İnsanlık, küresel kapitalizmin hüküm sürdüğü, birbirlerine meta üretimi şartlarında bağlandıkları günümüz dünyasından; ancak, kendi geleceklerini ellerine alıp, üretimin eşit dağıtıldığı bir dünyada, özgürlüğe kavuşabilirler

Özgürlük için Ateizm

OKAN GÖKAY EMGENGİL

Marks için din, 'zincirlerin üzerinde açan hayali çiçekler' ya da 'kalpsiz bir dünyadaki sığınak' olma işlevini yerine getiren yabancılaşmış insanları, egemen sınıflar tarafından sömürmek ve yönetmek amacıyla kullanılan toplumsal bir kurumdur. Başlangıç olarak, maddenin hareketi sadece kaba bir hareket değil, ısı ve ışıktır. Elektrik ve ayrışmadır; yaşamdır ve 'bilinç'tir. Marksizme göre, üretici güçlerin gelişimi, toplumsal gelişimin dinamik gücüdür. Üretim araçlarının gelişimi ise, yeni toplumsal sınıflar ortaya çıkarır; bunun sonucunda toplumda hızlı bir dönüşüm sağlanır: 'Devrim'.

Her üretim araçlarını elinde bulunduran sınıf bir ideoloji inşa eder. Engels, “Tüm dinler, gündelik yaşamı kontrol eden dış güçlerin insan zihnindeki fantastik yansımalarından başka bir şey değildir” der. Dinler, vahşilikten barbarlığa geçişle birlikte, ilkel halkların animizminden türemiştir. Engels, “Fransız Devrimi’nden bu yana din, ilerici bir sınıfa kendi amaçlarının ideolojik kisvesi olarak hizmet etmeye yetersiz kalır; işçi sınıfı devrimini yapmak için dışsal ideolojilere ihtiyacı yoktur” der. Buna karşılık Lenin 1909’ta Engels’in dinin sosyalist toplumda yasaklanması gerektiğine ilişkin görüşlerine eleştiriler getirmiştir. Lenin, “Bu tür köktenci bir yasaklama, politik bir mücadeleden sapma ve dini güçlendirmekten başka bir şeye yaramaz” der.

Marksistlerin burjuva devletinden istedikleri, kilise ve devletin bütünüyle ayrışmasıdır. Engels’in Fransa’da İç Savaş’ın önsözünde yazdığı gibi, “Devletle ilişki konusunda, din bütünüyle özel hayata dair bir sorundur.” Bolşevikler, kilise ve devlet ayrılığına, burjuva demokrasilerinin programlarında da savunulduğunu, ancak sermaye ve dinsel propagandalar arasındaki sıkı bağlar nedeniyle, tutarlı bir şekilde uygulanmadığını söylemişlerdir.

BOŞLUK DOLDURAN BİR ESER

Bu bağlamda, SSCB Yazarlar Kurulu tarafından hazırlanan 'Bilimsel Ateizm' isimli kitap, ülkemizdeki ateizmle ilgili boşluğu dolduracak bir eserdir. Eser, dinler tarihi içinde, dinsel bilgileri Ateizm ile bağlarını kurarak, bilimsel bir şekilde okuyucuya sunuyor. Çevrilmesi zor bir yapıtı, akıcı ve okunaklı bir şekilde çevirdiği için Cazim Gürbüz’ün emeğine ve eline sağlık.

'Bilimsel Ateizm' kitabı, dini sosyal bir olay görürken dinsel inanışta üç esas özelliğin altını çiziyor: “Birincisi; dinsel inanç, bilinçte yalnızca doğaüstülük hakkında kurmacalar olmasını değil, doğaüstülüğün reel varlığına körü körüne yani kanıtsız inanılmasını istiyor. İkincisi; doğaüstülük dinsel inançlarla duygusal bağlantısını, zorunlu bir bileşen olarak kendinde birleştiriyor. Teologlar ve bazı idealist filozofların iddiaları şudur: İnsanı tanrısına bağlayan fıtri dinsel bir duygu vardır. Aslında insanın her bir duygusu onun dinsel kurmacaları ile birleşerek dinsel renk alır. Üçüncüsü; Doğaüstülük insanın talihini belirleyebilir, insanlar da günlük yaşamlarında doğaüstülüğün duasını almak, merhametine sığınmak için ona gerekli araçlarla yöneliş gösterebilirler. Doğaüstü nesneler yalnız dindarın imgeleminde var olduğuna göre, bu ilişkiler yanılsamalıdır.”

Kitabın Dinin Sosyal İşlevleri bölümünde, kiliselerin tarih boyunca büründükleri sosyal işlevlerin altı çiziliyor. Günümüzde küresel sermaye, kilise ve Vatikan'ı kirli sömürü düzeninde önemli bir araç olarak kullanıyor.

