Bir yılı aşkın süredir Türkiye’de özgür basın yargılanıyor!..

‘15 Temmuz hain FETÖ darbesi’ nedeniyle çıkarılan OHAL sonrası ilk yapılan iş; FETÖ’cü kamu görevlileriyle eşanlı olarak muhalif gazetecileri yakalayıp tutuklamak oldu!..

Yalan beyanların, gizli tanıkların ifadelerinin tıpkı Ergenekon ve Balyoz davalarında olduğu gibi havuz medyasında yayınlanmasıyla uygulanan algı yönlendirmesiyle tarafsız ve özgür basın mensupları teker teker susturuldu. Daha önce de uygulanmış olan bu vahşi yöntem hakkı, hukuku ve adaleti yok ediyor.

•••

Tarafsız ve özgür basın!..

Bugün havuz medyasında olmayan her yazar, gazete ve dergiye, TV ya da internet medyasına tarafsız ve bağımsız gözü ile bakmalıyız...

Her ne kadar patronlarının ya da yöneticilerinin korkusu yüzünden dengeli ve çekingen davransalar da haber vermedeki gazetecilik ahlakını bozmayan; kamuyu aydınlatmakta basın etiğine sahip; yalan, riya, saldırı, çıkar ve çirkeflikten uzak duran, içinde biraz insafı, biraz insan saygısı olan ve sonuna kadar etik değerlere bağlı duran basına özgür demeliyiz!..

Şiddete destek vermeyen, barış ve toplumun kucaklaşmasından yana olan her iktidar dışı yayın organı bugünkü durumda tarafsız ve bağımsız konumdadır!..

•••

Oysa bugün ellerinde sadece kalem, akıllarındaki insan ve toplum saygısına uygun düşüncelerini köşelerinde açıklayan yazarlara hasretiz!.. Az sayıda kalanları korumalıyız.

TV’lerde Şirin Payzın gibi cesaretle konuları irdeleyenleri kollamalıyız!.. Eyyamcı değil, samimi olarak rejim değişikliğine karşı mücadele verenin arkasında kaya gibi durmalıyız!..

Bizim BİRGÜN’den Mahir Kanaat; Cumhuriyet’ten Av. Akın Atalay, Murat Sabuncu, Ahmet Şık, Emre İper; Sözcü’den Gökmen Ulu ve Diken’den Tunca Öğreten ve isimlerini sayamadığım cesur basın mensuplarına ihtiyacımız var.

•••

Sorumlu olduğu basın kurallarına uyan, gerçeği yazan, haberde, düşüncede toplumun çıkarlarını önceleyenler bugünkü iktidar tarafından tehlikeli görülüyor!.. Laik demokrasiyi yok sayan, yargıyı, yürütmeyi kendine bağlayanlar böyle bir basın istemiyorlar.

Bu nedenle özgür düşünenleri “tekerleğimize çomak sokuyor!” gerekçesiyle yakalayıp cezaevlerine gönderiyorlar... Kısaca; “tekerine çomak sokmak “ özdeyişinin tam oturduğu bir trajikomik süreç yaşanıyor!..

Aradan aylar geçtikten sonra nihayet, gazete ve gazeteciler hakkındaki iddianameler ortaya çıktı. Davalar açıldı. Ancak görüldü ki, şimdi de başka bir vahim sonuçla karşı karşıyayız!.. Davaların içeriği “Yargının üzerindeki baskıyaaleniyet kazandırmıştır!..”

•••

Eldeki verilere göre 158 gazeteci tutuklu. Yargılanan gazetecilerden 68’i hakkında hazırlanan iddianameye göre, gazetecilerin işledikleri suçlardan dolayı savcılar, 3 kez müebbet hapis cezasına çarptırılmalarını istiyorlar!.. Oysa, terör suçu ile yargılanan eli silahlı katiller için bile böyle bir ceza talebi yok!.. Mesela IŞİD mahkûmları böyle bir taleple yargılanmıyor…

•••

Aslında iktidar, tutuklu yargılanan gazeteci sayısında da doğru açıklamalar yapmıyor!.. Ayrıca iktidarın en büyük iddiası da tutukluların gazeteci değil, terörist olduğu iddiası!.. Kalemlerinden başka güçleri olmayan yazarları “eli silahlı teröristtir!” diyerek dünyaya tanıtmaya çalışıyor!..

•••

Oysa ‘terör ve teröristin’ tanımı dünyada da tam belirlenmemiş olmakla birlikte, TCK’nin 309/311 ve 312. maddelerinde terör ve teröristin bize göre; “Cebir ve tehdit kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını veya hükümetini ya da parlamentosunu ortadan kaldırmaya fiilen teşebbüs etmek” olarak tarif edilir iken,2007 yılında Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in önerisiyle ‘tehdit’ kelimesi düşünce özgürlüğünü kısıtlayacağı nedeniyle ‘tehdit yerine şiddet’ olarak içeriği değiştirilmiştir.

