Google Play Store
App Store
Semra Kardeşoğlu

Semra Kardeşoğlu

semrakardesoglu@birgun.net

Çalışan Gazeteciler Günü’nde ayağında prangayla evden yayın yapmak zorunda bırakılan Özlem Gürses “Sanırım hepimiz ayağımıza, kolumuza sanal ya da gerçek kelepçe takılmadan ne yaşadığımızı tam olarak anlayamayacağız” diyor.

Özlem Gürses: Gördüğüm destek kelepçeyi unutturdu

Yılın ilk ayı ocak, bizim mesleğin en karanlık ayıdır. Katledilen gazetecileri peş peşe andığımız ay. 8 Ocak’ta polis tarafından dövülerek öldürülen Metin Göktepe anması ile başlayan ay, 19 Ocak’ta Hrant Dink’in gazete önünde öldürüldüğü yerde anmasıyla sürer. 24 Ocak’ta ise Uğur Mumcu... Bu karanlık ayda bir de 10 Ocak var: Çalışan Gazeteciler Günü. Ne var ki uzun yıllardır ortada kutlanacak bir durum yok. Milyonlarca yurttaş gibi gazetecilerin de payına düşen ölüm, gözaltı, tutuklama, dava. Tüm bunların yanında açlık sınırı civarında maaşla yaşama çabası. Tüm bunlar olurken bir de ev hapsine mahkum edilen bir gazeteci evden canlı yayın yapmak zorunda kaldı. Sözcü TV’de her sabah Para Politika programını yapan Özlem Gürses’in kapısını çaldım. Sordum yanıtladı.

Çalışan Gazeteciler Günü’ne ‘evden çalışarak’ giriyorsunuz. Zorunlu olarak ‘evden canlı’ formatında. Bunun başka bir örneği var mı?

Çalışan Gazeteciler Günü’nde bir türlü normal bir çalışma olmadı. Son 6 senenin 4 senesinde 10 Ocağa ‘Çalışmayan gazeteci’ olarak girdim. Uzun bir aranın ardında çalışarak karşılıyorum ama bu kez ev hapsindeyim. Ya çalışmıyorsun, çalışıp işini yapsan tutuklanıyorsun, kelepçeleniyorsun hakkında soruşturma başlatılıyor. Hiçbir şey olmasa lince uğruyorsun, o olmasa dm'den hakaret yiyorsun. Normal bir gazetecilik iklimini kaybedeli bir 20 sene oldu herhalde.  Her şeyin çok anormal olduğu bir saçmalığın ortasındayız.  Evden canlı yayın benim bulduğum bir format değil. Önemli bir televizyoncu olan Özgür Çakmakçı buldu.

Bu iş benim başıma geldiğinde soruşturma bitene kadar Sözcü TV ile ilişiğimi kesmek istedim. Yönetim “Tam tersi biz yayınlara aynı şekilde evinden devam edeceğiz” dedi.

Ne hissettiniz bu açıklama geldiğinde; daha güçlü, daha mutlu, daha sorumlu…

Her şeyden önce açık konuşulım Türkiye'de kaç kurum böyle bir sıkıntı yaşamış gazeteci çalışanının arkasında durur. Sözcü durdu, teşekkür ediyorum.

Çalışan Gazeteciler Günü’nün olduğu bu ay aramızdan alınan, katledilen gazetecileri peş peşe andığımız bir ay. Ve hemen hepsi faili meçhul.

Kim yaptı niye yaptı hâlâ yanıtını bilmiyoruz. Yani bir şekliyle bildiğimiz ama yasal süreçleri normal hukuki seyrinde bir sonuca ulaştırılamayan, kalıyorsa kalsın o tuğla çekilemedi ama o tuğlanın altında hepimiz kaldık. 2025 oldu ve pek az şey değişmiş gözüküyor.

