Amerikalı evrimsel psikolog Steven Pinker, aydınlanma ve akademik özgürlük konusunda BirGün Pazar’a konuştu. Dünyanın önde gelen akademisyenlerinden Pinker, Türkiye’deki akademik özgürlük konusunda da çarpıcı açıklamalarda bulundu

Özgürlük için aydınlanmanın kazanımları savunulmalı

Amerikalı evrimsel psikolog Steven Pinker, aydınlanma ve akademik özgürlük konusunda BirGün Pazar’a konuştu. Dünyanın önde gelen akademisyenlerinden Pinker, Türkiye’deki akademik özgürlük konusunda da çarpıcı açıklamalarda bulundu

Halis Yıldırım: Türkiye’den ayrılamayan birçok akademisyen ihraç edildikten sonra sosyal hayatlarına dair endişe içindeler. Yurtdışına çıkabilen çok azı ancak kendilerini koruyabiliyor. Biz, Amerika’nın yanı sıra tüm dünyada bilimin konumunu tartışmaktayız. Macaristan’da hükümeti eleştiren CEU Üniversitesi kapatılmakla tehdit edildi. Bugelişmelerde benzerlikler görüyor musunuz?

Steven Pinker: Türkiye ve Macaristan’da olan gelişmeler arasında benzerlikler var. Evet, çok sayıda akademisyenin kovulması ve bu durumun tüm üniversiteleri etkilemesi ise Türkiye’deki gelişmelerin çok daha kötü olduğunu gösterir. Amerika’daki durumla karşılaştırılacak bir ortam yok. Davet edilmeyen ve reddedilen, eleştirel konuşmacıların yer aldığı talihsiz olaylarda bile, Amerikalı çoğu profesör ve öğrenci, hükümeti eleştirmekte özgür, çoğumuz bunu yapıyor ya da kovulmadan ve hapse atılmadan eleştirel fikirlerimizi ifade edebiliyoruz. Hükümeti suçlayabiliyoruz, fakat bunu orantılı bir şekilde sürdürmek önemlidir.

» H.Y.: Doğru. Lakin Trump Erdoğan gibi, kendi kararlarını vermeye çalışan insanları bulundukları konumlarından etti. O da Orban gibi yabancı düşmanlığı yapıyor. Amerika’daki bilim insanları bilimsel sonuçları, akademik özgürlüğü açıkça savunmak zorundalar diye düşünüyorum. Bu bağlamda aydınlanmanın kazanımlarını savunmanın ne sağlayabileceğini düşünüyorsunuz?

S. P.: Trump’ın iyi olduğunu söylemiyorum, fakat O, hiçbir yerde Erdoğan kadar kötü olamaz. Başkanı eleştiren bir ses olmama rağmen, binlerce akademisyen gibi ben de hala üniversitede işimdeyim yada hapiste değilim. Biri ayrım yapmak durumunda, aksi halde Türkiye’yi Amerika’da kazanılan akademik özgürlük düzeyine getirmenin bir anlamı olmadığı sonucuna varmak zorunda kalacaklar. aydınlanmanın kazanımları savunulmalı, çünkü kabilenin sadakati, otoriteye itaat, büyülü düşünce ve düşmanlara talihin sorumluluğunu yüklemek gibi insan doğasına karşı olan anlayışa karşı Aydınlanma mücadele halindedir.

» H.Y.: Eğer Türkiye’de okullarda evrim teorisi dersi alınmıyorsa, genç nesiller sizin evrim teorinizi nasıl anlar? Çünkü okullarda evrim teori kaldırıldı. Evrimsel teori, bugün bilim için neden bu kadar çok önemli? Bu soruya argümansal yoldan retorik bir şekilde cevap verebilir misiniz lütfen?

S. P.: Büyük Biolog Theodosius Dobzhansky ‘’hiçbir şey biyolojiyi, evrim ışığı altında daha mantıklı yapmaz’’ diye yazmıştır. Biyolojide, - insan vücudu, beyin ve genom da dahil olmak üzere – bir şeyi düşünmeden o şeyin nasıl oluştuğunu ve hangi yollarla şekillendiği anlaşılmaz. Bunun anlamı evrimdir. Cinsiyet ayrımlarını, şiddeti, tasavvuru, hafızayı, aklı ya da aile ilişkilerini anlayamazsınız. Bu gezegenlerin hareketini Newton’ın yasaları olmadan anlamaya çalışmak demektir.

