Şair arkadaşımız Metin Cengiz, 68 baharının 40. yılında yeni şiir kitabıyla bir sürpriz yaptı ve Türkiye’nin gerçek 68’lileri olan...

Şair arkadaşımız Metin Cengiz, 68 baharının 40. yılında yeni şiir kitabıyla bir sürpriz yaptı ve Türkiye’nin gerçek 68’lileri olan, 1970-72 döneminde katledilen devrimcilerin anısına yazdığı ve ‘bulduğu’ şiirleri ‘Unutulmayacak Şiirler Antolojisi ya da Özgürlük Şiirleri’nde (Şiirden Y.) topladı, bir de altta ‘Düşçünün Şiirleri’ ibaresi var.

Kitabın girişindeki ‘Düşçünün Notu’ndan kısa bir bölüm okuyalım: “Devran, bir kapının bütün kapıları kapattığı devran. Kapılar artık hiçliğe bile açılmıyor. Zaman doğurmuyor diğer zamanı. Bir dönem güncel olan, bir yüz yıl gündemi kaplayan egemen olanın yaptığı hatalardan, vahşetten, zulmetten daha azını yapmış olsa da, şimdi sanki hiç yaşanmamış gibi. Bir geçmiş bile değil.” (agy,s.7) Metin Cengiz işte bu ‘bir geçmiş bile olmayan’ geçmişin izini sürüyor, herkes için yaşanılır, eşitlikçi, özgür bir toplumu varetmek için canlarını ortaya koyanların, savaşanların şiirlerinin ardına düşüyor. İki bölümden oluşan kitabın ilk bölümünü ‘Şairi Belirsiz Şiirler’ oluşturuyor. Aslında bazılarının şairi belli, katledilmiş öğrenciler. Şiirlerin bazıları da anonim, ‘bütün bir halk tarafından söylenmiş anonim bir ürün’ olan şu şiir gibi: “sessizlik, eylemin yalın hali/güneşi taşıyan kuş imgesidir/ ruhları süsler şarabi ateş/ki, ölümsüz kılar bizi”. Diğer şiirlerin başında da çeşitli ibareler var: “Bu şiir, İstanbul’da 1 Mayıs mitinginde gözaltına alınan bir işçinin son anda bana uzatıp vermeyi başardığı bir şiirdir. Sonunun ne olduğunu bilmiyorum. Adı da yazılı değildi kağıtta”, “Adı bilinmeyen Suriyeli bir şair tarafından yazılmış bu şiir, Mehmet Ali Aybar’a adanmış olup Erzurum’daki araştırmalarım sırasında...”, Behice Boran’ adanmış bir şiir: “Acemice adımlıyoruz şimdi kaybolan kokuyu/ve her adımla siliniyor izimiz/gamdan çıktık merhamet çeşmesine doğru/fikrimizde alev gibi şiddetli bir kar/fırtınası, mana alemini andırıyor ölümün/belki dağılır diyoruz teşbihle başımızda/usu siyah bir perde gibi örten o pusu”. Sonra “Erzurum’da faşistler tarafından katledilen arkadaşım Mahmut Yıldırım’ın eşyaları arasında tarafımdan bulunmuştur” dediği şu şiir: “Divriği-Erzurum arası el yazması/şaşkın yollar kavuşur karanlıkta/biz trenler yarıştırdık babamla/istasyondan istasyona/yarışın şaha kalktığı ölümle”. Kars’ta işkenceyle öldürülen Erzurumlu Küçük Mahmut’un (Kaya) unuttuğu” bir şiir: “Anam akşamları bir deste kağıda benzetirdi/fal bakılan ölüm dirim günleri için/ve sorardı bana ‘Mahmut, oğlum/ölüme doğru baş döndüren akış mıdır bu/hiçlik gibi kapanmayan bir yarayla/.../Ey saçları yol gibi uzun/sevgili anam an beni/yürek dediğin böyledir işte, uykuda/alır gözlerin rengini”.

Tam da Denizlerin, Mahirlerin ve diğer devrimcilerin aziz hatıralarına saldırıların, küfürlerin, karaçalmaların arttığı bugünlerde, Metin Cengiz’in çok değerli bir vefa örneği olarak yazdığı/topladığı bu şiirleri okumak, bir yanıyla acı bir duygu olsa da onların ışığında yürüyenler için kuşkusuz onur verici bir eylem. Kendisi de o dönemde defalarca tutuklanıp 2 yıl hapis yatan, mesleğinden uzaklaştırılan şair Metin Cengiz’in öldürülen yakın arkadaşları, yoldaşları için ‘topladığı’ bu şiirlerin yanı sıra, ikinci bölümde de ‘Dr. Hikmet Kıvılcımlı’ya saygıyla’ ithaf ettiği “Düşçünün Yazdığı Şiirler’i var. Yusuf Aslan için “iki ırmak gibi aktığımız köy yollarında/kurduğum düşler gecenin sırrı olsun/de ki bitti Yusuf’un zindan sabrı”, Ulaş Bardakçı için “Biz ki unutuş gibi doğduk ve anımsayış/sabahı olmak istedik hayatın/bizden de bir seda kalır halka”, Sinan Cemgil için “kırlara bakıp beni anımsayın/ karanlığa sıktığım kurşun sessiz mi hâlâ/soluk almak zor mu hüner pazarında/tutkunun biçimiyle kavrulan yolda/meyle meclisinize gelen benim”, Hüseyin Cevahir için “en zor bilmecesi halkın sokaklardır/sokakları bir yangın gibi yalayıp geçer/ Denizleri dalgayla gezer ölüm/Tunç borular çalardık biz de Mahir’le/ölüm gelincik tarlaları doğursun diye”, Mahir Çayan için “Ama bu daha başlangıç, bir göğün başlangıcı bu/ilk koşu geceden sonsuza doğru/sonra kuşlar sonra kuşlar ölümle yarışan kuşlar/ölümün tapınak olduğu ülkede”, Deniz Gezmiş için “Şimdi boynumda çifte ilmik/iki kırlangıç halinde/ bağırıyorlar ‘çekin masayı’/beni sanki Nurhak’a götürüyorlar”, Hüseyin İnan için “Türkiyem ölümü ağırlayan ülke merhaba/geceye katlanmış bu bayrak sana emanet/mezarım tabancam gibi sessiz uykum gibi dingin/Tanrının şenlik fişeği gibi her yerdeyim”, İbrahim Kaypakkaya için “Törensiz yaşayın artık taşlar gibi/açın yüreğinizin kapılarını konuşun sessizlikte/arada bir isyandaki tanrıyı dinleyin/yolunuz uçurumlardan geçerse eğer/adımı boşluğa ünleyin, yeter”, Taylan Özgür için “Şimdi bir fotoğraf rüzgârı şu avluda/flaş ışığı sessizlik hıçkırıklar/çarşılar mı sulanmış rüzgârımla /fakülteli arkadaşlar gölgeme sığınıyor/acıyla kavrulan yaz aylarında”.

Metin Cengiz’i güzel yoldaşlarımızı içli şiirlerle ağırladığı, onurlu anılarını günümüze yürekli bir biçimde taşıdığı için kutluyorum. Kalemine sağlık şair.