O insanlar muazzam gazetecilerdi,  bizim deniz fenerlerimizdi, bize ışık tutan insanlardı. Yani benim ayağıma bir tane elektronik kelepçe takılmış ne olmuş yani. Türkiye'deki gazetecilik iklimine baktığım zaman tamamen gazeteciliğin içinin boşaltıldığını görüyorum. Muhalif gazeteci dediler niye? Toplumda şöyle bir algı yaratmaya çalışıyorlar “Bunlar her şeye karşı, bu CHP bu köprülere de karşı bu gazeteciler bunlar vatan haini” bunu yapmaya çalıştılar. Kendi gazetecilerine yalaka denilmesin diye temel gazetecilik ilkelerinde ısrarlı davranan insanların adını muhalif gazeteciye çıkarttılar. Öyle derin bir fay hattı oluşturdular ki bizden olanlar bu tarafa ötekiler öte tarafa. Kara propaganda ile itibarsızlaştırmak bu.

Muhalif gazeteci diyerek ötekileştirerek esas gazeteciliği kendilerinin yaptığını mı iddia ediyorlar?

WhatsApp haberciliği diye bir şey oluştu. Yani yayın anında şakır şakır WhatsApp mesajları geliyor. Ne paylaşılıyorsa oradan onlar söyleniyor canlı yayında. Sosyal medyada trol imparatorlukları aynı anda 800 hesaptan birden tweet atıyor: Haddini bil Özlem Gürses diye başlıyor. Bu gazetecilik falan değil ama sonra ne oluyor mesela Berat Albayrak istifa ediyor bir gece yarısı. E haber yapamıyorlar.

Şu an yaşadığınız sık rastlanan bir şey değil. Ne hissettiniz, ne oldu? 

Yani açıkçası hani biraz da utanıyordum yani bana diyorlardı ki ya sizin hakkınızda amma çok dava vardır diye. Ben de vallahi yok ne bir yargı ne de bir kovuşturmaya uğradım. Bir tek Rıza Zarrab olmuştu. Ebru Gündeş ile ilgili bir yazı yazmıştım. Evliliğin kutsiyeti diye dava açılıyordu ki hayata geçmeden boşandılar.

Anlatır mısınız nasıl oldu bir ekip gelip operasyon yapar gibi kelepçe mi taktı?

TSK'ya hakaret etmek falan böyle bir fikri dünyam zaten yok. Suriye'de harita değişti IŞİD gitti IŞİD'in gittiği yerlere TSK geldi diyorum işte Kürt bölgesinde bazı değişiklikler var anlatıyorum. Otelden aldılar elektronik kelepçeyle ev hapsi hem de yurt dışa çıkış yasağı. Yurt dışı mümkün gibi sanki.Şurada bir makinesi var. Sinyal üzerinden seni izliyorlar. Elektronik kelepçe ev hapsi dünyada da var biliyorsun. Öcalan için işte düşünülen formül de bu. Takmaları 3 saat sürdü kalibrasyonunu falan yapmak. Altı kedimiz var. Kediler bu makinenin üstüne atlamazsa iyi olur dediler.

Bütün bunlar bir yandan da film gibi değil mi? Casusluk filmi izler gibi.

Tabi bunun dizisini yapıyorlar şu anda. Oktay Kaynarca ve Rojda Demirer oynuyor. İsmi “Başkan ev hapsinde” Ben çağrı yaptım. Gelin biz de çekin diye. Set hazır. Alo gazetecilik suç değildir diyorum. Biz kriminal bir şey yapmıyoruz ki. Uyuşturucu mu sattım, yasa dışı bir işe mi girdim, birini mi öldürdüm. Yani neden sanki gazetecilere korkunç kriminal yasa dışı işler yapıyormuş gibi bir algı oluşturuluyor.

Ne zaman çıkacak bu kelepçe? Süresi belirsiz değil mi?

Soruşturma tamamlandığında çıkacakmış. Soruşturma ne zaman tamamlanacak? Yıllarca süren soruşturmalar var. Çok rencide edici bir şey.

