Sultan Palamut! Böyle bir şahsın yaşayıp yaşamadığına dair çeşitli söylence bulunmakta...

Sultan Palamut! Böyle bir şahsın yaşayıp yaşamadığına dair çeşitli söylence bulunmakta. Edebiyat dünyamızda da kendine yer bulan bir olgu Sultan Palamut. Halk arasında daha çok anımsanması zor, geçmiş günler için kullanıla gelen bir deyim olarak yerini almış.

Yazılı tarihte böyle bir kişilik olmamasına rağmen yaşanmış tarihte ve günümüzde varlığından sıkça söz edilir.

Palamutgillerden, Sultan Palamut öyle bildiğiniz, yüzgeçli, kuyruklu cinsten değildir. Balık beyinli de değildir, kafası şeytanlığa iyi çalışır. Balık hafızalı desek o da değildir, zira işine geldiği mi hiç unutmaz, kinci ve intikamcıdır. Okyanus aşırı sular ötesinde döllenip, coğrafyamızda yumurtalarını bırakır. Yırtıcıdır, “büyük balık küçük balığı yer” lafı tam ona göredir.

Kapitalizm reklamı, yaşamını idame etmenin olmazsa olmazlarından biri olarak kabul eder ve “reklamın iyisi, kötüsü olmaz “ der. Biz de Palamutgillerin daha fazla reklamını yapmadan ve de lafı uzatmadan konuya girelim.

Van ve civarında yıkıma neden olan deprem sonrası her zamanki gibi, devletin büyüklüğü, yara sarmak vb hamaset söylemleri yine manşetlerde. Bu söylemlerden biri var ki değinmemek elde değil. Palamutgillerden Vanlı Palamut bakın ne demiş;” Türkiye seferber olmuş durumda. Türkiye'nin her tarafından buraya yardım göndermek isteyenler var. Türkiye'yi fitneyle fesatla birbirine düşürmeye çalışanlar, bu durumdan bir mesaj almalılar. Elbette kardeşlik böyle günlerde belli oluyor.”

İşe bakın ki aynı günlerde, eğitimden sorumlu Palamut , yurdun dört bir tarafında lise öğrencilerinin “kin, intikam, kan” sözcükleriyle sokaklara dökülmelerine en azından göz yummakta. Sultan Palamut’un deyimiyle “ kardeşliğinizi sevsinler! ”..

Bu Palamutgillerin ağabeyleri Sultan Torik, bir zamanlar ülke deprem gerçeğine vurgu yaparken;” altımız cıvık” deyivermişti. Altımız cıvık amma bu ülke halkları cıvık zeminden çok ne çekiyorsa bu cıvık kafalardan çekmekte aslında. Zira Sultan Torik yönetici olduğu yıllarda, Hınıs depreminde depremzedelere evleri 20 yıl sonra ( çoğu bu dünyadan göçtüğü için bunu da görememişti zaten) teslim edilirken Dinar depreminde depremzedelere evleri, özel talimatla, 1 yılda teslim edilmişti. Bu da Palamutgillere özgü kardeşlik anlayışı işte..

Bakalım bu kardeşlik anlayışı, Sultan Palamut’u geçtiğimiz yıllarda Van’da protesto eden Van’lılara nasıl yansıyacak. Biliyoruz ki bu gibi durumlarda ilk yapılan yöre halkını eşkıya ilan etmektir.

Deprem sonrası, ölümler ve sakatlıkların yarattığı travma öyle kolay kolay atlatılamamaktadır. Bir de buna evsiz-barksız kalmanın yarattığı travma eklenecektir. Kentlerin dışında, kırsalda zaten uygulanmayan Zorunlu Deprem Sigortası- DASK burada da Palamutgillerin bahanesi olacaktır. Büyük bir ihtimal “ sigorta yaptırsalardı, yapacağımız bir şey yok ” denecek ve depremzedeler kış boyunca çadırlarda yaşamaya mahkum edilecektir. Böylece ‘eşkiyanın’ burnu sürtülmüş olacaktır aynı zamanda. Çok mu art niyetliyiz? Elbette ki hayır. Zira tespitimiz, tamamen Palamutgillerin kardeşlik anlayışına dayanmaktadır.

En son Deniz Feneri Davası’nın geldiği noktada da bize gösteriyor ki kardeşlik sadece Palamutgillerin kendi arasında geçerlidir. Bunu bizatihi son davada Sultan Palamut’un Kadıları kanıtlamadı mı?

Şu fıkrada sözü edilen “taşların bağlanıp, köpeklerin salıverildiği” ülke hangi ülkeydi?

Çok mu uzağındayız o ülkenin?

Ya biz hangi ülkedeyiz; kardeşlik ülkesinde mi, eşkıyanın ülkesinde mi?

Not: Van ve yöresinde hayatını kaybeden kardeşlerimin, yakınlarına başsağlığı diliyor, yaralıların ise bir an önce sağlıklarına kavuşmalarını umuyorum..