Özgür üniversite kavramı ve eksiklikler
Özerk-demokratik üniversite ne kapitalizm içerisinde kazanılamayacak bir mücadeledir ne de başka bir dünya hayalinden ayrı bir mücadeledir.
Burkay Avcı
Genç BirGün'ün geçtiğimiz sayfasında özerk-demokratik üniversite üzerine dünden bugüne bir bakış attık, bugün ise özerk demokratik üniversitenin kodlarına inmek ve akademik demokratik üniversite mücadelesi üzerine yapılan özgür üniversite, özerk-demokratik üniversite tartışmasına değinmek istedik, keyifli okumalar.
Toplum ve bilgi
Üniversitelerin bilgiyi üretme ve yayma işlevi sebebiyle politik alan ile üniversite arasında bazı kesişimler söz konusudur. Bu kesişimler, toplum ile bilgi arasındaki ilişkinin üniversitenin bilgi üretme ve yayma işlevlerinden doğrudan beslenmesiyle ilişkiliyken aynı zamanda egemen sistemin üniversiteleri iktidar ideolojisinin yeniden üretim zeminleri olarak görmesiyle de ilişkilidir.
Üniversitelere yönelik iktidar müdahalesi tarihin çeşitli aşamalarında karşımıza çıkar. Bu müdahale biçimleri genel olarak bir “aygıt” olan okulu iktidar ideolojisine bağımlı kılma, yeniden düzenleme müdahaleleridir. Fransız Devrimi’nin arifesinde, devletin eğitim politikası, eğitimi toplumsallaştırmaktı. Eğitimin toplumsallaştırılmasının siyasal olan için anlamı ancak Fransız Devrimi fikirlerini kitlelere yaymak olarak anlaşılmaktadır. Böylelikle Fransız Devrimi’nde okul kavramının ve aygıtının ulusun kendisini inşa ettiğini görüyoruz.
YÖK, piyasa ve iktidar
Türkiye’de ise okul: Cumhuriyetin ilanının ardından gerçekleştirilen devlet müdahalesiyle Darülfünun'un özerk yapısı atanan kadrolarla devlete bağımlı bir “modern” üniversite olarak tekrar kuruldu ve modern döneminin ilk dönüşümlerini yaşadı. Bu tarihten sonra memleketimizde üniversite çeşitli müdahalelere uğramışsa da, en köklü devlet müdahalesi 80 darbesinden sonra İhsan Doğramacı'ya projelendirilen YÖK ile birlikte piyasaya ve iktidara doğrudan bağlanan üniversite ile gerçekleşmiş oldu.
Althusser, işlevi bakımından okulu başlıca “devletin ideolojik aygıtı” olarak tanımlıyor. Tarihsel olarak baktığımızda eğitimin toplumsallaşmasının başlıca işlevi iktidarın ideolojisi doğrultusunda, toplumun biçimlendirilmesi, düzenlenmesi olmuştur. Bu bağlamdan yola çıkarak biraz daha güncele baktığımızda, AKP iktidarının üniversiteyi atamalar yoluyla bağımlı kılması bu ideolojik işlevin dışında düşünülemez. Siyasal-İslamcı eğitim politikaları bugün tam da cumhuriyetin laik ideolojisini hedef alarak, üniversiteyi Siyasal-İslam doğrultusunda yeniden düzenlemeye koyuluyor. Özerk demokratik üniversite talebi, kamusal ve bilimsel eğitimi savunmak anlamına gelmektedir. Üniversitenin tüm öznelerinin demokratik katılım yoluyla, üniversiteyi belirlediği bir modeli talep etmektedir. Daha açık ifade etmek gerekirse bu model gericiliğe karşı bilimi ve eleştirel düşünceyi, sermayeye ve siyasal islamcı iktidar ideolojisine bağımlı kılınan üniversitenin karşısında ise özerk demokratik bir modeli savunmaktadır.
Bu en gerçekçi talep
Öğrencilerin özerk-demokratik üniversite mücadelesi, "özgür" üniversiteye giden yolda en gerçekçi talep olmak niteliğini taşıyor.
Bugün üniversiteye baktığımızda piyasalaşmış ve iktidarın bahçesine çevrilmiş bir üniversiteden söz ediyoruz. Siyasal islamcı iktidarın gerici politikalarını üniversitelerimizin her alanında hisseder olduk; müfredat değişiklikleri, öğrencilerin ilerici tüm faaliyetlerine ve kulüp-topluluklarına uygulanan sansürler, muhalif öğrencilere ÖGB - polis baskısı ve Boğaziçi Üniversitesi gibi kendi özgünlükleri, kısmen korudukları kurumsal yapıları olan birçok üniversitede Cumhurbaşkanlığı atamaları ve kararnameler yoluyla akademi tasfiye edildi.
