Pandemi sağlık sistemini tamamen meşgul ederken, diğer sağlık hizmetlerine erişimi de zorlaştırıyor. Özellikle yoksul ülkelerde düşükler, bebek ölümleri, anne sağlığını tehlikeye atan yetersizlikler yaygınlaşıyor.

Pandemi yoksulları daha şiddetle vuruyor!

Covid-19 pandemisi hışımla gelen ikinci dalgayla birlikte tüm dünyayı kasıp kavuruyor. Yıllardır ihmal edilen kamusal sağlık sistemlerinin yetersizliği, bu süreçte kendini daha yakından hissettiren kronikleşmiş eşitsizlikler salgının insani faturasını ağırlaştırıyor. Geçen günlerde İngiliz yardım kuruluşu Oxfam’ın ve Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’nın (UNCTAD) iki raporu bu sorunları kapsamlı araştırmalarla masaya yatırdı (From Catastrophe to Catalyst Oxfam, Aralık 2020 ve Impact of the Covid-19 UNCTAD, Kasım 2020). Biz de Alphan Telek ile Medyascope TV’de bu çalışmaların bulgularını değerlendirdik.

Bu yazıda sözünü ettiğimiz raporların köşe taşlarını zaman zaman Türkiye koşullarını da göz önüne alarak sizlerle paylaşmak istiyorum.

DB’NİN KAÇIRDIĞI FIRSAT

Oxfam’a göre salgın sağlık hizmetlerine olan talebi keskin biçimde artırırken, ekonomik durgunluğun acımasız baskısı, borçların kabarması ve kemer sıkma önlemlerinin dayattığı sınırlar koşulları ağırlaştırıyor. Pandemi sağlık sistemini tamamen meşgul ederken, diğer sağlık hizmetlerine erişimi de zorlaştırıyor. Özellikle yoksul ülkelerde düşükler, bebek ölümleri, anne sağlığını tehlikeye atan yetersizlikler yaygınlaşıyor.


Dünya Bankası Covid-19’a yönelik geniş kapsamlı 160 milyar dolarlık programın bir parçası olarak 6 milyar dolarlık sağlık finansmanı ayağını devreye soktu. Oxfam’a göre, WASH diye kısaltılan hastalığı önlemeye yönelik el yıkamak için temiz su, sanitasyon ve hijyen hizmetleri büyük ölçüde amacına ulaştı.
Gelgelelim insanların finansal hizmetlere erişebilmesi için finansal bariyerlerin kaldırılmasına yönelik bir çaba gösterilmedi. Yılda tam 1 milyar kişinin sağlıkta katkı payını veya doğrudan paralı hizmetlerin bedelini cebinden ödeyemediği için sağlık hizmetlerinin uzağında kaldığı belirtiliyor. Benzer şekilde doktor, hemşire ve diğer sağlık personelinin eksikliğini gidermek için yeni kadrolar açılması, mevcut personelin gelirlerinin ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi şartının da finanse edilen çoğu projede yer almadığı bildiriliyor.

Özetle, Dünya Bankası’nın geçmişteki piyasacı çizgisinin dışını çıkamadığı; sağlığın asla üzerinden kar sağlanamayacak bir sosyal hizmet olması zorunluluğu ve bu hizmetlerden yararlanacak yurttaşlardan hiçbir bedel talep edilmemesi gereği gibi temel ilkeleri sahiplenmediği görülüyor.

SALGIN SAVUNMASIZ KESİMLERİ ETKİLİYOR

UNCTAD’ın “Covid-19’un Etkileri” başlıklı kapsamlı araştırmasının 2. Bölümü de, pandeminin en savunmasız kesimleri en şiddetle vurduğu konusuna ayrılmış. Bu bölüm 6 tema etrafında şekillenmiş: yoksulluğun yaygınlaşması, gıda güvensizliğinin kendini hissettirmesi, krizin toplumsal cinsiyet boyutu, göçmen işçilerin pandemi sürecinde daha ağır bir mağduriyet yaşaması, küçük işletmelerin koşullarının ağırlaşması ve şiddetli darbe yiyen sektörler arasında turizmin öne çıkması. Şimdi isterseniz bu altı temayı tek tek ele alalım.

