İktidarın bugüne kadar izlediği algı yönetiminden vazgeçmesi, olup biteni şeffaf bir biçimde açıklaması, yaşananlardan ders çıkardığını ve bilim insanlarının önerdiği önlemleri uygulamaya başladığını göstermesi pandemiye karşı etkin ve sonuç alıcı mücadelenin en önemli şartı haline gelmiştir.

Pandemi tam gaz, tedbirler kısmi!

GÜLGÜN KIRAN

Bir yılı aşkın süredir Türkiye’de uygulanan pandemi önlemleri ile gelinen nokta artık resmi sayılarla da manipüle edilemeyecek şekilde ortada olup, salgının en ağır dönemini yaşıyoruz. Yeni vaka sayılarında her gün ayrı bir dünya rekoru haberi geliyor. Nüfusu 1,3 milyar olan Hindistan’da günlük vaka sayısı 185 bin iken 84 milyon nüfusa sahip Türkiye’de 60 bini çoktan aştı ve dünya genelinde en baş sıraya yerleşmiş durumdayız!

Mart sonunda vaka sayıları 30 binlere ulaştığında ve uzmanlarca geçtiğimiz Kasım ayından daha sert bir artışın olacağı, tam kapanmanın şart olduğu ısrarla ifade edildiğinde, Cumhurbaşkanı tarafından tedbirlerin ramazanda artırılacağı açıklanmıştı. 13 Nisan akşamı, kastedilen tedbirler açıklandığında turkuaz tablodaki resmi vaka sayıları geçen iki hafta içinde iki katına çıkarak 60 bine ulaşmıştı. İçinden geçtiğimiz süreçte bir günün bile pek çok insanın hayatının kurtarıldığı ya da feda edildiği günler olduğu düşünülürse, bu sürede neyin beklendiği, süre sonunda alınan kısmi kapanma tedbirlerinin ne işe yarayacağı tartışılır.

‘RAMAZAN TEDBİRLERİ’

14 Nisan’dan itibaren yürürlüğe giren bu kısmi kapanma tedbirleri aslında bugüne kadar uygulanan tedbirlere toplum sağlığı açısından katkı sunacak radikal önlemlerden oldukça uzakta olup iktidarın pandeminin başından beri uyguladığı algı yönetiminde yeni bir sayfa olarak görülebilir. İlla isim vermek gerekiyorsa da “Ramazan tedbirleri” denilebilir.

Bu tedbirler kapsamında 14 Nisan tarihine kadar uygulanmakta olan tedbirlere ek olarak hafta içi sokağa çıkma yasağı 19.00–05.00 saatleri arasına çekilmiş, şehirlerarası ulaşıma kısıtlamanın yanı sıra şehir içi toplu taşıma yüzde 50 kapasite sınırlaması getirilmiş, kamuda esnek çalışmaya dönülmüş, yüz yüze eğitime yeniden ara verilmiştir. Bu önlemlerin vaka sayılarında bir miktar düşüş sağlasa da pandeminin kontrolünü sağlayamayacağı ortadadır.

Özel araçla seyahat kısıtlı iken daha riskli olan toplutaşıma araçları ile seyahate izin verilmesi, kamu kurumları dışındaki işyerlerinin hafta içi 07.00–18.00 saatleri arası açık olması ve çalışanların büyük kısmının pandemi önlemlerine uymayan iş yerlerine toplutaşımayla giderek, kapalı ortamlarda uzun süre mesai yapması, büyük çoğunluğu aşılanmış ve uzun süredir zaten aktif yaşamdan uzaklaştırılmış 65 ve üzeri yaş grubunun tekrar eve kapatılması, öğrencilerin okul içi bulaştan daha çok ev içi bulaşa maruz kaldıkları ve aile bireyleri çalışma yaşamına devam ettiği halde okullarda yüz yüze eğitime ara verilmesi alınan kararların bilimsel verilere dayalı kararlar olması konusunda tereddütlere neden olmaktadır.

ÇARKLAR DÖNÜYOR, HALK ÖLÜYOR!

Keza Cumhurbaşkanı’nın kısmi kapanma tedbirlerinin ardından aynı konuşmasında “İhracatımız rekorlar kırarak artarken fabrikalarımız mal yetiştirmek için gece gündüz çalışıyor” açıklaması vaka sayılarında kırılan rekorların nedenselliğinin ve kararların temelinde yatan niyetin de dışavurumu gibidir. Pandeminin başından bu yana kısıtlama kararlarından muaf tutulduğu için virüs kapan ve hastalanan, aile içi bulaştırma oranı yüksek olan işçiler, vaka ve ölüm oranlarının sürekli arttığı koşullarda yine işe giderken, çalışırken ve işten dönerken virüsle ve ölümle burun buruna olmaya devam edecekler.

Aynı filmi tekrar izlemek zorunda bırakıldığımız bu kısır döngü sonrasında ekonomi düzelmeyeceği gibi pandemi de kontrol altına alınamayacaktır. Bilimin öngördüğü koşullar sağlanmadan ve pandemi parametreleri istenilen düzeye gelmeden kontrolsüz normalleşme başlatılması, esnafın ve çalışanın geçim kaygısı ile maskelenmiş siyasi erk kaygısı ile toplu etkinliklerde sınır tanınmaması, tüm bunlar sonrasında yaşanan vaka patlamaları ile sağlık sisteminin yükünün artması adeta pandeminin ritmine dönüşmüş durumda. Pandemide henüz 3. ay biterken 1 Haziran 2020 tarihinde başlatılan ilk kontrolsüz normalleşmenin sonuçlarını, vatandaşa ve sağlık sistemine çıkan faturayı iyi bilen yönetenler, bugün gelinen durumu da öngörüyor olmalılardı. Ancak pandeminin başından itibaren sergiledikleri bilgi saklama, şeffaf olmayan bilgilendirme ile algı yönetimini tercih eden siyasi irade bilimsellik yerine ekonomiyi değer alarak salgını yönetememeye devam etmiş ve nihayetinde sorumluluğu 84 milyonun omuzlarına yüklemiştir.

84 milyon ise iktidarın virüse karşı mücadele adı altında aldığı önlemlerin etkisiz olması ve dahası bu önlemlerin bizzat yine iktidar tarafından kongreler, cenazeler, açılışılar gibi etkinliklerle açıkça ve ağır biçimde ihlal edilmesi karşısında sosyal davranış modellerini değiştirme yoluna gitmiştir. Önlemlere uyma konusunda duyarsızlaşma, bir yıl önce gösterilen özenden vazgeçme, yeni normal tarzı benimsemekte isteksizlik, siyasi otoriteye güven duygusunda aşınma yaşamaya başlamıştır.

Bu nedenle; iktidarın bugüne kadar izlediği algı yönetiminden vazgeçmesi, olup biteni şeffaf bir biçimde açıklaması, yaşananlardan ders çıkardığını ve bilim insanlarının önerdiği önlemleri uygulamaya başladığını göstermesi pandemiye karşı etkin ve sonuç alıcı mücadelenin en önemli şartı haline gelmiştir.

Pandeminin ilan edilmesinin üstünden geçen sürede hangi önlemlerin alınması gerektiği artık dünyadan az çok haberi olan herkes için bellidir. Nitekim bu konuda TTB başta olmak üzere bilim çevreleri, konunun uzmanı bilim insanları, bu önlemlerin: hızlı, yaygın test ve hızlı aşılama, ekonomik-sosyal destekli en az 28 günlük tam kapanma, sistematik filyasyon ve etkili izolasyon, birinci basamak sağlık hizmetlerine önem vererek hastalığı hastanelerde değil sahada karşılama, ekonomi değil insan merkezli mücadele ve şeffaf yönetim olduğunu söylüyor. Pandeminin başından itibaren maske dağıtımından başlayarak aşı teminine kadar neredeyse her somut önlemde başarısız olan iktidarın bu aşamada 15 gün daha bekleme lüksü yoktur.

Kısmi tedbirler açıklanmadan önceki 15 günlük süreçtekine benzer vaka artışlarının ve önlenebilir ölümlerin önüne geçebilmek için Bilim Kurulu tarafından da benimsenen tam kapanma gerekli ekonomik ve sosyal destekler sağlanarak hiç vakit geçirmeden uygulanmalıdır.

Pandemide bugün yaşanan en ağır dönemden yönet(e)meyenler sorumludur. 84 milyona karşı ise suçlama değil yaşam hakkını koruma yükümlülüğü vardır.