Özgürlüğün bedeni

Konuşamayan, yazı yazamayan adam “Anayasa Hukukçusu” diye ortamlarda dolaşıyor. “Beni gomünizler profesör yapmadılar” diye ağlıyor… Soğuk savaş sırasında böyle bir laf etse, abiyi “Komünizm propagandası” yapmaktan paketlerlerdi. Neyse ki ülkemiz çok özgür bir ülke…

Ülkemiz hayvanca, özgürlüklerin doğal ortamında yaşandığı bir ülke. Hatta biz o kadar özgürce yaşamaktayız ki, gazetelerin çoğunun içeriği mağara yazısından hallice. İşin ilginci her mağarada aynı şeyler yazıyor. Ver basın bültenini, at havuz suyuna 1 ölçek, hop sana pırıl pırıl basın… Zaten basın temizlenirse ülke temizlenir otomatik olarak. Okuyacak kötü haber olmazsa, o ülkede olumsuzluklar yaşanmaz.

-Sizin ne özgürlüğü vardı kardeş? Günah işleme özgürlüğü mü? Hemen geliyor abicim…

Bakın çok ilginç bizim ülkede özgürlükler hunharca yaşanıyor. Geçen gün çıktım sokağa nasıl özgürüm, yoldan geçen kadın vardı bir tane. Gömdüm suratına yumruğu. Sonra memur beyler geldi. Bi iki soru sordular merkezde, saldılar sonra yine ver elini özgürlük… Nedir yani?

Ülkede özgürlükler nefessizce yaşanıyor ya. Geçenlerde bina sapladım şehrin göbeğine. Tuttum şehrin çenesinden, vurdum tam sol ciğerinden… Böyle hayvanlar gibi, siluet miluet bitti. Artık annesi geldi ağlıyor kenarda. Annesine özgürlüğümü kullanarak “Anneni al git” dedim. Siluete diyecektim ama özgürüm ya annesine dedim. O da kesmedi, çıktım meydanlara, özgürlük ya benimkisi onun bunun annesini yuhalattım. Çok aşırı özgürlükten nasıl keyif aldım, anlatamam. Titreyerek özgürleşmişim.

Ülke özgür ya, istediğimi yapıyorum. İstediğim gibi yaşıyorum. Mesela geçen gün “Kerkük için en az 5 bin Bozkurt hazır” dedim. Bugün de aynısını tekrar ediyorum. “Yüzbinlerce Bozkurt Afrin için hazırdır!” dedim. Çünkü bizim düzenli bir ordumuz yokmuşcasına şuursuz gibi konuşabiliyorum. Özgürüm yani. Ben mesela daha geçen yıllarda “40 yapar” diye antin kuntin sayı hesaplarına kopan bir insandım. O zamanlarda bizi yönetenler hakkında ileri geri konuşuyordum. Şimdi ise bütün o söylediklerimi yuttum. Nasıl yaranmaya çalışıyorum. Nasıl stepne hayatı yaşıyorum. Nasıl da karakterimin zincirlerinden kurtuldum ve “kendim” olabildim. Ben bile inanamıyorum. “Özgür olmak kendin olmak” derlerdi de inanmazdım. Ben mesela şu anda partimdekileri bile kendime küstürdüm. Çünkü bu da bir özgürlük… Odaya girdiğimde özgürlüğüyle oynuyordu.

Mesela ben ise bambaşka bir adamım. Kimin yanındaysam onun periyodik bakımını yaparım. Kim karşımdaysa en seviyesiz cümlelerimi ona hazırlarım. Ama gün geldi, ben de özgürlüklerimi yaşamak istedim ve beni içişlerinin başına koydular. Saçlarımdan başka kimse bana inanmıyor artık. Onlar da beni ağır ağır terkediyorlar. En yakın arkadaşım bıyıklarım artık.

Ya öyle feci şekilde yüzde yüz özgürüz ki her konuyla istediğimiz gibi laylay yapabiliyoruz. Mesela geçen gün arkadaşlarla toplandık yine oturuyoruz. Salondan bir slogan yükselmeye başladı. Bütün salon “Başbakan bizi Afrin’e götür” diye inliyor. Ya ben de özgürlüğün bana verdiği özgürlükle bu güzel sloganlara “Çıkışta hazır olun gidiyoruz” karşılığını verdim… Arada da gülümsemeyi ihmal etmedim. Yani kimse de kalkıp gelmedi…

Çünkü her şeyimi alsalar da gülümsememi benden alamazlar. Özgürlük gülümseyerek başlayacak. Saçmalıklara, aptallıklara, budalalıklara, mantıksızlıklara…

Gülmek için yaratılmış gözlerde yaşlar olmasın ama değil mi?