Neoliberal Model
AKP iktidarının gerisine bakacak olursak, Üniversite iktidara bağlandığı gibi, İhsan Doğramacı'nın Bilkent Üniversitesinde ikonik olarak görülen neoliberal üniversite modeli, Türkiye’de yaygınlaştı. Tüm devlet girişimlerini piyasaya açan neoliberalizm elbette kamusal eğitimi de parçaladı. Özel üniversiteler açıldı ve bugün Türkiye’de öğrencilerin büyük bir kısmı özel üniversitelerde okumakta. Özel üniversiteler doğrudan piyasaların taleplerine göre işlerken bu model özellikle 2001 senesi itibariyle devlet üniversitelerine doğru da genişledi. Bologna ve denklik gibi süreçlerle, küreselleştirilmeye çalışılan eğitim modelleri, doğrudan sermayenin talepleri doğrultusunda gelişmeye başladı.
Böylece özerk üniversite talebi aynı zamanda sermayeye hizmet etmeyen, parasız ve gerçekten bilimi önceleyen üniversiteyi çağırıyor. Bu çağrı neoliberalizm ile birlikte kaybedilen, işçilerin ve yoksulların eğitim hakkının geri çağrılması anlamındadır. Tarihten biliyoruz ki, ücretiz ve özerk eğitim hakları toplumsal mücadeleler yoluyla kazanılmış ve yeniden kazanılabilir, bu bağlam özerk demokratik üniversite mücadelesinin kendisini gerçekçi kılmaktadır.
Somut, nesnel anlam
Ancak ‘özerklik’ talebi, ‘demokratiklik’ ile birlikte, somut, nesnel bir anlam kazanmaktadır. Bugün, özerkliği ‘demokratiklik’ sorununun dışında, burjuva bir ‘demokrasi’ anlayışıyla ilişkilendirerek tartışan herkes, egemen ideolojinin sınırları içerisinde kalmaya mahkumdur. Özerk-demokratik üniversite mücadelesi yalnızca bugün egemen sistem koşullarına değil karşı değil, başka bir dünya isteği için de sürdürülüyor. Özerk-demokratik üniversite formülasyonun bu içeriği, gençliğin akademik-demokratik mücadelesinin reformizmden kopuşunu ifade eden bir slogan olmasını sağlamaktadır.
Özerk -demokratik üniversite mücadelemiz, özgür üniversiteyle kıyaslanabilecek eksik bir mücadele değildir.
Özerk-demokratik üniversite kavramının içeriğinin muğlaklaştırılmasına bir katkı da özerk-demokratik üniversite mücadelesini rafa kaldırıp yerine özgür üniversiteyi tahsis etmek isteyenlerden geldi. Gençlik mücadelesinin tarihsel mirasına sahip çıkma iddiasında üzerine toz kondurmayan kimileri, özerk-demokratik üniversitenin "sistem içi" bir talep olduğunu keşfederek, programatik alternatif olarak sunulamayacağını ileri sürüyor ve özerk-demokratik üniversite mücadelesi yerine muğlak bir özgür üniversite öneriyor.
Özgür üniversite fikri
Oysa özgür üniversite en başta sermayeden ve devletten bağımsız olmak demektir. Bu kapitalizm içerisinde bir talep olarak değil ancak sistemin değişimine yönelik bir mücadele olabilir. Özgür üniversite fikri bugünün özgül koşullarını ve bu koşullarla şekillenen taleplerini göz ardı ederek yarınlara bakış atar. Aynı zamanda özgür üniversite kavramı yanlış anlaşılmaya açıktır; devlete bağlı olmayan, özel üniversiteler kendilerini tanıtan broşürlerde olduğu gibi 'özgür' olarak niteleyebilir. Özgür üniversite sermayeden ve devletten bağımsız, yerellikleri ve doğrudan katılıma açık olan yapıdır.
Özerk-demokratik üniversite kavramını sahip olduğu devrimci içerikten soyutlayıp kavrama ‘düzen içi’ bir nitelik yüklemek, öğrenci mücadelesinin geçmişinden aldığı mirasla bağlarının kopmasına sebep olurken aynı zamanda akademik demokratik mücadelenin bugünüyle yarını arasındaki ilişkinin de muğlaklaştırılmasına yol açıyor. Tüm bunlar göz önüne alındığında, sermaye düzeni içerisinde haklar ve talepler mücadelesi kendi önüne gerçekçi ve ulaşılabilir içerikleri ortaya koymalıdır. Özerk-demokratik üniversite ne kapitalizm içerisinde kazanılamayacak bir mücadeledir ne de başka bir dünya hayalinden ayrı bir mücadeledir.