Öncelikle sizi ve eşiniz Uğur Şahin’i, olağanüstü bilimsel başarılarınız nedeniyle içtenlikle kutluyorum.

Yazımın nedeni, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 10 Temmuz’da “En yakın zamanda Uğur Bey ve eşi misafirimiz olacaklar. Böylece BioNTech’te çok daha seri bir adım atma fırsatını da yakalayacağız” davetidir.

Bu açıklamada birden çok yanlış var, Özlem! Burada Erdoğan sizin “adınızı anamıyor”, eşiniz Uğur’un “soyadını söyleyemiyor”. Neden?


Bu noktalar, çok başarılı bir bilim insanı olan size önemsiz gelebilir. Giderek, iş yoğunluğunuz nedeniyle, ülkemizde Covid-19 sürecinin, nasıl yanlış yönetildiğinin ayrıntılarını da bilmeyebilirsiniz.

Dahası, Saray’ın Atatürk Orman Çiftliği -AOÇ- üzerinde “kaçak” yapılmış olmasını da artık “unutalım” diyebilirsiniz.

Ancak, sizin kimliğinizi birlikte oluşturan “kadın” ve “bilim” konularında bu ülkede yaşanmakta olan “büyük olumsuzluklar”, kanımca, Saray’a gitmemenizi gerektiriyor.

KADININ ADI NEREDE?

Ülkede kadının durumu özetle şöyledir.

Önce, kadın ekonomik olarak ikinci sınıf. Çalışma çağında (15+yaş) bulunan her “on kadından sadece üçü” işgücüne katılabiliyor. Çalışabilen kadınların yarıya yakını kayıtdışı çalışıyor. Kadın, işten çıkarmalarda ilk, işe almalarda son sırada yer alıyor. Kadın işsizlik oranı erkek işsizlik oranının yaklaşık bir buçuk katı!...

Sonra, hemen her gün ortalama bir kadın cinayetinin işlendiği; “bilindiği kadarıyla” bunun birkaç katı sayıda kadının şiddet gördüğü; çoğu sanıkların, ceza değil, “indirim” aldığı bir ortam yaşanıyor. Bu ortamda Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe giren “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Uluslararası Sözleşmeyi” -İstanbul Sözleşmesi’ni- bu yılın martında, nedenini açıklama gereği bile duymadan kaldırdı.

BİLİM, YERLERDE SÜRÜNÜYOR!

Araştırmaya yeterli kaynak ayrılmıyor. Araştırma ortamı yok; bilim ve araştırma üst kurumları bağımsız değil, üniversite özerkliğinden söz edilemiyor. Kamu kurumlarının verileri güvenilir değil, TÜİK istatistiklerine inanan yok.

Sayın Türeci, bilimsel çalışmalarda Evrim Teorisi’nin giderek artan büyük önemini biliyorsunuz. Bilim insanları, “evrimi bilmeyen insan, aklını kullanamaz” diyor. Peki, Erdoğan’ın evrimi eğitim programlarından çıkarttığını biliyor musunuz?

Türkiye, günümüzde bilimsel gelişme için çok önemli olan uluslararası işbirliklerinden bilinçli bir biçimde koparılıyor. Bu ülke, araştırmalarının esas amacı maddenin yapısını ve maddeyi bir arada tutan kuvvetleri anlamak olarak tanımlanan Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi-CERN’in aday ülkesiydi; 2012’de aday üyelikten tam üyeliğe geçecekti. Sırbistan ve G. Kıbrıs tam üye oldular. Türkiye, tam üye olamadı.

Daha da yıkıcı olan, genel kamuoyu bir yana, bu ülkenin bilim dünyasının, evrim konusunu olduğu gibi CERN üyeliğini de “konuşamamasıdır”.

ORTAK İSTEK

Saray’a gitmemeniz yönündeki isteğim, ek olarak, tam bir ortak istektir.

Düşünceleri nedeniyle yaşamlarını yitiren ancak katilleri bulunmayan bilim insanlarını unutmadan; yakın yıllarda, üniversitelerden uzaklaştırılan ve sayıları binleri bulan akademisyenlerin, hak ettikleri halde atamaları yapılmayan sayısı belirsiz öğretim elemanlarının ve öğretmenlerin, araştırma özgürlüğünün tadına varamayan, bilimsel çalışma yapmaktan yoksun bırakılan ve bütün bu nedenlerle tamamına yakını bir an önce yurtdışına, gitmek isteyen bilim insanları da Saray’a gitmemenizi ister.

Her şey bir tarafa, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Boğaziçi Üniversitesi’nde, 2 Ocak-14 Temmuz 2021 arası yaşattıkları da, tek başına, Saray’a gitmemeniz için yeterli bir nedendir! Kaldı ki, Boğaziçi’ne bundan sonra nasıl bir “işlem” uygulanacağı da, gelenin, gideni aratacağı kaygısıyla karışarak, belirsizliğini koruyor.
Son olarak, eğer “gider, gerçekleri söylerim” diye düşünürsen, daha önce “akil” bulunan bilim insanları gibi, hayatının en büyük “bilimsel yanlışını” yapmış olursun. Kısaca, kadına ve bilime bu kadar şaşı bakan Cumhurbaşkanı Erdoğan sizden istediği “fırsat aşısını” hiç, ama hiç hak etmiyor!