Özgür Özel: Dilek İmamoğlu'nun diplomatik pasaportunu iptal etmişler
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, CHP'nin tutuklu Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu'nun eşi Dilek İmamoğlu'nun diplomatik pasaportunun iptal edildiğini açıkladı. CHP'nin İstanbul İl Başkanlığı için yaptığı itirazın reddedilmesine tepki gösteren Özel, "Kayyumun kumda oynasın. Bir kum bahçesi yapalım ona, kayyumun kumda oynasın" ifadelerini kullandı.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Ankara'da eski Başbakan ve CHP'nin 3. Genel Başkanı Bülent Ecevit'i anma törenine katıldı.
Özgür Özel, anma töreninin ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı, açıklamalarda bulundu.
Özgür Özel, açıklamasında, "Arkadaşlar bugün sabah hem Dilek Hanımla hem Selim’le hem Hasan Amcamla konuştum. Erken saatlerde her ikisi de evlerinden çıktılar, Vatan Emniyet’in önünde buluştular. İfadeye çağrılmışlardı. Şu anda avukat arkadaşlarımızla birlikte oradalar. Bir kere büyük bir husumet var" dedi.
"DİPLOMATİK PASAPORTU İPTAL EDİLDİ"
"Şimdi ilk kez benden duyacağınız bir şey söyleyeyim, daha önce bunları konuşmadık" diyen Özel, şunları anlattı:
"Ama bir hukuk devletinde bu kadar ayıp, güya çok güçlü bir iktidarda bu kadar acizlik olmaz. Devlet işi, gücü bırakıp aileyle uğraşmaz. Eşle, çocukla uğraşmaz. Hukuksuz bir iş yapmaz. Dilek Hanım yurtdışına Ekrem Bey’e verilmiş olan bir ödülü almak üzere çıkacaktı. Dilek Hanım’a yurt dışına çıkmaya niyet ettiğinde, bir haber yolladılar ve dediler ki ‘Pasaportu iptal onun.’ Dilek Hanım’ın ve çocukların büyükşehir belediye başkanlarına bu Meclis’in çıkardığı kanunla verdiği diplomatik pasaportu var. Onu iptal etmişler. Ne oldu? ‘Normal düz pasaport alacaksınız.’ Niye? ‘Öyle.’ Şu an Ekrem İmamoğlu’nun unvanı, ‘seçilmiş İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı.’ Bir mahkeme kararı var mı? Bir ceza almış mı? Aldığı ceza onaylanmış ve kesinleşmiş mi?
O güne kadar haklarından yararlanır. Hatta görevinden uzaklaştırılan belediye başkanlarına devlet maaşlarının bir oranını, herhalde üçte iki oranında öder ve ödemek zorunda. Ailelere dönüyor, babası hakkında bir suçlama var. Bakın daha iddianame bile yok, suçlama var. Suçlamayı o biliyor. Gizlilik kararı var, işine geleni servis ediyor. Yani en kötülerini duyuyoruz ama lehe delilleri bilmiyoruz, toplamıyor bile. Kafasında mahkum etmiş, diplomatik pasaportunu iptal ettiriyor. Ya bu nasıl devlet?"
"GÜÇSÜZLÜK BU"
"Bir kere birazcık ahlak olsa, bu kadar hassas bir dönemde aile bu kadar zorda. Baba hasta. Çocukların sonuçta babaları aylardır yok" tepkisini gösteren Özel, şunları kaydetti:
"Yani herhangi bir tutukluluk durumu da değil. Düşünsenize üç kanal hariç açtığınız her kanalda Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bilgilendirmesi, İletişim Başkanlığı talimatıyla ailenize, haysiyetinize, namusunuza, şerefinize her gün saldırıyorlar. ‘Hırsız’ diyorlar, babalarına, eşlerine, oğullarına. ‘Yolsuz’ diyorlar, ‘terörist’ diyorlar, yetmedi ‘casus’ diyorlar. Bu şartlarda ifade mi alacaksın, niye savcılığa çağırıp almıyorsun? ‘Vatan Emniyet’e gelin’ diyor. Çağır savcılığa, al ifadesini. Soruşturmadan artık neredeyse kovuşturma aşamasına geçilecek. ‘İddianameyi yazıyorum’ diyorsun. ‘Her şeyim hazır’ diyorsun ve ‘Söz vermiştim bu iddianameye.’ Bu acizlik. Güçsüzlük bu, güç değil.
