Google Play Store
App Store

Devlet-birey ilişkisinin akıldışı boyuta geçtiğini imleyen ‘İdea’ filmi, bugünün politik pratiklerinin de bir yansıması gibi. Yönetmen Tayfun Pirselimoğlu, “Her faninin kurbanı olacağı bir saçmalığın içerisindeyiz” diyor.

Özgürlük artık bir illüzyon oldu

Tuğçe ÇELİK

Yönetmen Tayfun Pirselimoğlu'nun 44. İstanbul Film Festivali''nde gösterilen 'İdea' adlı filmi, sıradan her insanın iktidarı elinde bulunduranlar tarafından bir anda suçlu ilan edilebileceğini gösteren sarsıcı bir yapım olarak dikkat çekti. Karanlık bir iş insanına ait olan boş bir villada bekçilik yapan Kemal’in ‘İDEA’ yazılı kitapla temas etmesinin ardından hayatının cehenneme dönmesini anlatan film,, bugün yaşadığımız gündelik politik olayların da yansıması.

Kemal’in başına türlü dertler açan ‘İDEA’ başlıklı kitap, filmin anlatısında oldukça önemli bir yere işaret ediyor. Fransızcada ‘fikir, kavram, düşünce’ anlamına gelen ‘idea’ kökeni Latince ve Eski Yunancaya kadar uzanan, aynı anlamla dile yansıyan bir sözcük. Bu bağlamda Kemal’in ‘idea’ya teması bir aydınlanma, bilinçlenme hareketi olarak yorumlanabilirken, kitabın sembol olarak seçilmesi derin ve çok katmanlı okumalara da olanak sağlıyor. Bekçi Kemal’in ‘aydınlanmasının’ tehlike olarak algılandığı, peşine düşen takım elbiseli isimsiz zorbaların ona işkence etmesi, takibe alması ve yasadışı örgüt üyeliğiyle suçlaması şeklinde seyirciye aktarılıyor.

Politik gerilim karakteriyle öne çıkan filmde, herkesin her an tehdit altında olduğu bir evren kuran Pirselimoğlu'nun "Her şey bir tekrardan ibaret. Başlayıp bitirdiğimiz ve tekrar başladığımız bir döngünün malulüyüz. Ancak bunun diyalektik bir tarafı olduğunu düşünüyorum; bitiren ‘benle’ yeniden başlayan ‘benin’ farklılığı var. Bu bir tekâmül hali olabilir. Dolayısıyla filmlerim de nasıl başlıyorsa öyle bitiyor" diye anlattığı 'İdea'yı konuştuk.

Pirselimoğlu, filmin ortaya çıkış sürecinde 'kimlik' kavramına odaklandığını belirtti. "Daha önce ‘Ben O Değilim’ diye ana karakterin kendi iradesi ile bir başkasına dönüşmesi hikâyesinin filmini yapmıştım. Onda sıradan bir işçi yine sıradan bir başkasının kimliğine bürünerek yaşamaya başlıyordu" diyen yönetmen şunları aktardı: "Kimlik problematiği takıntılı olduğum bir konu ve bu seferinde gayri iradi bir şekilde bir başkası olarak muamele gören birinin hikâyesini anlatmak istedim. İdea’da yine sıradan bir kişi hiç olamayacak bir başkası olarak muamele görüyor ki bu mesele bana çok cazip geliyor. Ana derdim ‘kimlik’ meselesi, birinin bir başkası olma hali, yüzlerimizin altında saklanan başka yüzler. Diğer taraftan ‘saçma’ olan bu hayatın da peşindeyim tabii."

SIKIŞIP KALMIŞ DURUMDAYIZ

Günümüzün politik ikliminde özgürlüğün artık bir illüzyona dönüştüğünü vurgulayan Pirselimoğlu, "Bütün dünyanın bir delirme halinde olduğuna inanıyorum. İçinde yaşadığımız ‘saçmalığın’ idrakine -en azından yeterince- varamayışımıza şaşırıyorum. Sıkışıp kaldığımız bir alanda yaşadığımız özgürlük hissiyatı nasıl bir illüzyonun parçasıdır, nasıl olup da böylesi bir hayatı ‘normal’ addedip yaşıyoruz? Bu muammanın peşine takıldım" dedi.

Filmde yarattığı Kafkaesk atmosferle seyircideki gerilim hissini artıran yönetmen, sebep-sonuç ilişkisinin mantık çerçevesinde kurulamadığı film anlatısını şöyle özetledi: "Ana karakter sıradan biri ve herhangi bir politik ünsiyeti yok. Lakin yaşadığı çemberin içinde bu kimliğe sahip olmak onu başına geleceklerden azade kılmıyor. Artık her faninin kurbanı olacağı bir saçmalığın içerisindeyiz. Tuhaf olan bunu kabullenmiş olmanın da ötesinde ‘normali’ temsil ettiğine iman etmiş gibi yaşamamız. Kafkaesk bu dünyanın absürtlüğü içinde yetersiz bir sıfat artık. Bunu tanımlayacak başka bir ifade bulmamız gerekiyor ki, en azından bu kadarı Kafkaesk sayılır!"

∗∗∗

AŞİNASI OLDUĞUMUZ MANTIK ARTIK YOK

Pirselimoğlu, hakikate dair referansların kaybedildiğinin altını çizerek, "Hayatın bizi sürüklediği bu yerde makul olan her ne varsa bu toplu delirium hali içerisinde anlamını değiştirdi. Hakikate dair referansımızı kaybettik" dedi. Yönetmen özetle şunları söyledi: "Tasavvurumuz bir kitaba dokunmanın ardından başımıza nelerin gelebileceğine dair her türlü ihtimali barındırır oldu. Her ne oluyorsa aşinası olduğumuz bir mantık çerçevesinin dışında cereyan ediyor. Bu hayatın bütün alanlarını kapsıyor. Memleket dâhil bütün dünyanın yaşadığı bu zamanın böyle bir hakikati var artık. Neden böyle olduğumuzu bilmiyorum, ama böyle oldu."