Geçen hafta Türkiye sürpriz olmayan bir kanun hükmünde kararname ile sarsıldı. Yenikapı ittifakı, yerini kindar bir rahatlamaya bıraktı. Bir kaç gün sonra Papa Francis, Rahibe Teresa’yı muktedirlere karşı yoksulların yanında yer alıp direndiği için azize ilan etti.

O sıralarda Orta Asya’nın kadim ‘demokrasilerinden’ birinde halkın oyunun yüzde 91’ini alan bir büyük ‘demokrat’ öldü. Özbekistan’ın devlet başkanı Kerimov 1989’dan beri ‘demokratik’ bir biçimde iktidardaydı. Gorbaçov’in atadığı Kerimov, en son 2007 seçiminde oyların yüzde 91’ini aldı. Ülkedeki ‘ileri demokrasi’, Kerimov’un kendi kızını ev hapsine aldırmasına kadar vardı. Bu aşırı demokrasi ortamında Gulnara Kerimov, babasının ardından belki devlet başkanı bile olabilir. Batıda ona herkes tereddütsüz diktatör diyor; talihsiz bir dil sürçmesi.

Hatırlarsanız komşu ülkenin devlet başkanı, Gurbangul Berdymukhamedow da Ocak ayında sigara satışını kanun hükmünde kararname ile yasaklamıştı. Sigara içmek belki hala mümkündür ama riskli olduğu kesin. Türkmenistan basın özgürlüğü sıralamasında Kuzey Kore ile birlikte başı çekiyor. Gurbangul 2007’de yüzde 89 ile perçinlediği başkanlığını 2012’de yüzde 97’yle ölümsüzleştirdi. Muhtemelen 2017’ye kadar geri kalan yüzde 3’ü de ‘ikna’ edecektir.

Türkiye’nin doğusunda bu aşırı demokratik gelişmeler olurken, kanun hükmünde kararname ile işlerinden atılanlar için karanlık bir dönem başladı. İhraç edilenler içinde Kürt milliyetçileri var, sosyalistler var, mutlaka bol miktarda Fethullahçı da var ancak belli ki en çok da gariban insan var. Devlet okuma ve barınma imkanı sağlayamadığı için bu cemaatin kucağına düşmüş olan bir sürü gariban; devlet bu cemaate polisi, orduyu ve bakanlıkları teslim ettiği için, iş bulma umuduyla bu cemaatin ağına düşmüş bir sürü gariban.

Bu cemaatin kötülüklerini saymakla bitiremeyebiliriz ancak kötülüklerin sorumlu liderleri kimler? Bunların peşine kim düşecek? Ya da düşülecek mi? 15 Temmuz’da belli ki 40 bin ya da 100 bin kişi darbe yapmaya kalkışmadı. Bunların hepi topu ordu içinde etkisiz küçük bir grup olduğu ortaya çıktı. Darbecileri yakaladıktan sonra bu kitlesel imhanın sonunda ne kazanılacak? Kurunun yanında yaş da yanar diyerek sineye mi çekmek lazım?

Haftasonu sosyal medyada dolaşan pek çok dilekçe gördüm. Sahip çıkmak önemli. Ancak sahip çıkarken 5-10 akademisyenin adını zikredip bunların FETÖ ile ilişkisi yoktur, yanlışlıkla o listede yer almışlar demek binlerce başka akademisyeni töhmet altında bırakmıyor mu? Masumiyet karinesi akademide, ve hatta sol muhalif akademide de mi tedavülden kalktı? Ya vicdan?..

Bir bilim insanı olarak Türkiye’de üniversitelerin ve akademinin genel durumunun ne kadar sorunlu olduğunu biliyorum. Standart altı çok fazla kurum ve titr sahibi kişinin varlığı da malum. Ancak üniversitelerin ve akademisyenlerin işlerini yapabilmesinin en önemli koşulu huzur ve akıl serbestliği. İhbarperverliğin hızla itibar kazandığı bir ortamda, geçmişte yapılmış ahlaksızlıkları yeni ahlaksızlıklarla örtmemek gerek. Hırsızların ve çetelerin ve cemaatlerin üniversiteye ve diğer kurumlara hakim olmasını önlemek gerek. Cumhurbaşkanı’nın hedefi buysa hep birlikte destek olmak lazım. Ama bu cemaat gidip yerine başkası geliyorsa ve siz de sadece kendi çetenizi kurtarmaya çalışırken genel adalet buharlaşıyorsa dönüp savaş tarihini yeniden okuma zamanı çoktan gelmiş demektir.

İyi haftalar ve bol şanslar.