Cumhurbaşkanı Erdoğan, kasım ayında Le Figaro gazetesine yazmış olduğu bir makalede Avrupa tarihinin en önemli barış projesi olarak tarif ettiği Avrupa Birliği’ne (AB) tam üyelik hedefinin devam ettiğini söylemişti. Amacımız; “demokratik ve özgürlükçü yönetimleri desteklemek suretiyle barış ve istikrara katkı sunmaya devam” etmekti. Ancak cümle içindeki ‘istikrar’ fikirde sürdürülen bir şey değildi. Çünkü vizelerin kaldırılmasını […]

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kasım ayında Le Figaro gazetesine yazmış olduğu bir makalede Avrupa tarihinin en önemli barış projesi olarak tarif ettiği Avrupa Birliği’ne (AB) tam üyelik hedefinin devam ettiğini söylemişti. Amacımız; “demokratik ve özgürlükçü yönetimleri desteklemek suretiyle barış ve istikrara katkı sunmaya devam” etmekti.

Ancak cümle içindeki ‘istikrar’ fikirde sürdürülen bir şey değildi. Çünkü vizelerin kaldırılmasını bir seçim vaadine dönüştürecek kadar önemseyen Erdoğan/AKP iktidarı için AB, aniden bizi bölmek için ülkemize ajanlarını gönderen tehlikeli bir örgüte dönüşebiliyordu.

Üstelik bunu, Büyükada davasına konu olduğu üzere, kapısı açık toplantılarda ve insan hakları savunucuları aracılığıyla yapmaya kalkıyordu! İç siyasetteki tıkanıklığın dış siyasetteki stratejisizlikle birleşmesinden doğan bu devasa sıkıntı tutarlı bir politika sürdürülmesini imkânız kılarken; iktidarın, demokrasi ve özgürlükler konusundaki talep ve niyetinin sorgulanması gerektiğine dair de çok önemli bir gösterge. Hükümet tarafından bir kalkınma vaadi olarak sunulan, ancak gerektiğinde de düşman açığını kapatan kullanışlı bir birlik haline gelen AB ise kendi takviminde ilerlemeye devam ediyor.

Avrupa Parlamentosu (AP) Dış İlişkiler Komitesi, AB’nin Türkiye ile katılım müzakerelerinin resmen askıya alınması önerisini kabul etti. Buna sebep, Türkiye’deki başkanlık sisteminin ‘açıkça otokratik’ bir yönetim olması; hukuk devletinin içinin boşaltılması; gazeteciler, politikacılar, insan hakları savunucuları da dahil olmak üzere on binlerce kişinin tutuklanması ve demokratik denetimin eksikliği gösterildi. Birliğe aday ülke olarak Türkiye için bunun bir siyasi sonucu olması gerektiğini düşünenler çoğunlukta. Komitede kabul edilen öneri AP’de önümüzdeki ay görüşülecek ve AB komisyonu raporunu 29 Mayıs’ta açıklayacak. Bu arada demokrasinin olmazsa olmazı tarafsız yargı ve hukukun üstünlüğü ilkelerini yerle bir eden kararların ardı arkası kesilmiyor. Masumiyet karinesi, adil yargılanma hakkı istikrarlı şekilde ihlal ediliyor.

Türkiye önceki gün, altında imzası bulunan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) işkence ve kötü muameleyi yasaklayan maddesini çiğnediği, özel mülkiyetin ihlali suçu işlediği, düşünce ve inanç özgürlüğüne aykırı davrandığı ve adil yargılama sürecinin gereklerine uymadığı gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından yaklaşık iki milyon lira tazminat ödemeye mahkûm edildi. Güncel yargılamalar gösteriyor ki, bu cezalar artarak devam edecek.

Temmuz ayında beraatle sonuçlanan ancak yerel seçimlerden önce yeniden gündeme taşınan Gezi Davası da bu zincirin halkası olmaya aday. Herhangi bir suçlama yöneltilmeden 16 aydır hapiste olan Osman Kavala, 3 aydır hapiste olan Yiğit Aksakoğlu ve Mehmet Ali Alabora, Mücella Yapıcı, Can Atalay’ın da aralarında bulunduğu 16 kişi hakkında savcı ‘hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs’ suçundan ağırlaştırılmış müebbet cezası talep ediyor. Anayasa’da açıkça belirtildiği üzere halk fikrini, itirazını kamusal alanda toplanarak duyurma hakkına ve özgürlüğüne sahip. Çevreye, kentine, hafızasına sahip çıkan; hükümetin politika tarzını eleştiren ve oldukça geniş bir toplumsal tabana yayılan bu itirazı kriminalize etmeye çalışmanın, bunu insanlar üzerinde yeni bir baskı aracına dönüştürmenin iki önemli sebebi var.

Tanzim satış kuyruklarında vücut bulan ekonomik çöküşün bir halk isyanına dönüşmesine ve ülkenin en büyük rant kaynağı İstanbul’un olası kaybına engel olmaya çalışmak. Gezi, demokrasi ve özgürlük olmadan kültürel ve ekonomik kalkınmanın sağlanamayacağını ortaya koyan bir isyandı. Şimşekleri üzerine çekmesi, inkâr edilen haklılığını ve etkisini sürdürmesinden.