Milyonlarca kişinin öldüğü bir salgında aynı nakaratı tekrarlamaktan mevcut akıl yürütme kapasiteleri iyice sıkıntıya giren ve giderek militanlaşan bir alt grup var. Tepkileri olağan aşı çekincesi olanlardan bambaşka.

Pandemi bitti mi?
Fotoğraf: AA

Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol

Geçen hafta, ABD Başkanı Biden “Pandemi bitti” dedi. Bu bir anlamda, kamuya, pandemi ile ilişkili olan ve parasız sunulan hizmetlerin de sonuna gelindiğinin ilanı oldu. Tahminimce son olarak “ikili aşı; varyant aşı” temininden sonra aşı, ilaç ve testler piyasada ticari ürün olarak bulunacak.

“Baksanıza herkesin keyfi yerinde, hiç kimse de maske takmıyor artık” diye sürdürdü sözlerini. Öyle gerçekten. En son iki gün önce bindiğim uçakta maskesi olan yalnızca bendim ve yanımda, hasta görünen bir beyefendi maskesiz öksüre hapşıra oturuyordu. İnerken, aksi bir cevabı göze alıp, “sizin maske takıyor olmanız gerekirdi, hepimizi tehlikeye attınız” dedim. Neyse ki mahcup bir şekilde başını eğip gözlerini kaçırdı. Kuşkusuz militan bir aşı karşıtı olup yüzüme de tükürebilirdi. Milyonlarca kişinin öldüğü bir salgında aynı nakaratı tekrarlamaktan mevcut akıl yürütme kapasiteleri iyice sıkıntıya giren ve giderek militanlaşan bir alt grup var ki onların tepkileri olağan olan aşı tereddüdü ya da aşı çekincesi olanlardan bambaşka.

Virüsle karşılaşma ve olgunlaşma

Son varyant olan ve “nezle gibi” diye hafife alınan omikron ile keskin ve görece önceki dalgalardan daha kısa süren bir dalgadan sonra, ağustos ortalarından itibaren önce “artış eğilimi” yavaşlamaya sonra genel olarak hastane yükünde azalma gözlenmeye başlamıştı. Pandeminin bir evresi daha, kısmen aşı kısmen de aşı üzerine geçirilen enfeksiyon gibi bağışıklığımıza yansıyan nedenlerden, bir süreliğine ara veriyordu. Farklı ve yeni bir varyant ya da eski ve benzer bir varyant ile mevsimsel olarak bulaşmanın artacağı, sonbaharın kışa kavuştuğu soğuklarda, küçük ya da büyük, şiddetli veya son dalgaya benzer şiddette bir dalga ile daha karşılaşacağımız açıkça ortada. Ancak her yeni varyant çok daha bulaşıcı olduğu için daha kısa sürede tur yapıyor. Çalışan, sokağa çıkan, okula giden çocukları olan herkes virüs ile karşılaşıyor ve bağışıklıklarımız böylece olgunlaşıyor. Özellikle aşısı olmayan kişilerde virüs ile karşılaşmalar, adeta “Rus ruleti” oynamak gibi, kısa ya da uzun dönemde olumsuz sonuçlara, hasarlara evrilebiliyor. Uzamış/Uzun süreli COVID, merkezi sinir sistemi, kalp-damar sistemi etkilenmeleri gibi yaşam kalitesini azaltan, sağlık yükünü artıran sonuçları olabiliyor. Ama aynı zamanda, eskiden yarım yamalak, eksik saydıkları sayıları da artık saymayan ülkelerde insanlar iş, aş ve yalın bir sağ kalma peşinde koşuşturmakta olduğundan bu hasarların sistemde yansıması da yok.