YOKSULLUK YAYGINLAŞIYOR

Değişik kurumların farklı küresel büyüme senaryolarına göre yaptığı bütün tahminlerde 2020’de aşırı yoksulluk tablosunun yaygınlaşacağı görülüyor. Uluslararası Gıda Politikaları Araştırma Enstitüsü (International Food Policy Research Institute) küresel üretimin yüzde 5 gerilemesi varsayımı altında, 80 milyonu Afrika ve 42 milyonu Güney Asya’da olmak üzere aşırı yoksul sayısının 140 milyon kişi artmasını bekliyor. Dünya Bankası’nın kötümser senaryosu ise, küresel aşırı yoksul sayısında 100 milyon artışa işaret ediyor.

Pandemi öncesinde küresel yoksul sayısını azaltma yönündeki eğilimin tersine dönmesi en büyük endişe kaynağı. 1990’da yüzde 35.9, 2015’te yüzde 10 civarında seyreden bu oranın 2018’de yüzde 8.8’e yükselmesi bekleniyor.

GIDA KRİZİ KAPIDA

Covid-19’un Gelişmekte Olan Ülkelerde (GOÜ) gıda krizine yol açma tehlikesi de bulunuyor. Salgına bağlı kısıtlamalar haliyle gıda üretimini de etkiledi, gıda arzını aşağı çekti. Bazen de dağıtımda yaşanan sorunlar gıda ürünlerinin tüketicilere ulaşmasını aksattı.

Ancak uluslararası gıda piyasaları pandeminin başında korkulandan daha az gıda arzı sorunu yaşadı. Gıda fiyatları ise Ocak 2020’ye göre Temmuz 2020’de %7 geriledi.

Küresel gıda fiyatlarının düşüş göstermesi şöyle açıklanıyor: Birincisi buğday, mısır, pirinç ve soya üreticisi başlıca ülkeler oldukça mekanize sistemlere sahip olduklarından salgın üretimi fazla etkilemedi. İkincisi, emek yoğun tarım üretimi yapan GOÜ’lerde ise, pandemi daha çok şehir merkezlerinde yaşamı aksattığı için tarım sektörüne fazla engel çıkarmadı. Buna karşın gıda ürünleri talebi, işsiz kalan veya geliri düşen yoksul kesimlerin satın alma gücünün zayıflaması nedeniyle düştü. Bazı yoksul ülkeler de temel ihracat gelirlerini oluşturan emtiaların fiyatlarının gerilemesi sonucu gıda ithalatlarını kısmak zorunda kaldı.

Bilindiği gibi geçen hafta açıklanan kasım ayı enflasyon verilerine son 12 ayda gıda fiyatlarının yüzde 21.08 arttığını ortaya koydu. Türkiye’deki bu keskin gıda fiyat artışı büyük ölçüde liranın değer kaybından, ithal tohum, gübre, tarım ilacı gibi girdilerin maliyetinin artışından kaynaklanıyor.

EN ÇOK KADINLAR ETKİLENİYOR

İstatistikler erkekler arasında Covid-19’dan ölüm oranının kadınlara göre daha yüksek olduğunu gösteriyor. Buna karşın, kadınların salgının ekonomik ve sosyal boyutlarından fazlaca olumsuz etkilendiği görülüyor. Birincisi, kadınların emek piyasasına geçici ve kısmi zamanlı işlerle katılması daha yaygın olduğu için işlerini kaybetme olasılıkları göreceli erkeklerden yüksek. İkincisi, kadınların kayıt dışı işlerde çalışma oranları daha yüksek, tam 740 milyon kadın sosyal koruma ağlarının dışında kalıyor. Üçüncüsü, kadınlar ağırlıkla turizm ve ağırlama gibi salgından en fazla etkilenen sektörlerde istihdam ediliyorlar. Dördüncüsü, bu ortamda firmaların varlıklarını sürdürebilmesi için krediye erişimleri kritik önemde. