Son zamanların dış politika açısından en önemli iki olayı Ankara’daki üçlü Suriye zirvesi ve Priştine’den “paketlenip” getirilen “FETÖ üyeleri” oldu.

Kosova, bağımsızlığını ilk tanıyanların başında Türkiye’nin geldiği ve Türkiye’ye, sözcüğün iki anlamıyla da, duygusal açıdan en bağlı ülkelerden biri(ydi).

FETÖ’cü oldukları iddia edilen 6 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, bir MİT operasyonuyla oradan alınıp memlekete getirildi. Böyle bir olay, içeriğinden bağımsız olarak düşünüldüğünde, istihbarat teşkilatları açısından başarılı bir operasyon sayılabilir. Onların tarihi içinde bir yer alır ve ileride tarihleri yazılırken açık edilir.

Ancak, olayın hemen ardından önce ülkenin en tepedeki yetkilisi, Cumhurbaşkanı sıfatıyla “MİT Kosova’da 6 tane FETÖ’cüyü paketleyip getirdi” açıklamasında bulundu ve kendi ülkesinde kendisinden habersiz yapılan bir operasyona itiraz eden Kosova Başbakanı’nı da “Eyyy” diyerek azarladı.

Kosova’da hâlâ tartışılan olayın bir hukuki, bir de Kosovalıların egemenliği boyutu var. Bir “bağımsız devlet” olan ve bu konumu ilk kez Türkiye tarafından tanınan Kosova, kendi topraklarında başka güçlerin operasyon yaptığı, operasyon yapılanlar suçlu bile olsa onlar hakkında hukuku işletemeyen bir devlet/ülke konumuna düştü.

Yapılan işin hukuk boyutu operasyonu yapan Türkiye’yi de ilgilendiriyor. Her ne kadar güçlüler tarafından epeyce eğilip bükülse de, uluslararası hukuk her durumda herkesin referans verdiği ve uygun davranmak zorunda hissettiği bir şey.

O yüzden, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın geçen günkü basın toplantısında, bu konu sorulduğunda “FETÖ ile mücadelede hukuk dışı bir eylemin içerisinde olmadık” demek zorunluluğunu hissetti: “Son Kosova hadisesi de Kosova makamlarıyla görüşülmek suretiyle gerçekleştirilmiş bir eylemdir. Yaptığımız suçluların iadesi anlaşması çerçevesinde hayata geçirilen eylemlerdir. Dolayısıyla, o ülkeler için de bir güvenlik zaafının ortadan kaldırılmasıdır bu.

Tamam da, “paketleme” gibi bir fiil uluslararası hukukun hiçbir yerinde yok. “Suçluların iadesi çerçevesinde hayata geçirilen bir eylem”de o ülkenin yasal süreçleri takip edilir, “paketleme” değil!

Bunu eski bir Adalet Bakanı olan Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsünün de çok iyi bilmesi gerekir. Ancak, Bozdağ da paketçi! Canlı yayında “FETÖ ile mücadele konusunda kararlılık mesajı verirken”; şunları söyleyebildi: “MİT yurt dışında da operasyonel faaliyeti yürütebilir ve yürütüyor da. Bazı muhalifleri eğitti, hem Fırat Kalkanı hem Zeytin Dalı Harekâtı’nda ÖSO mücadele etti. Burada MİT’in bir başarısını görüyoruz. MİT, bugüne kadar 18 ülkeden 80 FETÖ’cüyü paketleyip Türkiye’ye getirdi.

Biz sadece Kosova’yı duyduğumuza göre diğerleri gizli tutulabilmiş demek ki!

Paketin ve paketlemenin iç politikada alıcısı var. O nedenle, “iç siyaset ustaları” bu türden kavramları rahatlıkla kullanıyorlar. Dış politikada yol açabileceği, açtığı sonuçları hiç düşünmeden.

Siz içeride Kosova’dan “paketleyerek” adam almakla “puan toplarken”, dışarıda Kosova sizden uzaklaşıyor! Kosova Başbakanı; “ABD ve AB’ye olayın bir hata olduğunu söyledim, anlayışlarına sığındım” diyor.

Dış politikanın uzmanları, “iç siyaset ustaları” tarafından “monşer” ilan edilip ötelendiğinden beri, dış politika asıl olarak iç tüketime dönük yapılıyor.

Son üçlü zirvenin canlı yayınlanan basın toplantısında da, ErdoğanYPG/PYD’ye hep olduğu gibi verdi veriştirdi. Sonrasında, sözcüsü Kalın da “ortak açıklamada PYD/YPG’ye açık atıf” olduğunu söyledi.

İçeriye söylenenler bunlar, ancak altına imza atılan ortak açıklamada söylenen; “terör örgütleri DAEŞ, Nusra Cephesi ve El Kaide veya DAEŞ’le bağlantılı tüm diğer bireyler, gruplar, teşebbüsler ve oluşumların ortadan kaldırılması için birlikte çalışmaya devam edileceği…” Hepsi bu! Ve buradan bir YPG iması çıkarmak imkânsız!

Dış politikaya damgayı “monşerler”i dışlamış, “paketleme” aşkıyla yanan “iç siyaset ustaları” vurdukça, dış politikada “paketlenme” olasılıkları doğuyor!