Haberin karşılığının hapis olması çok sıradan ve doğal bir şey haline geldi mi?

Evet beraatle sonuçlanacak bir dava için gazeteciler hapis yatıyor. Mesela 1 Mayıs eylemine katılan genç arkadaşlarımız gözaltına aldılar sonra tutuklandılar sonra beraat ettiler. Mustafa Hoş’un çok sevdiğim bir sözü var “Hakikat tamamen bozulduğunda artık insanlar merak da etmiyor.”  Mesela bu ev dolup taşıyor her gün misafirlerim geliyor benim kimse de korkmuyor. Çünkü olayın saçmalığın farkındalar ve bunun geçici bir dönem olduğunun farkındalar. Ama biliyor musun suçun ağırlığı azalıyor. Bana kelepçeyi takan ekip benden önce bir Sırp uyuşturucu satıcısına takmış. O zaman ne oluyor o uyuşturucu baronunun işlediği suç, suç olmaktan çıkıyor bu kelepçe benim gibi gazetecilerin ayağına takıldığında. Yani kim suçlu kim değil öyle bir karışıyor ki.

∗∗

DAYANIŞMA İKLİMİNİ GÖRDÜM

Sorun dediniz soruyorum gözaltına alınmadan önce mi şimdi mi daha umutlusunuz?

Şimdi daha çok umutluyum. Bu dayanışma ikliminin bu kadar farkında değildim. Hani muazzam bir dayanışma iklimi varmış Türkiye'de. Başıma bu gelince anladım. Bana kitap gönderen, çanta ören, çiçek atan, mesaj yazan binlerce vatandaşımıza minnettarım.

Bu süreçte gazetecilerin daha fazla örgütlenmesi gerektiğini düşündünüz mü?

Örgütlü mücadelenin de biraz şeklinin değişmesi gerekiyor gibi geliyor ban. Nasıl bir şekil nasıl bir şey bilmiyorum ama bunun üzerine düşünmek ve aramak zorundayız. Hak temelli tanımlandığı illaki bir siyasi partiyle eklenmek durumunda hissetmeyen yelpazesini iyice açmış bir şeye mi ihtiyacımız var. Ben sosyal medya geldiğinde heyecanlanmıştım böyle bir şeye hizmet eder diye. Her sesin her rengin kendini ifade edebileceği bir iklim olur zannetmiştim. Tam tersi oldu:  linç alanı oldu kutuplaşmanın merkezine dönüştü. İktidar her seferinde bu kutuplaşma üzerinden seçim kazandı. O yüzden Kılıçdaroğlu'nun altılı masa stratejisini heyecan verici bulmuştum. Ama tabii çok kötü yönetildi o süreç ve o masadaki liderlerden eser yok. Meral Akşener nerede ya?

Dayanışma dediniz, şimdi sizi ekrandan tanıyan binlerce insan var. Ama ünlü olmayan bir muhabirin başına geldiğinde o dayanışmayı görebilir mi?

Doğru söylüyorsun ve dayanışmanın örgütlü bir sesten geliyor olması çok önemli. Onun için ben aslında bu röportajları verirken utanıyorum. Çünkü Türkiye'nin dört köşesinde mesleğini yaparken darp edilmiş, içeri alınmış başına ne haller ne haller getirilmiş sayısız meslektaşımız var. Ben günün sonunda işte bu evde patiklerim kedilerimle bir elektronik kelepçeyle de olsa mesleğime devam edebiliyorum. Peki o genç kardeşlerimizin ümitlerini nasıl yaşatabiliriz. Bana gösterilen dayanışmayı ben kendi meslektaşlarıma her durumda gösterdim mi acaba diye kendimi suçladım ve yargıladım. Herkesin kapısına tek tek gidecekler herhalde ve günün sonunda hepimizin sanal ya da gerçek ayağına ya da eline bir kelepçe takıldıktan sonra belki de o zaman bir şeyleri fark edeceğiz. Bilemiyorum ki.