EMEK VE YADSINAN TANRI

Kitap, 4. bölümde Dünya Dinleri kısmında bütün dinlerin ortaya çıkışlarını, gelişimlerini, esaslarını anlattıktan sonra, Uluslararası Dinsel Örgütler ve Birlikleri kısmında Ekümenik Hareketlere ışık tutuyor.ozgurluk-icin-ateizm-664333-1.

'Bilimsel Ateizm yapıtı', Ateizmin gelişimiyle insanlığın düşünsel ilerlemesi arasındaki zorunlu ilişkiyi anlatırken, Ateizm ve Emek Faaliyeti bağlantısına dikkat çekiyor: “Ateizmin daha derin kökleri, her şeyden önce insanların emek faaliyetlerinde, onların toplumsal üretim pratiğindedir. Engels, insanın ortaya çıkma sürecinde emeğin rolünü karakterize ederek şöyle yazmıştı: ‘Emek bütün insan yaşamının birinci temel koşuludur. Bu öyle bir koşuldur ki, desek ki insanı emek yaratmıştır, yanılmış olmayız.’ Emek sürecinde ve emek sayesinde insan, doğanın alışılmış bilinen güçlerinden azat olunmuştur. Emekle ve emeğin dolaylı katkısıyla birçok doğal olayın mistik örtüsü kalkmış, bu sayede insan bilinci dinsel etkiye daha az maruz kalmıştır. Emek insanın yaratıcılığını kesinleyen ve bununla da Tanrının varlığını yadsıyan etkenlerden biridir."

DİNLE EMEKÇİNİN AYRIMI

Kitap, dine Marksist yaklaşımın ana ilkelerini şu şekilde anlatıyor: “Marks ve Engels dini, toplumsal yaşamın bütün değişik alanlarıyla ilgili olan karmaşık ve çok yönlü bir olay gibi görmüşlerdir. Dinin sosyal kaynaklarının ve onun rolünün Marksist analizi, dinin bütün eleştirisini, sosyalizm ve komünizm uğrunda sınıfsal savaşım zeminine koymuştur. Dini hakkıyla bilebilmek için, onun meydana geldiği ve egemen konuma geçtiği tarihsel koşullara bakmak, onun kaynağını ve gelişim sürecini doğru okumak gerekir. Marks ve Engels’in yapıtlarında bilimsel Ateizm, toplumun nesnel gelişim yasalarının algılanmasına dayanan, insanın sosyal ve özgüçsel zulümden gerçek anlamıyla kurtarılmasına, onun yeteneklerinin çok yönlü gelişimine ortam hazırlayan, iyimser ve yaşamsal bir öğreti gibi de verildi. Marksist Ateizm savaşçı bir Ateizmdir, düşünce dizgelerinin, dinsel kalıntılarla, cehaletperestlik ve bilmesinlerciliğin çeşitli görüntüleriyle barışmazlığın ardışık somutlanmasıdır.” Daha sonra Lenin, Marksizm’e yabancı olan dinle, dinin etkisi altında olan emekçiler arasındaki ayrımı net olarak görmelerini öğretiyordu. Lenin’e göre dine karşı savaşımı soyut ideolojik bildirimlerle sınırlamak ve bunlara indirgemek olmaz. Bu savaşımı dinin sosyal köklerini ortadan kaldırmayı amaçlayan sınıfsal hareketin somut deneyimiyle gerçekleştirmek gerekir.

GELECEĞİ ELİNDE TUTMAK

Bilimsel Ateizm kitabı şu şekilde sonuçlanıyor: “Felsefi bilim olan bilimsel Ateizm, nitelik olarak yalnızca dinin reddinden, basit bir dinsizlik bildiriminden ibaret değildir. Bilimsel Ateizmin doğa ve toplumun bilimsel eleştirisiyle organik bağı vardır. Bilimsel Ateizm kendi doğası itibarıyla hümanist bir öğretidir. Doğaüstü güç ve varlıkların mevcut olmasını reddeden, dinsel inanç öğretisini eleştiren bilimsel Ateizm, insanın gücünü onun sonsuz sosyal özgüçsel gelişme yeteneğini karara bağlıyor. Bilimsel Ateizm ulusal sınırlara yabancıdır, derin uluslararası bir öğretidir.”

İnsanlık, küresel kapitalizmin hüküm sürdüğü, birbirlerine meta üretimi şartlarında bağlandıkları günümüz dünyasından; ancak, kendi geleceklerini ellerine alıp, üretimin eşit dağıtıldığı bir dünyada, özgürlüğe kavuşabilirler.