İşçi sınıfının ilk kez kendi kaderini egemenlerin elinden aldığı, Karl Marx’ın deyimiyle “Göğü fethe çıkan Komünarların iktidarı” bugün tam 150 yaşında. 72 gün boyunca kadınlar Komün’ün önünde yer aldı, genel oy hakkı tüm halka tanındı. Din ve devlet işleri birbirinden ayrıldı, laik fikirler tüm Paris’e yayıldı. Serveti paylaşmak istemeyen egemenler, Komün’ü kanlı bir şekilde bastırdı ancak Komün'ün 150 yıl önce yarattığı hayalleri hâlâ güncel, hâlâ cesur.

Özgür ve onurlu bir yaşam: Paris Komünü 150 yaşında

Özde Çelikbilek

Paris Komünü, aradan 150 yıl geçmesine rağmen hâlâ tartışılmaya, dünya sosyalist hareketlerinin talep ettiği dünyayı anlatırken referans olarak gösterilmeye devam ediliyor.


18 Mart 1871 yılında kurulan Komün’ü, yetmiş iki gün boyunca işçiler yönetti. O zamanlar henüz hiçbir ülkede tam olarak tesis edilmiş olmayan genel oy hakkı tüm halka tanındı. Kadınlar barikatların en önünde yer aldı, özgürleşme mücadelelerinde bir adım daha attılar. İşçi sınıfı iktidarı, siyasal, kurumsallaşmış kiliseye karşı da büyük bir mücadeleye girişti. Kilise lağvedildi ve serveti kamulaştırıldı. Eğitim bedava yapıldı. Okullar devletin ve kilisenin hegemonyasından kurtarıldı.

Avrupa'nın ortasındaki bu işçi hükümeti, 28 Mayıs 1871'de Versailles orduları tarafından dağıtıldı. Egemenler bir komün daha olmaması için kanla bastırdı. Paris Komünü’nü bu kadar önemli kılan şey ise bugüne bıraktığı miras, geleceğe umutla bakmamızı sağlıyor.

***

Komün idealleri yaşamaya devam ediyor

Prof. Dr. Taner Timur, Paris Komünü’ne dair sorularımızı yanıtladı.

paris-komunu-150-yasinda-853815-1.
Tarihçi Prof. Dr. Taner Timur, 12 Eylül Darbesi’nin ardından Ankara Ünversitesi’ndeki görevinden istifa ederek
çalışmalarını Paris’te sürdürdü. 19. ve 20. yüzyılın üç önemli devrimci kalkışmasını anlattığı
Devrimler Çağı kitabında, Paris Komünü’ne de ışık tutuyor.


► Paris Komünü neredeyse bir buçuk asırdır incelenmeye, tartışılmaya devam ediyor. Paris Komünü neden bu kadar önemli?
Bence nedeni açık. “Paris Komünü” denilince, zihnimizde tarihte benzeri olmayan bir olay canlanıyor. Düşünün ki savaşta Almanlara yenilmiş, toprakları işgal edilmiş, imparatoru esir düşmüş bir ülkenin başkent halkı bu zilleti kabullenemiyor ve son derece elverişsiz koşullara rağmen ayaklanıyor! Üstelik Parisliler bir yandan işgalcilere karşı direnişe geçerken, öte yandan da aralarında özgür ve onurlu yaşama dayalı bir yönetim kuruyorlar. Olayda mitoloji kahramanlarını anımsatan bir boyut var! Aslında bu tarihi tecrübenin çok daha fazla konuşulması ve anlatılması gerekirdi. Oysa aradan geçen yüz elli yıl içinde, bu devrimci destan övülmekten çok yerildi; üstelik kamuoyunu yönlendiren burjuva basınının yergileri de iftiralarla doluydu.

► Komün sadece Fransa’da değil, tüm dünyadaki sosyalistlerin hafızasında önemli bir yerde duruyor, günümüzün taleplerine referans gösteriliyor. Nedeni nedir?
Komün tecrübesi günümüzde birçok konuda, sadece sosyalistlere değil tüm insanlığa ışık tutacak özellikler taşıyordu. Bunlardan ilki kurdukları yönetim sistemiyle ilgili. Komüncüler, ülkede yirmi yıllık burjuva diktatörlüğünden sonra, devrimci demokratik bir diktatörlük kurdular.