Pandeminin sonu görüş alanımızda

Aynı hafta DSÖ Başkanı Tedros; “pandeminin sonuna gelmedik henüz ama ilk kez pandeminin sonu görüş alanımızda “ diye bir demeç verip sözlerini “artık sonunun nasıl getirileceğini görüyoruz” diye sürdürdü ve pandeminin sonunun nasıl getirileceğiyle ilişkili hükümetlerin yapması gerekenleri madde madde anlattı. Basın ve bazı bilim insanları bu demecin “pandemi bitişe yakın “ bölümünü seçerek, “DSÖ de pandemiyi bitirdi” diye manşetlere ekranlara taşıdılar. Şu bir gerçeklik; pandeminin sonunun ilanı için “sıfır” vaka diye bir zaman kesiti hiç olmayacak. Vakaları zaten saymıyoruz artık, başka mevsimsel solunum yolu virüsleri de yeniden sahnede olduğu için hastaları da tam sayamıyoruz ,dolayısıyla Covid-19’un ölüm yükünü de tam bilemiyoruz.

Son dalga ile son bir yılda en az 1 milyon ölüm oldu. Ancak fazladan ölümler üzerinden yapılan iyi modelleme çalışmaları ile dünyada belirli olarak kabul edilen 6 milyon ölümü en az 3,5 ile çarpmak gerektiği anlaşılıyor. Saymazken bile hâlâ günlük 400-500 bin civarında vaka, 1500 civarında ölüm varken pandeminin bir geçiş döneminde olup olmadığını söylemek de güç. Grip gibi, mevsimsel salgının, kış mevsiminin sonunda vakaların çok azalarak biteceği öngörüsünde de bulunabilmek mümkün değil. Dolayısıyla yalnızca pandeminin bitmediğini değil henüz hafiflemediğini de söylemiş oluyorum. Sürmekte olan pandeminin günlük yaşamlarımızdaki etkisi kuşkusuz hafifledi ama hâlâ hissediliyor.

Örneğin sürekli hasta bakan ve hastane ortamında bulunan ben, tüm aşılarımı yaptırmış olmama rağmen, günlük yaşamımın en az üçte birini hâlâ maske ile geçiriyorum. Ama ağır hastalık ve ölümle ilişkili kaygılarım, rasyonel sebeplerden çok azaldı. Günlük etkinliklerimi maskesiz, maskeli ve yüksek koruyuculu maske ile olmak üzere gerçekleştirebiliyorum. Pandemi normali olarak içselleştirdiğim bir yeni normal ile her şeyi yapabildiğim için de “pandemik kahır” basıncından muafım artık. Bir yandan da bunu yazarken “aşı karşıtlığı“ başlıklı militanlaşmış gruplarca içine çekildiğim karanlık aklıma düşüyor ve aşı karşıtlığının da virüs gibi yeni ve daha tehditkâr “varyantlar” a evrileceğini öngörerek ürperiyorum.

Yapılan modelleme çalışmaları, ABD’de “ yanlış/yalan bilgi” yayılımının, yapılmış olsa ölümlerin yarısını daha önleyecek olan aşılamalar üzerinde çok etkili olduğunu gösteriyor. Pandemi sürüyor, dünyada ve ekonomisi güçlü ülkeler arasında hâlâ birinci sıradaki ölüm nedeni. Aşılama, hatırlatıcı dozlar ile takviye edilmez ise yaklaşık 2 yıl önce başlanılmış olan aşı ya da geçirilmiş enfeksiyona bağlı bağışıklıkta zamana bağlı aşınma ve farklı varyantların bileşimi sonucunda bir süre daha yeni dalgalarla karşılaşacağız.

"Pandemi bitti" ilanlarının en önemli sakıncası, bilim karşıtlarının yeni varyantlarının iyiden iyiye artan gürültüsüyle birlikte, bireysel ve toplumsal korunma için önemli olan hatırlatıcı dozların da kabulünü güçleştirecek olması. Bu arada okulların açılmasıyla, okul çocuklarını aşılamış olan İngiltere, Almanya gibi ülkelerde dahi vaka ve hastaneye yatışlarda artış eğilimi başladı. Enerji, gıda krizi, yoksulluk, grip, COVID19 ile gelmekte olan kış iyiden iyiye kışlayacak.