Dersim, Van, Hakkari, Diyarbakır, Bitlis,…

Dersim, Van, Hakkari, Diyarbakır, Bitlis,…

Kürtler, Aleviler, Ermeniler, Rumlar….

Gençler, Çocuklar, Ölenler, Hapistekiler…

Ve Öğretmenler…

Hepinizden Özür Diliyorum!

Başbakan, Dersim’de yaşanan dramatik olay ya da katliam,-artık nasıl adlandırırsanız- için özür diledi. Bu özür dilemeyi ilkesel anlamda olumlu bulmamak mümkün değil. Herşeyden once Türkiye’de pek alışıldık bir durum değil… Bu nedenle özrü anlamı kadar, ilk olduğu için de alkışlayabiliriz.

Buna karşın, bu özür dilemenin, iktidar tarafından akıllı bir hamle olarak  kullanıldığını düşünmek için epeyce neden var.

İlk olarak, Dersim’le ilgili bilgiler/raporlar yeni değil. İlk rapor 1998’de kitaplaştırılmış,  2010’da da İletişim Yayınları’nın dan çıkan ikinci bir kitap var.

İkincisi, Devlet’in işlediği bu tür suçlarda özür zaten devleti temsil edene düşer. Yani, geçmişte işlenen bu acı olayın sorumlusu şimdiki CHP’den çok bugünkü devlettir. Bununla CHP’ye düşen bir sorumluluk yok demek istemiyorum. Ama  “literature” bakarsak bu tür özürlerin o günkü iktidarlar değil bugün devleti temsil edenler tarafından dilendiğini görürüz.

Üçüncüsü, özür dilemek psikolojik bir hamle olarak olumlu olsa da, bu özrün asıl kıymeti yapılandan duyulan gerçek bir pişmanlık ve verilen zararın hiç değilse duygusal telafisi olabilir.

Başbakan’ın acı duyarak açıkladığı olaylar, yalnız özür dilemekle kalmayıp, bugün yerine getirilmesi gereken sorumluluklar olduğunu da gösteriyor. En başta mezar yerleri bile bilenemeyen binlerce insan var. Yapılması gerekenler de belli…

Öte yandan, Dersim’de yaşananların Devlet katında dile gelmesi önemli olsa da, bunun bir anlam taşıması için, Dersim’den ders almış, buna benzer anlayış ve uygulamalardan uzaklaşmış bir devletin varlığı önemli. Örneğin Türkiye’de intikam/katliam boyutuna varan olaylar Dersim’le sınırlı değil. Ermeni Tehciri, Varlık Vergisi gibi özür dilemeyi gerektiren başka olaylar da var.  Buralarda ne düşünülüyor?

Ve daha da önemli olan, geçmiş için özür dilerken, bugün ne yapıldığı, nasıl davranıldığı meselesi…

Örneğin Dersim’de yaklaşık olarak 13 bin, Kürt’lerin kimlik arayışı nedeniyle de 40 bin kişiyi kaybettik… Dersim’de olduğu gibi bugün de yerinden, köyünden edilmiş binlerce insan var… Bir tarafın devlet olduğu bu iç savaş benzeri olayların hiçbirinde dengeli güç ve dengeli güç kullanımından söz etmek mümkün değil… Dersim’de olmadığı gibi bugün de yok…

Dolayısıyla durmadan tek parti yönetimi, CHP, Atatürk dönemine ait suçları ortaya çıkarma merakında olanlar, bugün hala Kürt kimliğinin kabul edilemeyişini nereye koyuyorlar? Bir de bugün ortada aksak da olsa bir demokrasi varsa…

Hayır, o günün koşullarını düşünüp bu acı olayları, katliamları hoş görelim filan demiyorum. Aksine, bunları hoş görmüyorsak, asıl bugünü değiştirmeye yönelelim diyorum... Bugün hala binlerce genç dağda nöbet bekliyor, ölüme yollanıyorsa şu veya bu nedenle geçmiş iktidarlardan özür beklemek yerine, asıl işimiz bu gençleri ölümden kurtarmaya yönelmek olmalı diyorum.

Bu yapılmadıkça, bilinsin ki, yarın bugün için de özür dilemek gerekecek demektir…

VE CHP

Şimdi bu özürle, hem CHP köşeye sıkıştırılııyor hem Van depremi gibi sorunları unutturacak bir gündem yaratılıyor hem de kamuoyunu etkileyecek bir psikoloıjik hamle yapılıyorken, CHP ne yapıyor?

Bu soru önemli ama CHP’nin sorunu yalnız Dersim olayları nedeniyle yetersiz kalan açıklamalar da değil.  Ortada, bir türlü etkili bir muhalefeti üstlenemeyen bir parti var.  Muhalefet etkili olamayınca da, iktidar hem bildiğini okuyor hem de onun yarattığı gündemle oturup kalkıyoruz  Bu da demokrasi oluyor(muş)!

Oysa Kürt sorunu ve getirdiği bunca kayıp… Van depremi ve öncesinde, arkasında yaşanan ihmalin sonuçları…Düşünceleri yüzünden tutuklanan bunca insan ve düşünen, yazan insanları, gazetecileri saran korku… Yılları bulan tutuklamalar ve kamu vicdanını rahatsız eden hukuk düzeni… Yargıdaki uygunsuz atamalar/görevden almalar ve yargı bağımsızlığı konusunda artan kuşku… Medya üzerinde kurulan ağlar ve bağlar ile bilgi edinme  ve eleştirme özgürlüğünün güme gitmesi…

Daha da sayılabilir… Ve bunlara karşı asıl sesini duyuran muhalefet olabilecekken… 

VE ÖĞRETMENLER

Kusura bakmayın, içimden öğretmenler gününüz kutlu olsun demek gelmiyor. Nerede sorunlu kesimler varsa, onlar için bir gün icat edilmiş. Edilmiş de ne olmuş?

Bugün öğretmenler, ataması yapılmayanlardan kadrolu, sözleşmeli, ders ücretli diye bölünmeye, kamuda, özelde çalışmanın getirdiği farklılıklara, geçim derdinden saygınlıklarını yitirmeye kadar uzanan binbir dertle mustarip.

Daha bugün gazetelerde öğretmenlerin % 75’inin borç içinde olduğu, % 52’sinin sinema, konser gibi etkinliklere hiç katılamadığı, % 85’inin ise günlük gazete okuyamadığını ortaya koyan bir araştırmadan söz ediliyordu. Bu ve benzeri sonuçlar daha onceden de biliniyordu. Peki, biliniyor da ne oluyor?

Bir şey olduğu yok… İşte bu nedenle, herşeyin başının eğitim olduğu söylenen, hangi dertten, sorundan söz edilse eğitime bağlanan bir ülkede öğretmenlerin bu hali için, en azından ben öğretmenlerden özür dileyeyim diyorum.

Özür dilerim…