Komün yönetimine -yani pratikte Paris Belediye Meclisine- genel oyla ve milliyetine bakılmadan herkes seçilebiliyordu. Örneğin, Paris o sırada Alman ordusu tarafından kuşatılmış olduğu halde, Çalışma Bakanlığına Alman vatandaşı bir işçi getirilmişti. Savunmanın ön saflarında da, Polonyalı savaşçılar yer alıyorlardı. Komüncüler milliyetçi değil, enternasyonalist idiler; oysa görüldüğü gibi gerçek yurtseverler de onların arasından çıkıyordu. Yöneticiler ve bürokratlar, halk iradesine ters düşmeleri halinde de her an azledilebiliyordu.

Komün yönetiminin ikinci özelliği de direnişe kadınların katılımıyla ilgiliydi. Kocalarının peşinde Versailles yolunu tutanlar hariç, Parisli kadınlar harekete kitle halinde katıldılar ve destan yazdılar. Komün’ün canlı tarihini yazan Lissagaray’ın ifadesiyle, “sevmesini bildikleri gibi ölmesini de biliyorlardı” ve “emeği paylaştıkları için ölümü de paylaşmak istiyorlardı”. Marx da Komüncü kadınları “sadık, asil ve kahraman antikite kadınları”na benzetmiştir. Günümüzde hemen her gün bir kadının sudan nedenlerle öldürüldüğü toplumlar için ne kadar uzak bir tablo, değil mi?

Nihayet Komün’ün bugüne örnek olacak başka bir özelliği de dinle devlet işlerini kesin olarak birbirinden ayırması ve rahipleri sivil statüye sokmasıydı. Böylece din adamları, İsa’nın havarileri gibi artık sadece müminlerin bağışlarıyla yaşayacaklardı.

Bu arada eğitim de demokratik esaslara bağlanıyor, parasız ve herkese açık hale getiriliyordu. Bütün bunlar devrimci demokratik bir yönetimin özellikleri idi. Oysa para babalarının, tefecilerin, emek sömürücülerinin söz hakkı yoktu. “Diktatörlük”, onlara karşı uygulanıyordu. İnsanlar ve sınıflar arasında eşitsizliğin tavan yaptığı, otokrasi ve faşizm rüzgârlarının estiği, pandemiye karşı aşının bile merkantil oyunlara yol açtığı günümüz dünyasında ütopya gibi görünen bir yönetim değil mi?

► Komün, 28 Mayıs 1871’de Versailles hükümeti tarafından gönderilen birlikler tarafından acımasız şekilde dağıtıldı. Komün’ün dağıtıldığı yedi gün, “Kanlı Hafta” olarak anılıyor. Bu acımasız sert müdahalenin yaşandığı Kanlı Hafta’nın arkasındaki korkunun sebebi neydi?
Komün olayından yirmi üç yıl önce, 1848’de, Paris’te emekçiler yine ayaklanmış ve devrim ateşi kısa sürede bütün Avrupa’yı sarmıştı. Kapitalist ülkelerde tüm egemen sınıflar bunun anısı ve korkusu içinde yaşıyorlardı.

Komüncüler de, eylemleri ve mesajları ile, kuşatılmış oldukları Alman çemberini aşmak ve tüm Fransa’ya yayılmak potansiyeli taşıyorlardı. Böyle bir olasılık vardı. Tüm egemen sınıfları korkuya ve vahşete sevk eden de bu korkuydu. Oysa feci kırımdan sonra da direniş, bir süre de duvar yazıları ve pankartlarla devam etti. Komüncüler kırım emrini veren Başbakan Adolphe Thers’in konağını yıkmışlar, fakat konak halkın parasıyla yeniden yapılmıştı. Artık yeniden yıkacak güçleri yoktu; fakat bu kez de duvara “Paris halkı! Bu konak senin kanının bedelidir!”pankartını yapıştırdılar. Durumun en özlü ifadesi buydu.

► Komünist Manifesto, Paris Komünü’nden sonra daha fazla konuşulmaya başladı. Bunun nedeni nedir?
Paris Komünü daha sonra ancak devrimci dalganın yükseliş halinde olduğu dönemlerde, örneğin 1920’ler ve 1960’larda, layık olduğu şekilde anıldı. Yaşadığımız bu distopya yıllarında ise yine hak ettiği şekilde anılmaya aday görünmüyor. Oysa, bugünkü koşullar ne kadar farklı olursa olsun, idealleri yaşıyor ve geleceğe umutla bakabilmek için de bu ideallerin yaşaması gerekiyor!

***

En önemli yapı taşlarından biri laiklikti

19’uncu yüzyıl toplumsal mücadeleler tarihi, Avrupa’da sosyalist ve Marksist mücadeleler tarihi üzerine çalışmaları bulunan, Fransa Rouen-Normandie Üniversitesi’nden Prof. Jean Numa Ducange, Paris Komünü deneyiminin önemini anlattı. Ducange, "Paris Komünü'nün kalbini oluşturan şey; yönetimin işçi sınıfının ve halkın kontrolünde" olmasıydı diye konuştu.

paris-komunu-150-yasinda-853816-1.
Jean Numa Ducange

İlk kez bir şehri işçi sınıfı yönetti:
Paris Komünü’nü bugün hâlâ tartışılır ve önemli kılan şey, ilk kez bir hükümetin yalnızca tek bir şehirle sınırlı olsa bile işçi sınıfı tarafından yönetilmesiydi. Egemen sınıfların tüm güçlere sahip olduğu, emekçilerin haklarına el koyduğu bir zamanda Komün, işçilerin, yoksulların gücüne dayalı alternatif bir mücadele örgütleyerek, tarihsel bir anın somutlaşmış örneğine dönüştü.

Laikliği miras bıraktı:
Komün, hâlâ sosyal politikalara ilham verebilecek birçok talebi hayata geçirmesi adına önemlidir. Örneğin, yoksullar için barınma hakkının sağlanması veya kilise ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması günümüze kadar gelen mücadele başlıkları. Paris Komünü’ndeki Komünarların dinin devlet işlerine etkisine karşı mücadelesi gerçekten de en temel yapı taşlarından biriydi.

Özgürleşmek için gericilikten kurtulmak gerekir:
En temel insan haklarından biri olan eğitim meselesi de Komünarların mücadele araçlarının önceliğindeydi. Komünarlar için özgürleşmeye giden yoldaki en önemli adım eğitim alanına öncelik verilmesiydi. Çünkü komünarlar özgürleşme adına verdikleri toplumsal mücadelede iyi bir eğitimi şart koşuyordu. Eğitim, gericiliğe karşı mücadeleden ayrı düşünülemezdi ve bu Komünarların en önemli taleplerinden biriydi.

Komün'ün kalbi halktı:
Komünün kalbini oluşturan şey yönetimin işçi sınıfının ve halkın kontrolünde olmasıydı. Aslında Komün, birçok soruyu gündeme getiren bir radikal demokrasi deneyidir. İktidarı almalı mıyız ve öyleyse nasıl? Örneğin, Komün işçi kooperatiflerinin gelişmesine yardımcı oldu (Proudhon'un etkisi burada çok belirgindi). Öte yandan, Fransa Bankası gibi merkezi kurumlara saldırmadı. Bu, Marx ve Marksistlerin bu deneyimi eleştireceği bir şeydi. Bu anlamda, iktidarı fethetmenin olasılıkları hakkında ileride daha geniş çaplı düşünmemize ve aynı zamanda bazı hataları tekrar etmemeye çalışmamıza yardımcı oldu. Radikal demokrasi gereklidir, ancak aynı zamanda siyasi örgütlenme gibi araçlara da ihtiyacımız vardır.

Egemenler bir komün daha olmaması için kanla bastırdı:
Hükümet için Komün, sosyalist ve komünist eğilimleri olduğu için sona erdirilmeliydi. Bu sistem, egemenler için onlar için kabul edilemezdi. Komünarlar, serveti yeniden dağıtmak için özel mülkiyete saldırma cüretini kendilerinde gördüler. Egemen sınıflar için bu, benzersiz bir örnekti. Tekrarlanamaması için Paris’te yaşanan bu deneyime bir “örnek” bir son vermek gerekiyordu. Paris’i dağıtmak adına gerçekleşen “Kanlı Hafta” baskını, sınıf mücadelesinin gelecekte karşılaşacağı pek çok yüzleşmenin ilk örneğiydi.