Sayın Erdoğan’a söylüyorum: Seçildiğinde altına bacağı kırık sandalye vererek küçük düşürmeye çalıştığınız kişiye o yaptığınız da ucuzluktu, bu yaptığınız da ucuzluk. Diplomatik pasaportu iptal etsen ne olur, etmesen ne olur. Şimdi çağırmış; ‘yurtdışına çıkış yasağı.’ Ne oldu bak, kendi ayaklarıyla gittiler sabahın erken saatinde. Ben herhalde saat 09.30’da aradım, ‘Vatan Emniyet’teyiz’ dedi Hasan Amca. Belki daha önce kalktılar gittiler."
CHP'NİN KAYYUM İTİRAZININ REDDİ
CHP'nin İstanbul İl Başkanlığı için yaptığı itirazın reddedilmesine tepki gösteren Özel, şunları söyledi:
"Ya komik işler bunlar, komik. Orada bir şuursuz var. 45. Asliye Ceza Mahkemesi’nde. AK Parti döneminde eşini İBB’ye sokmuş bir avukat. Kendisi karayollarından dosya almış bilmem ne yapmış bir avukat, partili. Ne olduğunun farkında değil. Kendini Yüksek Seçim Kurulu’nun, İl Seçim Kurulu’nun, İlçe Seçim Kurulu’nun yerine koyuyor. Biz şekil şartı tamamlamak için dedik ki ‘Arkadaşlar tedbir kararını kaldırın.’ Biz çünkü orayı, yani ilk başta söylendi şimdi tekrar etmeyeyim. Bazı odalar çok kötü durumda. 5 bin polise ‘Bu gece burada kalacaksınız’ deyince, normalde gündüz ve birkaç yüz kişinin kullanımı için hazırlanmış bir yerde 5 bin kişi ihtiyaç görünce bazı odalar çok kötü durumda. Kırıldı, döküldü, komple yenilenmesi lazım birçok şeyin. Biz zaten orada tadilat, boya yapacağız. Bir de ilaçlayacağız. Börtü böcek girdi çıktı yani, olmadık şeyler oldu. Bir ilaçlamaya ihtiyaç da bir dezenfeksiyona ihtiyaç var. Hadi dedik ki bu tedbir kararını kaldırsın da öyle. Yoksa bina benim binam. Genel Merkezin binası orası. Veririm, il başkanı oturur. Götürürüm başka bir şey yaparım. İl Başkanlığını başka bir adrese taşıdık zaten. Binayı tadilata alacağız. Arkadaşlar şekil - şart tamamlansın diye dilekçe yazmışlar. Şuursuzlar ‘Duracak kayyım.’ Neyi durduruyorsun?
Üstüne iki olağanüstü il kongresi yapılmış, mahallelerden başlayarak yeni bir kongre yapılmış, yeni bir il başkanı seçilmiş. O il başkanı Özgür Çelik değil başka biri de olabilirdi. Aday olmazdı başkası olurdu. Onun üstünden geçmiş. Şimdi önümüzdeki hafta büyük kongre yapılacak, Ankara’daki Genel Merkez için açılan benzer dava konusuz kalması, ki daha biz genel kurulumuzu yapmadık. Önceki olağanüstü genel kurul üzerine konusuz kaldığına, yetkili Ankara Mahkemesi zaten. Bir partiye İstanbul’da dava açamazsın, kanun öyle. Partilere açılan dava Ankara’da görülür. O şuursuz, bilgisiz, beceriksiz, küstah şimdi durmuş oradan, tedbir almış onu uygulatıyor. Kayyımın kumda oynasın. Bir kum bahçesi yapalım ona, kayyım kumda oynasın. Kalmadı ki öyle bir şeyin konusu yani. Yani bunlara hukuk diploması veren hocaların hakikaten vicdanları sızlıyordur, elleri titriyordur yani. Ben bu halimle bu kadar değerli hukukçu arkadaşın söylemesi ve yönlendirmesiyle, artık bu meselelerde neyin ne olduğunu eczacıyım, görüyorum ya. Bir hukuk fakültesini bitirmiş, ya devlet unvan vermiş, ‘savcı’ demiş. Üstüne cübbe giydirmiş seni oraya oturtmuş. Biraz utanmak olur ya.”
