açık bir olgu var: Her yenilgi döneminin sonunda, sol ağır bir darbe yediğinde, özeleştiri fırtınası kopuyor, geçmişin hataları ölçüsüz biçimde sergileniyor ve geçmiş karalanıyor.

Geçmişte şu ya da bu şekilde sol içinde yer almış, çoğu sıradan insanlar, yeni dönemde sözün merkezinde duruyorlar. Dahası bu insanlar sola küfür etmek ve solu mahkûm etmek için geçmişteki sol içindeki konumlarını bire bin katıp anlatıyor ve ardından solun meydanlarda etkisiz olduğu bir dönemde iktidar adına ve iktidar için solu hizaya sokma, özellikle de Türkiye’de çürümüş düzenin bir alternatifi olma iddiasını, projesini itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar.

Bu anlamda Türkiye solu, mikrofonu eline alınca saf değiştirenlerin tarihi incelenmeden iktidarın anlaşılması ve solun muhataplarının incelenmesi mümkün olmayan bir tarihe sahip.

Aynı şey biteviye şekilde tekrarlanıyor, her kritik dönemeç yeni mikrofoncubaşıları anlamına geliyor, nedense teorik üretim alanının silik figürleri sola küfretmek yarışında başı çekiyorlar.

Türkiye’de yüz yıllık tarihin dökümü şu: İktidar her açılım yapacağı zaman zor baskı mekanizmaları ve yal teklif etmeyi bir arada kullanıyor ve açılımın gözbebeği olarak yeni dönemin yalcılarını kullanıyor.

Türkiye’de siyasi iktidar esas anlamında kasıtlı yalan söyleyecek insanları solun silik figürlerinden ithal ediyor, onları yaldızlıyor, ön plana taşıyor ve insanlarda derin bir siniklik oluşturacak söylemi onlar vesilesiyle dillendiriyor.

Bu işin tarihi çok derinlerde: İster inanın isterse inanmayın ama yalın gerçek şu, 1980’li yıllarda Tan gazetesini çıkaranlar ile 2000’lerde Taraf gazetesini çıkaran irade aynıdır, her iki gazetede esas itibariyle iktidarın kendi içinde tezgâhladığı bir operasyon için gündeme ağır bir şekilde yerleştirilmişlerdir. Dahası her iki gazetede esas itibariyle gazete değildir. Türkiye’de hükümet büyük oranda yandaş gazete çıkaracağı zaman derin devletten bir istihbarat, bir yalan haber yayma ağı, yalan haberlerin muhataplarını seçme işi için yararlanıyor. Bu anlamda günümüzde basın yayın ilkeleri için akıl almayacak şeyler, başlıklardan haberlere kadar merkezi iktidarın operasyonlarını basından görebilirsiniz. Aynı anlama gelmek üzere, bu insanların yaptıkları, hiç de “ateş olsa cürmü kadar yakar” şeklinde olmayıp toplumda basına, habere, gerçeğe ve yazara ilişkin derin bir inançsızlık, Türkiye’de her tür mücadeleye, ama özellikle ilkeli olanına karşı derin bir şüphecilik, yazarların inançsızlaşması ve yozlaşması gibi toplumu derinden sarsan etkileri oluyor.

Türkiye’de millet devletine inanmıyor, ama bu işin sadece bir yanı, aynı zamanda millet kendisine de inanmıyor, aynı şekilde millet bu ülkenin kendisine de inanmıyor, aynı şekilde millet bu ülkede solculara da inanmıyor:

Şöyle düşünelim, milletin yaşamında ve söylemindeki derin siniklik Türkiye’de sosyalist hareketin etki ve mücadele alanını esastan sarsıyor, yok ediyor, çürümüşlüğü iktidar ve hâkim haline getiriyor.

Sol içinde özeleştiriyi sürekli dile getirenlerin psikanalitik karşılığı nedir?

Elalemin şeyiyle gerdeğe girmek deyimini bilirsiniz. Yenilgi dönemlerinde, sola ilişkin teorik düzlemde eleştiri getirmeyen, düzeni sosyo-ekonomik yapısı bakımından incelemeyen, millete dair sinik ve yıkıcı bir aşağılamayla insana inançsızlık vazedenlerin yaptıkları, büyük oranda millete karşı iktidarın şeyiyle gerdeğe girmektir.

Türkiye’de sol için asıl yıkıcı olan, bu millet için, bu ülke için, bu ülkede yaşayan halklar için hiçbir şey yapılamayacağını söyleyenler, aynı zamanda milletlere ilişkin iktidarın yaptığı yapacağı korkunç eylemler için de zemin yaratıyorlar.

Siniklik, itaatkâr itaatsizlik, çürümüşlük ve günü kurtarmaya çalışan yaklaşımlar, Türkiye’de iktidarın sermayesini oluşturuyor.

Türkiye’de ‘Batsın bu dünya’ söylemi ve yerinden kıpırdamamak: İşte iktidarın ideolojisi ve vaadi.