Pandemi Gerçeği

Dr. Cafer ŞAHİN*

İnsanlık değişik tarihlerde halen yaşamış olduğumuz Covit-19 pandemisine benzer durumlarla karşılaşmış; yüzlerce, binlerce, milyonlarca insan yaşamını yitirmiştir.1918-1919 Birinci paylaşım savaşı yıllarına denk düşen İspanyol gribinde 40-50 milyon ölüm, 1957-1958 yıllarında Asya Gribinden 1 milyon 100 bin ölüm ve 1981’de başlayan halen devam etmekte olan HIV/AIDS hastalığından 25-30 milyon ölüm gerçekleşmiştir.Çin’in Wuhan kentinde 1 Aralık 2019 tarihinde başlayan ve devam eden Covit-19 pandemisinde ise Dünyada 160 milyonun üzerinde insan hastalığa yakalanmış, 3 milyon 300 bin üzerinde can yaşama veda etmiştir.

Ülkemizde 10 -11 Mart 2020’de tamda Dünya Sağlık Örgütü tarafından küresel salgın ilan edildiği gün Sağlık Bakanlığı ilk vakayı ilan etti; dört gün sonra ilk ölümün gerçekleştiği, 1Nisan itibarıyla tüm bölgelere yayıldığı duyuruldu. 10 Mayıs 2021 güncel açıklanan tabloda 5 milyon 44 bin 936 enfekte hasta olduğu, 43 bin 311 ölüm gerçekleştiği görülmekte olup bu durumun gerçekliği üzerinde şüphelerimizin olduğunu belirtmek isterim, hasta sayıları ve ölüm oranlarının diğer ülkelerle karşılaştırılmasında bu şüphemizde haklı olduğumuzu söyleyebilirim:

-Dünya genelinde enfekte olan hastaların yaklaşık % 2’sinin ölümle sonuçlandığı,

-Fransa’da enfekte olan hastaların yaklaşık % 1.8

-İngiltere’de enfekte olan hastaların yaklaşık % 2.8

-Almanya’da enfekte olan hastaların yaklaşık % 2.4

-Türkiye’de enfekte olan hastaların yaklaşık % 0.8’inin ölümle sonuçlandığı görülmektedir; bu duruma bilim insanlarımız tarafından zaman zaman işaret edilerek kaybettiğimiz insanlarımızın gerçekte üç katı olduğu vurgulanmaktadır.Kısıtlı olanaklarla Büyük Şehirlerin ölüm kayıtlarının incelenmesi, açıklanması ve pandemi öncesi verilerle karşılaştırılması da Sağlık Bakanlığının açıkladığı Turkuaz Tabloda açıklanan bilgiler hakkındaki şüphelerin haklı olduğuna işaret etmektedir.

2020 Mayıs ayı içerisinde yöneticiler tarafından sık sık normalleşme dile getirilmeye başlandı; Haziran ayında başlanan açılım süreci vaka ve ölümlerde ki artışı beraberinde getirdi. İstanbul başta olmak üzere büyük şehirlerden başlayan insan hareketliliği yayılımın hızını sahil kesimleriyle beraber tüm ülkeye yaydı.Bu gün geldiğimiz noktada nüfusumuza oranla vaka ve ölüm oranı bakımından Dünya sıralamasında ilk sıralarda olmanın ezikliğini ve acısını yaşıyoruz.

Ülkemizde 29 Nisan 2021’de ‘’Tam Kapanma’’ olarak adlandırılan 17 günlük süreç başlarken, uygulamalar ‘’biz bu filmi daha önce görmüştük’’ dedirtti; davul-zurna çalarcasına iki, üç gün öncesinden ilan edilen kararla İstanbul gibi büyük şehirlerden Muğla başta olmak üzere sahil kesimlerine insan hareketliliğini arttırmış durumda. Mevcut yönetim 1 Mayıs öncesi almış olduğu bu kararla %80 ‘i çalışan işçilerimizin, emekçilerimizin bayramını erken kutlama yolunu seçmiştir; Covit-19’u bayram hediyesi olarak işçilerin, emekçilerin ve sağlık çalışanlarının hastalığı olarak ilan etmiştir.

Aynı durumun bütün illerde düşük oranda da olsa benzer hareketliliğe neden olduğu söylenebilir; çalışmayan insanlarımız açısından uzun süren bir tatil algısı yaratılmış, çalışanlar hastalık bulaş riskiyle, ölümle baş başa bırakılmıştır. Açıklanan rakamlarla her gün 200-400 arası canımızı toprağa vermekteyiz.

Bodrum başta olmak üzere Marmaris, Fethiye ve Datça ilçelerimizde belirgin insan yoğunluğunda artış olmuştur; 600 binin üzerinde vatandaşımızın bu bölgelere geldiğini biliyoruz. Zaten Haziran açılımının bu yerleşim birimlerinde kalıcı bir nüfus artışına yol açtığı yerel yöneticilerimiz, Belediye Başkanlarımız tarafından sürekli vurgulanmaktaydı. Endişemiz, korkumuz; insan hareketliliğindeki bu artış virüs yayılımını da arttıracaktır. Lebaleb AKP kongrelerinin bütün bölgelerimizdeki vaka ve ölüm oranlarını nasıl arttırdığını, gün gün haritalarda illerimizi hızla çok tehlikeli olarak nasıl kızarttığını gördük.

Muğla olarak mevcut yatak kapasitemiz yaklaşık 2300, yoğun bakım yatak sayımız sürekli değişmekle beraber 280 civarındadır;yataklı sağlık kurumları pandemi ile mücadelenin son noktalarıdır; doluluk oranlarındaki her artış bu savaşı kaybediyor olduğumuzu gösterir. Hastanelerimizde ve yoğun bakımlarımızda ki son durum hiç de iç açıcı değildir; zaman zaman sabit seyir, düşme eğilimi yüreğimize su serpmekte iken bilim, akıl ve mantıktan uzak keyfi kararların uygulanmaya konulması karamsarlığımızı arttırmaktadır.

Milas Devlet Hastanesinde, Fethiye Devlet Hastanesinde, Marmaris Devlet Hastanesi,Sıtkı Koçman Eğitim Hastanesi, Menteşe Devlet Hastanesi, Ortaca ve Dalaman devlet hastanesi başta olmak üzere hastanelerimizde, Aile Sağlığı, Toplum Sağlığı merkezlerimizde, Ortak Sağlık Güvenlik Birimlerinde hekimler başta olmak üzere sağlık çalışanlarının sorunları çığ gibi büyümektedir; artık bir patlama noktasına gelinmiştir, intihar eğilimleri geldiğimiz noktayı göstermesi bakımından dikkatle üzerinde durulması gereken önemdedir.

Tüm ülke genelinde olduğu gibi Muğla’da da sağlık çalışanları tükenme noktasındadır; mevcut yönetim pandeminin başlangıç dönemlerinde bizleri alkışlatmış, ‘’hakkınızı her ne yapsak ödeyemeyiz’’ diyerek gerçek niyetini, hiçbir hakkımızı ödemeyeceğini baştan ilan etmiştir; covit-19’un meslek hastalığı kabul edilmesi talebimize kulaklarını tıkamış, düşük sabit maaşlarla çalışanları geçim sıkıntısına sokmuştur. Doğal çalışan ve insan hakkı olan emeklilik, izin, tayin ve istifalar yasaklanmış; sağlık çalışanları başhekimlerin ve idarecilerin mobingine maruz bırakılmıştır. Canla başla Pandemiyle mücadele eden sağlık çalışanları bütün olumsuzlukların sorumlusu algısı ile sözel ve fiziksel şiddete maruz bırakılmış; Bilim insanları, Tabip odaları ve Türk Tabipleri Birliği başta olmak üzere sağlık örgütleri hedef gösterilmiştir.

Gelinen noktada Covit-19 Pandemisinde alınan, alınacak olan önlemlerin asıl amacı hastalık bulaş zincirinin kırılmasıdır, bu konuda elimizde uygun ülke örnekleri mevcuttur; Çin, Güney Kore, İngiltere gibi olumlu, Hindistan, Brezilya gibi olumsuz verilere sahip ülkeler incelenmelidir.

