Ancak tam o anda aklıma bizzat izlediğim Odatv duruşmalarından birisi geldi. Hakim sanıklara suçlama olarak “yazılmış” bir haberi değil “yazılmamış” bir haberi sordu. Evet aynen “PKK’yi zor durumda bırakacak haberleri niye yazmıyorsunuz?” diye sordu

İç Güvenlik Yasasını yazmak gene ileriye kaldı.
İleriye kaldı çünkü, taraf tutma çağrıları artık aklımıza, hafızamıza, muhakeme kabiliyetimize, vicdanımıza hakaret niteliğini geçti, küfür boyutuna ulaştı. AKP ile Fethullah Gülen grubu arasındaki kavga nedeniyle yapılan gözaltıları kastediyorum.

Ben yazıyı yazarken serbest bırakılanlar; yazdıkları haberler nedeniyle gözaltına alındıklarını ve tutuklananların da gazete makaleleri ve diziler nedeniyle tutuklandıklarını, hükümet medyasının algı operasyonu yaptığını haykırıyorlardı taraftarlarına. Ve bunun ne kadar anti demokratik olduğunu, artık hiç kimsenin güvende olmadığını, basın özgürlüğünün bittiğini, dizi senaryolarının suç olarak kabul edilmesinin ne kadar akla aykırı bir durum olduğunu anlatıyorlardı. Henüz ikna edici bir şekilde iddia edilen suçlarla şüpheliler arasında bağ kurulamaması ve başka bir sürü hak ihlali nedeniyle de tarftarları artıyordu.

Yıllar yılı muhalif haberleri nedeniyle çile çeken gazeteciler yazarlar da acı acı gülümseyerek hak verdi bu eleştirilere.

Ancak tam o anda aklıma bizzat izlediğim Odatv duruşmalarından birisi geldi. Hakim sanıklara suçlama olarak “yazılmış” bir haberi değil “yazılmamış” bir haberi sordu. Evet aynen “PKK’yi zor durumda bırakacak haberleri niye yazmıyorsunuz?” diye sordu. Şimdi hatırlamadığım sanıklardan birisi mealen “o haberin özel hayata ilişkin, bel altı bir haber” olmasını gerekçe gösterdi. Ama o celse sadece bir tahliye gerçekleşti. Suçlamanın yönlendirildiği gazeteci dahil diğer sanıklar aylar boyu tutuklu yargılanmaya devam etti.
Ertesi gün cemaatiyle ve hükümet medyasıyla özgür basın şampiyonlarının gazetelerinde tek bir eleştirel haber çıkmadı. Ne eleştirisi “PKK’ye zarar verecek haberi ‘özel yaşam’ diye vermemiş!” diye manşet yapanları oldu.

Daha önce de yazmıştım. Bu hatırlatmaları utandırmak için ya da başkalarının “başına geldiğinde sessiz kaldınız, şimdi oh olsun” anlamında yazmıyorum. Ayrıca tarih ve yaşananlar birilerine “bir şey öğretmişse” geçmiş hataların üzerinde tepinilmez. Ama bu günkü mağduriyet de geçmişi bir çırpıda temize çekemez, çekmemeli. Çünkü geçmişte kayıtsız kalarak ya da mali nedenlerle, ideolojik tercihlerle sesini çıkarmayanların ki “ahlaki ve yapısal” bir sorun olabilir. Hükümet ve Cemaat medyasınınki ise ayrıca derin bir kötücüllüğe oturuyor. Hatta kriminal bir sorumluluk. Ahmet Şık cezaevine götürülürken bir kolunda hükümet varsa diğer kolunda da Cemaat vardı. Ali Tatar’ın tabancasının tetiğinde, Kuddusi Okkır’ın ciğerindeki virüste beraberdiler. Zeynep Kuray’ın bir bileğindeki kelepçe Cemaat’inse diğerindeki AKP’nindi.

Hele nedense hiç hatırlamadıkları KCK basın davasında yaptıkları şu “özgür basın” haberlerini bir hatırlayalım. Gazeteci değil PKK’li! En büyük ayak çökertildi! Kandil’de eğitim aldılar! KCK’den basına 38 milyon avro! KCK’nin talimatlarını alt yazıyla geçmişler!

Hadi alt yazı ile haberleşmeyi dizi ile haberleşmeyle yarıştıralım. (Bu haber Zaman gazetesinin haberiydi. Servis edilmiş bir şema da yayınladılar)
Ve tabii ki o zamanlar birlikteydiler. İşte bu birliktelik meselesi açığa kavuşmadan ne basın özgür olabilir ne de adalet çıkar bu kavgadan. Çünkü kavga hâlâ aralarında! Bir özgürlük adalet kavgası değil. Bakın medyalarına, hakimlerine, savcılarına, sermayelerine aynı yöntemlerle birbirlerine saldırıyorlar. Birisi hırsızlıklarını örtmek için diğeri geçmiş hukuksuzluklarının hesabını vermemek için!

Çağlayan Adliyesi’nin dışında bekleyen yurttaşlarımızın ve AKP’ye destek olan yurttaşlarımızın, tarafların tezleri doğru olsa bile, akıllarını ve iradelerini teslim ettikleri bu adamlarda ki “sonsuz kötülüğü” görmeleri için ne yaşamaları gerekir. Bu adamların arkasında durmaya ne kadar devam edecekler. Hadi kasıtlı yaptıklarını bir tarafa bırakalım, bakın birileri diyor ki “kandırıldık!” diğerleri ise “Yezitmiş bunlar” diyor! Hiç değilse basiretsizlikten dolayı oyun dışı bırakın bunları. Sizin içinizde de dürüstler var, hukuktan yana olanlar, basiretli olanlar var eminim.

Bir an için düşünün taraflardan gelen barışma çağrılarının karşılık bulduğunu. Nerede kalmıştık deyip “aynı hedefe farklı kulvarlarda” koşmaya devam! Yani yağmaya, hırsızlığa, hukuksuzluğa, cinayete devam.

Biz eskiden ne diyorsak onu demeye devam edeceğiz tabii ki; hukuk, adalet, özgürlük!