Görüldüğü gibi gazetecileri zorla terörist yapanlar, kendi yasal düzenlemelerinden de haberdar değiller!.

•••

Açılan davalardaki iddianamelerde de türlü çelişkiler vardır. Düşünce farklılıkları, feci, mantık hataları yapılmıştır. Bu çelişkiler davadan davaya değişmektedir. Bir dava için iddia edilen suç, diğerinde ise tam tersi olarak değerlendirilmektedir.

•••

Örneğin Cumhuriyet Gazetesi iddianamesinde; “1924’te Atatürk’ün talimatıyla kurulan gazetenin son üç yıllık dönemde özellikle 15 Temmuz darbe teşebbüsüne uzanan süreç ve sonrasında yayın politikası, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu’nda yaşanan değişiklikler ile eş zamanlı olarak 90 yıllık geçmişinin ve kuruluş felsefesinin tam aksi yönde değişime uğradığı ileri sürüldü.”

•••

Devamla; “…Gazetenin yazarlarından sanık Hikmet Çetinkaya’nın FETÖ’nün güdümündeki ‘Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’ ile temas kurduğu, sanık Akın Atalay’ın gazete yönetimine geçmesi ile de Atatürkçü yönetici ve yazarların tasfiye edildiği öne sürüldü…” denilerek yeni bir suç unsuru oluşturulmuştur!.

Gazetenin yayın politikasını değiştirmek!” “Atatürkçülüğe devam etmemek!” Şaka gibi değil mi?

•••

Bu suçlardan hâlâ tutuklu olan Avukat Akın Atalay çok haklı bir şekilde bu iddiaları yalanlayarak; “…Gazetelerin içeriğini ve yayın politikasını denetlemek savcıların görevi de değildir, haddi de değildir. Bizim gazetemizde editoryal bağımsızlık vardır ve patronlar yazı işlerine, köşe yazılarına karışmaz” açıklamasını yapmaktadır!..

•••

Bir başka komik nokta ise; Hikmet Çetinkaya’nın yaşamı boyunca FETÖ ile mücadele etmesidir. Ayrıca Türkiye’de FETÖ’yü ilk duyuran kişidir. Bu tehlikeyle ilgili onlarca kitap yazmıştır.

Bir başka komedi ise; Cumhuriyet gazetesi ve yazarlarına dava açan Savcı Murat İnam’ın FETÖ davasında sanık olduğu ve ‘ağırlaştırılmış müebbet’ istemiyle yargılanmasıdır…

•••

Bir de Sözcü iddianamesine bakalım; Burada da savcı; “… İşin doğası gereği, ülke yönetimini ya da kamuoyunu yönlendirme noktasında fazla önem arz etmeyen gündelik hususlarda muhaliflik / habercilik faaliyetlerinin yapıldığı, gazetenin, çalışanlarının, yazarlarının FETÖ’yü ağır derecede eleştirmeleri, hatta karşılıklı olarak birbirlerine hukuk davası açmaları ya da yeri geldiğinde şikâyet mekanizmasını devreye sokmaları aralarında anlaşma - bağlantı olmadığı anlamına gelmemektedir’” diyor!..

Savcı; SÖZCÜ gazetesinin FETÖ’ye karşı durduğunu itiraf ediyor. Yargıya taşınan bir mücadele olduğunu tespit ediyor!..

Ama bunlara rağmen “FETÖ ile bağlantılıdır” diyerek akıllara zarar veren bir yorum yapıyor!.. Zorlama olduğu anlaşılan, ısmarlama açıldığı kuşkusu daha da belirginleşen bir iddianame ile gazeteler ve gazeteciler yıllardır hapishanelerde çürümektedir.

•••

Dün gazeteci kökenli CHP Milletvekili Atila Sertel, tutuklu gazetecilerle ilgili TBMM’de basın bir toplantısı düzenledi. Gazetecilerin yaşadıklarını anlattı. Bir yılı aşkın süredir tutuklu bulunan Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak, Atilla Taş, Murat Aksoy, Gökçe Bahadır, Şahin Alpay, Mustafa Ünal, Ali Bulaç ve Oğuz Usluer üç kez müebbetle yargılananlar arasında olduklarını belirtti.

Sertel’e milletvekilleri Tacettin Bayır, Kazım Arslan, Yakup Akkaya, Ömer Fethi Gürer,Kemal Zeybek ve Zülfikar İnönü Tümer de eşlik etti. Milletvekilleri; “Özgür basın olmadan demokrasi ve insan hakları oluşamaz” dediler!..

•••

Doğru! Özgür basın 4. güçtür! Yasama, yürütme ve yargı erkleriyle birlikte; yurttaşların hak ve özgürlüklerini, eşitlik ve güvenliklerini, barış ve refah içinde yaşamalarını sağlayan bir güçtür! Basın özgürlüğü olmazsa devletin egemenliği tartışılır! Ancak ne yazık ki bugün tıpkı yürütme, yasama ve yargıda olduğu gibi basını da tek adama vermek için yoğun bir çaba var! Buna müsaade edilmemeli!