"BAHARIN GELMESİ İÇİN ÖNCE BİR ÇİÇEĞİN AÇMASI LAZIM"
Selahattin Demirtaş ile birlikte Can Atalay ve Osman Kavala’nın durumunun gündeme geldiğinin hatırlatılması üzerine Özel, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Aklın, hukukun, vicdanın gereği budur. Ben son ziyaretimde cumartesi günü Can Atalay’ı da ziyaret ettim. Sayın Kavala ile ilgili ‘Milletvekillerine görüş izni verilmiyor’ demişlerdi. Ondan başvurmamıştık. Sonrasında ‘Ya Genel Başkan isteseydi verirdik’ gibi bir yaklaşım olunca, biz de Sezgin Bey oradaymış, görevlendirdik. Sayın Kavala ile de Sezgin Bey de görüştü. Hukuk bir dosya üzerinden olmaz. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının tamamının uygulanması lazım. Doğrusu bu. Ama şöyle bir şey de söylemem lazım. Burada zorluklar varsa, birkaç gün, birkaç hafta gecikmeler olacaksa, başvurular olacak, kararlar olacak, bir şeyler gecikecekse, gecikmeden olabilecek hepsi olmalıdır.
Şöyle bakarım ben. Bir çiçek açtı diye bahar gelmez ama baharın gelmesi için önce bir çiçeğin açması lazım. O çiçek bugün Edirne’de açacaksa açsın varsın. ‘O olmadan bu olmasın, hepsi birden olsun’ değil. ‘Başlasın ve hepsine uygulansın’ yaklaşımındayım ben. Bugün Demirtaş ile ilgili iyi bir haber gelmesini ümit ederiz. Ayrıca Sayın Tayfun Kahraman’ın Anayasa Mahkemesi’nden hem sağlık hem adil yargılanma hakkının ihlali ile ilgili karar da çıktı. O da günlerdir bekliyordu. Dün yine savcılıktan kötü bir mütalaa gelmiş ama mahkeme mütalaa ile bağlı değil, Anayasa Mahkemesi kararı herkes için bağlayıcı. Oradan da olumlu bir karar bekliyoruz. Bunun devamında Sayın Kavala ile ilgili görüş izni vermiyorlardı. ‘Konuşulmasın, bu iş hallolacak.’ Valla Parlamentoda, Avrupa Konseyi’nde Alain Berset Türk milletvekillerine ‘Yakında Kavala serbest kalacak’ dedi diye biz ümitlendik, sesimizi çıkarmadık, bekliyoruz. ‘Demek ki bunlar oraya bir şey söylüyorlar’ diye. O kadar büyük acılar var ki. Dokuz yıl yahu, 10 yıl insanlar eşinden, ailesinden ayrı. Hayatlarının sağlıklı, önemli, en üretken ya da en dinlenecekleri dokuz yılını insanların elinden aldılar. Böyle olunca milletvekillerine görüş izni verilmiyormuş. Sustuk, ‘Gitmeyin arkadaşlar, yapmayın. Hani gerginlik ve kutuplaşma olmasın. Karar yeter ki uygulansın’ diye baktık. Bunlar uygulansın diye bekliyoruz. Bütün beklentiler haklı ve yerindendir."



