İktidar bloku ABD seçimlerinden sonra Atlantik ötesine sıcak mesajlar göndermek için birkaç gün bekledi. Ne de olsa Biden’ın Erdoğan’a bakışı belliydi; ağırdan almak iyi olabilirdi. Kim bilir yeni ABD başkanı koltuğuna yerleşince işler değişir, ilk adımı belki o atardı. Fakat çok geçmeden böyle olmayacağı netleşti. İktidar kanadından da ardı ardına ‘biz dostuz, beraber çalışabiliriz’ temalı güfteler bestelenmeye başladı. O esnada Saray’daki akıl hocaları Erdoğan’a muhtemelen ‘büyüklük sizde kalsın’ minvalinde tavsiyeler veriyordu. Bahçeli her ne kadar ABD karşıtıymış gibi açıklamalar yaptıysa da iktidar bloku kendine çoktan yeni bir strateji çizmişti. Batı ittifakına sadakat en yüksek perdeden dillendirilecek, iman tazelenecekti.

Biden’ın dünya liderleriyle yaptığı telefon trafiğinde sıra bir türlü Erdoğan’a gelmedi. Halbuki iktidar çevreleri Trump döneminde iki liderin ‘senli benli’ telefon diplomasisine çabucak alışıvermişti. Yeni başkan tez zamanda ikna edilmeli, gerekirse kapalı kapılar ardında tövbe edilmeliydi. AB’ye “biz üyelikten vazgeçmedik” sinyali vermek de kapitalist dünyayla ilişkileri düzeltmek için gerekliydi.

İçeride ve dışarıda bu denli köşeye sıkışmış bir iktidarın AB makyajı ve ABD ipi olmadan içine düştüğü kuyudan çıkmasının imkânsız olduğunu en iyi Saray’dakiler biliyor. Bu nedenle insan hakları eylem planı ve kaçıncısı olduğu çoktan unutulan ekonomik reform paketini önce ABD’ye sonra AB’ye kargolamak üzere hazırladılar. Dış politikada da Mısır’dan Libya’ya ve S-400’lere uzanan “NATO ruhuna uygun şıklıklar” peşindeler. Rabia nostaljik bir işarete, S-400’ler Türkiye tarihinin en masraflı ve işlevsiz ödününe dönüşmek üzere…

***

Maksat dışarıya şirin görünmek olunca sıva yenileniyor ama evin içindeki viranelik sürüyor. Nitekim muhalif Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları, insan hakları eylem paketine fiilen dahi değil. Onlar gece yarısı gözaltına alınmaya, mahkeme koridorlarında beklemeye, en hafifinden ev hapsine mahkûm olmaya devam ediyorlar. İktidar bloku biliyor ki, Türkiye ABD’nin/Batı’nın eskisi gibi ‘sadık’ bir müttefiki olursa Biden’ın da Demokrat senatörlerin de memleketteki insan hakları ihlallerine zerre kadar ilgisi kalmaz. AB’den çıkan çatlak sesler de çeşitli pazarlıklar sayesinde, tıpkı daha önce olduğu gibi, kolaylıkla bertaraf edilir.

İnsan haklarında durum böyle de ekonomide farklı mı? Pakete dair iktidar medyasının mutat sevinç çığlıklarının seçmen kitlesinde pek bir alıcısı kalmadı.
Müjde denilerek açıklanan paketlerde konulan hedeflerin hiçbir zaman tutturulmadığını ekonomi bürokrasisi de piyasa aktörleri de gayet iyi biliyor. Pakette yer alan kerameti kendinden menkul yeni mevzuat, kurullar, komisyonların hangi derde çare olacağı ise meçhul. İşsizin, yoksulun, emekçinin, ‘açım’ diyenin sesini duymamak/duyurmamak için mehterin sesini sonuna kadar açan bir iktidarın ekonomik reform paketinde fakirleşen halka dair somut bir maddenin yer almamasında da şaşırılacak bir şey yok. İktidarın tek umudu son paketin uluslararası sermayede ve yerli patronlarda bir nebze ‘heyecan’ uyandırması, bu heyecanın siyasi desteğe katkı sunacak somut adımlara dönüşmesi. Sermaye çevreleri ise bu reform paketlerine bir ayağı çukurda olan iktidardan ne koparsak kârdır diye bakıyor.

Saray’ın janjanlı paketleri, iktidar bloku içindeki mevzi savaşlarını örtse Erdoğan da Bahçeli de derin bir oh çekecek. Ancak o mevzi savaşlarının sonunun gelme ihtimali neredeyse sıfır. Erdoğan savaşı durdurmak için değil ama ateşkes için yakında bir hamle yapacak. Geçen yıldan bu yana konuşulan bazı bakanlıkların bölünmesi, kabinede yeni isimlerin göreve gelmesi bu hamlenin bir parçası. Kabineye yeni gireceklerin partili kimliği önde isimler olması da olasılıklar dâhilinde.

***

Yeni anayasa vaadi için söylediğimizi tekrar etmekte yarar; bu iktidar ne adalet alanında ne de ekonomide halkın beklentilerini karşılayabilecek bir reform yapabilir. Bu ucube sistemi değiştirmeden atılacak her adım derinleşen yaraya pansuman yapmaktan ibaret. En genel haliyle muhalefet de bu gerçeği haykırmaktan kaçınmıyor. Fakat sistem değişikliğine ilişkin tüm harekât planını seçim sonrasına ayarlamış vaziyette. Halbuki sandık halkın önüne gelene kadar yapılacak daha çok iş var. Bunların başında da daha örgütlü bir toplum inşa etmek geliyor.

Başımıza damat kadar taş düşecekse düşsün, 5’li çete gocunacaksa gocunsun, Ayasofya’nın baş imamı kızacaksa kızsın, pandemiye dair tüm tahminlerde yanılan Sağlık Bakanı, eğitim-öğretim hakkına sahip çıkamayan Milli Eğitim Bakanı kırılacaksa kırılsın bu halk oligarşik-gerici-piyasacı yönetim tarzından çok daha iyisine layık. Bunu güç sarhoşu olanlar da idrak etmek zorunda kalacak.