» H.Y.: Siz yıllarca insan neslinde dilsel gelişme çalışmalarında bulundunuz. Sonuçlarınızdan birçok şey öğrendik. Birleşik Milletler’e göre, Türkiye’de, kaybolma riski altında olan 18 dil, Türk devleti politik kararları tarafından tehdit edilmektedir. Ermeni dili gibi, Ermeniler’de 1915 soykırımında neredeyse tamamen katledildi. Resmi dillerden öte diğer diller ( örneğin Kürtçe ve Rumca ) ciddi bir şekilde zorunlu asimilasyon politikasına tutuluyorlar. Bu bir dilemma değil mi dilinizi yasaklayan ya da ortadan kaldırmak isteyen ülkede dil öğrenmek?

S. P.: Ermenice ve Kürtçe dilleri değil de bazı lehçeler tehdit altında olabilir. Daha genel olarak bu dil kaybı insan varlığını anlamakta bir trajedir. Her dil kendi tarih öncesi insanının bilgisini içerir, tarihleri yazılmadan nereden geldikleri ve nasıl yaşadıkları. Diğer yandan da dil, insanlar arası genetik ilişkileri anlamada bilgilendirebilir. Belirli diller, genelde insanın dil kapasitesini anlamakta yardımcı olur – evrensel ve doğuştan olan şeyler, nelerin değişebileceği ve böylece öğrenilmesi gerekenler. Ve elbette, her dil, binlerce insan zihninin ürünü olan benzersiz sözcük dağarcığı, deyimler ve gramer kurallarıyla dolu, paha biçilmez bir sanat eseri gibidir. Dillerin nesli tükenmesini önlemek ve çabalarımıza rağmen tükenmiş olanların bilgisini korumayı torunlarımıza borçluyuz.

» H.Y.: Başlıca ayrım, lehçeler öldüğünde insanların yaşayabilmektedirler. İnsanlar soykırıma uğradığında, diller de ölürler.

S. P.: Evet bunun önemli bir ayrım olduğuna katılıyorum.

» H.Y.: Mevcut üretim imkanlarına rağmen, 3 milyar insan yoksulluk içinde yaşıyor, 1 milyar insanın temiz suya doğrudan erişimi yok. Suriye, Irak, Afganistan’daki savaşlardan ya da Irkçı-popülist hareketlerin yükselişinden veya Erdoğan, Putin, vb. gibi Bonapartist hükümetlerden bahsetmek bile istemiyorum. Teziniz, insanların daha barışçıl bir hale geldiği ve cinayet oranlarının büyük ölçüde azaltıldığı üzerinedir. Mevcut sistemi ve dünyayı değiştirmeden daha barışçıl olabilir miyiz? Ya da bir daha barışçıl olmayı başarabildik, çünkü için teknik gelişmelerin imkanlarının üstüne birçok sosyal mücadeleyi, kazanımları ve devrimleri gerçekleştirdiğimiz için mi?

S. P.: İkisi de doğru. Liberal demokrasi, özgürce konuşma, bilimsel araştırma, işbirliği normları, ticareti ve ticareti teşvik eden anlaşmalar ve uluslararası kuruluşlar da dahil olmak üzere dünyanın durumunu iyileştiren mekanizmalarımız var. Onlardan hiçbiri ütopya getiremeyecek, fakat hepsi dünyayı geliştirmiş ve bunu yapmaya devam edebiliyor. Maalesef, bu kurumları zayıflatmak ve zamanı geri alacak, daha baskıcı ve daha şiddetli bir zamana dönüştürmek isteyen lider ve hareketler görüyoruz. Eğer ki yaptığımız bu süreci takdir ediyorsak o zaman bu hareketleri püskürtmeliyiz.

» H.Y.: Türkiye’de daha iyi eğitim ve demokratik haklar için mücadele, kadınlar tarafından çok desteklenmekte ve organize edilmektedir. Cinsiyetler arasında evrim kısıtlamasının olmadığını, ancak kadınların sosyal, ekonomik ve siyasi ayrımcılıklarının olduğunu söylüyorum (örneğin, kadınlar aynı iş için erkeklerden %23 daha az kazanıyorlar). Evrimsel yaklaşımınız burada başarısız mıdır?

S.P.: Evrimsel bir yaklaşımın kadınların demokratik hakları destekleyemeyeceğini ima ettiğini düşünüyorsanız, evrimsel yaklaşımı anlamıyorsunuz demektir!

» H.Y.: Hegel, bazı dönemler için “ neredeyse sessiz kalmış bilimin yeniden sesinin yükseltme zamanı gelmiştir.’’ demiştir. Bilim, kendi sesini yeniden kullanmayı nasıl öğrenebilirdi?

S. P.: Daha önceki sorularda bunu cevapladığımı düşünüyorum.