‘’Tam Kapanma’’ adı altında pandemiyle mücadele ediyor algısı yaratan, sorumluluğu üzerinden atan bir yönetimle baş başayız; önlenebilir bir hastalıktan canlarımızın kaybolması devam etmekte olup sürecin çok daha uzun olacağını ön görmek zor değildir.

-Toplum bağışıklığı sağlanana kadar hızlı ve güvenilir aşılarla aşılama çok önem arz etmektedir; Sağlık Bakanı Koca günde 1.5 milyon insanımızı hatta daha fazlasını aşılayabileceğimizi söylemiştir, bunun tam da uygulanması zamanıdır.3,5 Ayda hedef nüfusun % 15’inin aşılandığı gerçeği önümüzdedir. Yaygın ve insanların kolay ulaşabilecekleri aşı merkezleri oluşturulmalı 2. Basamak sağlık hizmeti sunumu veren Hastaneler bulaş merkezi haline getirilmemeli rutin sağlık hizmetlerinin önündeki engeller kaldırılmalıdır. Yeterli sayıda ve güvenirliği yüksek aşılarla süreç hızlandırılmalıdır. Aşının patentinin olamayacağı haklı talebini tüm insanlık çığlığa dönüştürmeli, kurtuluşun tek başına olamayacağı gerçekliği etrafında birleşilmelidir.

-Ekonomik ve sosyal destek olmaksızın tam kapanıyormuş gibi yapmakla salgınla mücadele edilemeyeceğini bu toplum deneyimlemiştir; çarklar dönerken, toplu çalışma alanları açıkken, toplu taşımalarla insanlar işyerlerine taşınırken,sadece çalışanların % 17’sinin işyerlerine gidemediği bir kapanma olsa olsa deve kuşu misali ‘’kapanamama’’ durumudur. Dünyada ülke örnekleri gıda gibi temel gereksinimlerin karşılandığı, güvenlik ve sağlık hizmetleri dışında bir kapanmanın etkili olabileceğini göstermektedir; İngiltere’de ölümsüz vaka tablosuyla karşılaşılması güncel örneklerdendir.

-Ülkemiz genelinde yaygın PCR test merkezleri oluşturulmalı, seyyar ekiplerle topluluklar taranmalı; tespit edilen vakalar izole edilerek, temaslılara bulaşı önleyecek şekilde ve sürede karantina uygulanmalıdır. Filyasyon çalışmaları uygun ekiplerle amacına uygun yürütülmeli; hastaların tedavileriprofesyonelekiplerle, etkinliği kanıtlanmış tedavi protokolleri gözetilerek sağlık birimlerinde yapılmalıdır. İnsanları evlerinde kendilerine verilen etkinliği tartışmalı ilaçlarla tedaviye zorlamak, kendi kaderlerine terk etmek hiçbir sosyal devletin yapacağı bir uygulama değildir; uzaktan yakından bilimsellikle de açıklanamaz.

Pandemimücadelesi tek başına devletlerin, ne kadar zeki ve akıllı olurlarsa olsunlar başkanların, başbakanların, hükümetlerin, sağlık yöneticilerinin, bilim insanlarının, yerel yöneticilerin, sağlık -meslek örgütlerinin, emekçilerin ve insanların yapamayacağı zorlu bir iştir.Pandemiyle mücadele bilimsel yöntemlerle, özellikle epidemiyoloji biliminin öncülüğünde, toplum sağlığı yaklaşımı ile tüm kişi ve kesimlerin desteği, katkılarıyla başarıya ulaşılabilir. Hiçbir kaygı insan sağlığından daha önemli değildir; kaybettiğimiz her can bir dünyanın yıkılmasıdır.

Önlenebilir bir hastalıktan insanlarımızın ölmediği, kaybettiğimiz canlarımızın ölümüne neden olanlardan hesap sorabileceğimiz günlerin yakın olması dileğiyle; Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiç Birimiz…


* Muğla Tabip Odası Yönetim Kurulu Başkanı