***

19 Temmuz’dan Kanlı Hafta’ya Paris komünü

♦ 19 Temmuz 1870
III. Napolyon Bonaparte, iktidarının devamını sağlamak adına Prusya’ya savaş ilan etti.

♦ 19-23 Temmuz 1870
Marx, Uluslararası İşçi Derneği adına Fransa-Prusya savaşı üzerine çağrı kaleme alarak, savaşı bir komplo olarak nitelendirdi: “Louis Bonaparte’ın Prusya’ya karşı savaşının sonucu ne olursa olsun, ikinci imparatorluğun ölüm çanı, Paris’te daha şimdiden çalınmış bulunuyor.”

♦ 2 Eylül 1870
Fransa orduları, Prusya karşısında Sedan kenti yakınlarında bozguna uğradı, III. Napolyon esir alındı. İmparatorluk çöktü.

♦ 4 Eylül 1870
Halk, yasama meclisini kuşattı ve cumhuriyeti ilan etti. Paris’in milletvekillerinden oluşan ve Ulusal Savunma Hükümeti adını alan bir burjuva hükümeti kuruldu. Marx, “Fransa’da cumhuriyetin kurulmasını biz de selamlıyoruz. Ancak temelsiz olmasını dilediğimiz kaygılar da duymuyor değiliz. Bu cumhuriyet tahtı devirmemiş, sadece onun Alman süngüleri sayesinde boş bırakılan yerini almıştı. Hükümetin ilk hamlelerinde bazıları, onlara imparatorluktan miras olarak yalnız akrabalarının değil, işçi sınıfı korkusunun da kaldığını açıkça göstermektedir.”

♦ 19 Eylül 1870
Prusya orduları Paris’i kuşattı. Ulusal Savunma Hükümeti şehri savunmak için mücadele etmemesi üzerine Paris halkı soğuğa, bombardımana ve açlığa rağmen şehri savunmaya başladı.

♦ 7 Ocak 1871
Paris’teki Yirmi İlçe Merkez Komitesi kuşatmaya karşı kitlesel bir direniş çağrısı yapan ve Ulusal Savunma Hükümeti’nin tüm yetkilerini halka bırakmasını talep eden Kızıl Afiş’i yayımladı.


♦ 28 Ocak 1871
Prusya ve Paris arasında ateşkes imzalandı. Ateşkesin en önemli maddesi, Paris’in silahsızlandırılmasıydı. Marx: “Paris’in teslim anlaşması, Prusya’ya yalnız Paris’i değil, tüm Fransa’yı teslim edecek. 4 Eylül kapkaççılarının daha o akşam düşmanla başlattıkları uzun entrikalar ve ihanetler dizisi sonuca bağlandı.”

♦ 8 Şubat 1871
Fransa’nın taşra kentleri her koşulda barış istedi ancak Paris işçileri cumhuriyeti savunmak için işgale karşı direnişte ısrarcıydı.

♦ Şubat-Mart 1871
Ulusal Muhafız silahlarını teslim etmiyordu. Hükümet, Ulusal Muhafızlar’a verilen ödeneği kesiyor. Muhafızlar topları teslim etmeyip başkentin yüksek yerlerine götürdü.

♦ 17 Mart 1871
Thiers ve bir generalin Ulusal Muhafızlar’a ve Paris işçilerine yönelik çıkarttıkları bildirilerde teslimiyete karşı kargaşa çıkartmak isteyenlerin “beşikteyken boğulması” çağrısı yapılıyor.

♦ 18 Mart 1871
Paris Komünü. Paris halkı hem Prusya ordusuna hem de Thiers’in burjuva ordusuna karşı Komün iktidarını ilan etti.

♦ 21 Mayıs-27 Mayıs 1871
Paris’in batıdaki şehir duvarlarındaki bir kapı yıkıldı ve Versailles birlikleri şehrin işgaline başladı. Öncelikle zengin batı mahallelerine girdiler ve ateşkesten sonra burayı terk etmeyecekti. Bir hafta süren ve “kanlı hafta” olarak alınan saldırılar boyunca, hükûmet topçuları silahsız yurttaşları katletti, mahkûmlar olduğu yerde katledildi. Şehrin ortasında yargısız infazlar gerçekleştirildi.