“Hizmette sınır yok” anlayışının son perdesindeyiz dostlar. Nerede bir sıkıntı var, hükümet orada. Alın size tenis dünyası! WTA İstanbul finalinde yaşanan protestoların üzerinden daha 10 gün geçti/geçmedi ki; Türkiye Tenis Federasyonu’na bir çeki düzen geldi hemen…
 
Hatırlatayım; her Salı, Yön Radyo’da “Numarasız” isimli bir spor programı yapıyorum. Bize ayrılan bir saatlik zaman diliminde haftanın spor gündemini yorumlamaya çalışıyorum. Geçen haftanın konularından biri de WTA İstanbul finali ve sonrasındaki protestolardı. Bir de konuya ilişkin “Sizce sporseverler neden AKP’yi her fırsatta protesto ediyorlar” diye küçük bir anketimiz olmuştu. Sonuçları malum!
 
Öncelikle şunu söylemeliyim ki; bence turnuva, organizasyon bakımından mükemmele yakın bir işçiliğe sahipti. Aynı turnuvayı 2. kere düzenlemenin verdiği tecrübe, her haliyle kendisini belli etti.  Olumsuz yanı ise WTA İstanbul’un 2013 yılından sonra tekrarlanmayacak olması. Zira bu tip turnuvalara ev sahipliği yapmanın kesin kuralları var. Öncelikle belli bir ücret ödemek ve istekli olmak gerekiyor. Tabii; vizyon, organizasyon başarısı, uluslararası ilişkiler de diğer önemli kriterler. Türkiye’nin teniste son saydıklarımla ilişkili bir sıkıntısı yok. Hatta böyle turnuvalara ev sahibi olma isteği de var ama işin içine para girdiği için yeni bir adaylık başvurusu yapılmadı. Tahmin ediyorum bunun en önemli sebebi, ciddi katkı yapacak sponsor bulunamamasıdır. Bir diğer olumsuzluk da böyle fırsatların her istediğimizde değil, ancak mevcut şartları oluşturduktan en az 5 sene sonra yeniden doğabileceğidir.
 
Gelelim final gününe. Zaten ne olduysa o gün oldu. Dereceye giren oyuncuların ödüllendirileceği seremoni için isimler anons edildiğinde film koptu! Önce Kadir Topbaş, ardından da Fatma Şahin ve Binali Yıldırım, salonu dolduran 16 bin civarı tenis severin protestoları altında kürsüye çıktılar. Fatma Şahin’in sitemkâr konuşması, insanların daha da çok tepki vermesine yol açtı. Binali Yıldırım ise kürsüyü terk edip gitti…
 
İstanbul’u temsil ettiği için Kadir Topbaş’ı bir yana bırakalım ama diğer isimlere dikkat edin lütfen: Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin! Öyle bir acayiplik var ki; hükümet kimi protesto ettireceğinin bile farkında değil. Spora dair bir bakanlığın olduğu ülkede, uluslararası bir tenis finalinin ardından Ulaştırma Bakanı ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı protesto ediliyor!
 
Geçen hafta bu olayları konuşmak adına Türkiye Tenis Federasyonu’nun o günkü başkanı olan Ayda Uluç hanımefendiye ulaşabilmek için çok uğraştım. Ancak TTF, herhangi bir görüşme talebini direkt kabul etmiyor. Bu iş için bir medya-iletişim firmasıyla anlaşmışlar. Ben de o kanalları aradım ve Ayda Uluç’u stüdyoda konuk etmek istediğimi söyledim. İlgili kişi, bir saat sonra beni arayarak bunun mümkün olamayacağını bildirdi. Bunun üzerine en azından telefonla katılmasını istediğimde “programı uygun değil” cevabı aldım. İşin peşini bırakmak istemediğimden “federasyonun başka bir yöneticisi de (basın sözcüsü, temsilcisi)olsa kabulümdür” dedim ama “tüm yetkililer toplantı halinde” olduğundan bu isteğim de gerçekleşmedi!
 
Elbette Numarasız’ın bu kadar refüze edilmesinin bir sebebi olmalıydı. Ki; şimdi bunu daha iyi anlıyorum. Protestoların üzerinden daha 10 gün bile geçmeden yapılan Olağan (!) Genel Kurul’da başkanlık el değiştirdi. Peki, yeni başkan kim oldu? PTT Genel Müdür’ü Osman Tural!
 
Yeni başkanın tenis sevgisinden bir şüphem yok ama tenisle olan ilişkisi nedir derseniz eğer pek bir şey söyleyemeyeceğim. Hakkında tek bildiğimiz birkaç kez Wimbledon’ı yerinde izlediği ve yurt dışındaki bazı tenis kulüplerine üye olduğundan ibaret! (Eğer geçmişinde tenise dair başka bilgiler varsa onları da paylaşmaktan mutluluk duyarım)
 
Şunu da belirtelim: Osman Tural, atamayla başkan olmadı. Seçimle geldi. Hem de 189 delegenin oy kullandığı seçimde, geçerli 173 oyun 159’unu alarak seçildi. Görünüş olarak çok medeni bir seçim gibi. Ancak aklıma şu soru takılıyor. Bu memlekette tenisin içinden gelen bir kişi yok mudur da bir bürokrat “tek aday” olarak girdiği seçimi silip süpürüyor? Tenis federasyonu delegeleri bu durumu daha iyi biliyorlardır mutlaka! Ve en ilginci, eski başkan Ayda Uluç da aday olmadığı seçimde yeni yönetimin demirbaşı olarak yönetimde yer alıyor!
 
Bu durum bir kere daha şunu öğretti ki; AKP işini iyi yapıyor arkadaş! Kitlelere ulaşmanın en kısa yollarından biri olan sporu kimseye emanet etmeden kendi elleriyle yönetmeyi istiyor. Tabii kendi yöneticileri ve kendi amaçlarına göre. Biz ise ömrümüzü onların “nasıl yönettiklerini” tartışarak tüketiyoruz…
 
PTT, tenis, iktidar…
 
Sloganları da şu olur herhalde: PTT’nin olduğu yerde, her top adrese gider!