Son bir haftadır bu sezonun en yoğun konser programını yaşıyorum. 28. Akbank Caz Festivali kapsamında izlediğim ve Zorlu PSM’de gittiğim konserler son 2 haftamın çok güzel geçmesini sağladı

Özlenen yorgunluk

Şu sıralar konserden konsere fink attığım bir dönemdeyim. Geçen yıllarda bazı bazı konsere gitmeyi bırakın, sokağa çıkmaktan imtina ettiğim dönemler olurdu. Bu yıl pek öyle değil, ne mutlu bana. Bu sayede geçen hafta 28. Akbank Caz Festivali kapsamında The Comet Is Coming izleyebildim. Caz, elektronik, saykodelik ve funktan beslenen ekip sahnede gerçekten ihtişamlıydı. Uzun zamandır sahnede bu kadar iyi groove yapan az grup izledim fakat ardı ardına gözümüze çakan strobe ışıkları ve aşırı yüksek ses konserden erken ayrılmama sebep oldu. Yetkililere fikirlerimi söylediğimdeyse ışık ve sesin grubun isteği üzerine böyle yapıldığını öğrendim. Grup istese de bazen “hayır” demek iyi çözüm olabilir lakin konserden sonra ışık hakkında yazdığım “Kör oldum” yorumuma Instagram’dan en az beş-altı kişinin daha “Biz de erken çıktık” yorumunu aldım. Zaten dinleyip anlayabilmek için pür dikkat kesilmemiz gereken bir konserde bu ışıklar gerçekten zorlayıcı oldu. Ama bundan da keyif almış olan mutlaka çıkmıştır. Lafım olmaz ama keşke güneş gözlüğüm yanımda olsaydı dediğim gecelerden biri oldu.

Nubya geze geze çaldı
Festivalin bir diğer ihtişamlı olmasını beklediğim konseri Nubya Garcia’ydı. Aynı akşam Jamie Cullum konserini Nubya için es geçtim çünkü hem Cullum’u daha önce izledim hem de pop-caz çok benlik bir tarz değil. Genç saksofoncu Nubya sahnede geze geze müthiş bir konser verdi. Babylon’da izlediğimiz konserin benim açımdan başka bir güzelliği vardı. Müthiş yetenekli dört müzisyenin mükemmel bir uyum içinde kendi stüdyolarında jam-session yaparcasına çalmaları etkileyiciydi. Özellikle davul ve klavyenin durmaksızın sürdürdükleri atışmalar konserin ilk 25 dakikasını çok eğlenceli kıldı. Biraz daha sade çalsalar The Comet Is Coming ile yarışırlardı kalbimde. Önceki akşam izlediğim Nubya Garcia’nın tanımlaması zor hissiyatıysa bana Asmalımescit Babylon konserlerini hatırlatması oldu. Jam-session’a kayan hali, Londralı Nubya’nın sahnede geze geze çalması, müzisyen dostları solo atarken kenara çekilip izlemesi ve o anda etraftaki dans edenlerin yarattığı atmosfer bana eski Babylon’u anımsattı. Hepimizin özlediğini billdiğim eski Babylon atmosferini tekrar hissetmek paha biçilemez.

Behemoth geliyor
Gelelim metal camiasına. Lafı çok uzatmayacağım. İsveçli melankolik progresif rock grubu Pain Of Salvation’u 10 yılı aşkındır dinlememiştim. Yeni albümleri çıktığında birer tur dinlemek bile benim için zor artık. Üzgün sözlü, melankolik müzikler pek bana göre değil artık . Progresif dersek çok daha bana uygun progresif gruplar keşfettim yıllar içinde ama uzun zaman sonra bir yabancı metal grubunun konserinin tüm biletlerin tükenmiş olması gerçekten mutluluk verici. 18 Ekim akşamı Zorlu PSM’de izlediğimiz Pain Of Salvation konserinin tüm biletlerini tüketen kitleye teşekkürü bir borç bilirim. Yabancı derken yerli gruplarımızın konserlerinin zaten biletlerinin tükendiği algısını vermek istemem. Aynı kitle yerli progresif rock gruplarına gitmiyor. Neyse, amacım kimseyi kırmak değil. Son yıllardaki progresif rock kitlesinin bilet tüketme alışkanlığının yerli gruplara da destek olarak dönmesini dilerim. Bu arada iki yeni konser haberi daha vereyim. Yunan progresif black metal grubu Septic Flesh 11 Mayıs’ta Zorlu PSM’de sahne alacak. Polonyalı black metal grubu Behemoth 23 Şubat’ta İstanbul’da tekrar karşımıza çıkacak, detaylar belli oldukça yazacağım. Bu yazının bulunduğu gazete basılıp dağıtıma geçtiğindeyse yine Zorlu PSM’de Victor Wooten, Dennis Chambers ve Bob Franceschini üçlüsünü izliyor olacağım. Haftaya da biraz bu ve diğer izleyeceğim konserlerden bahsederiz.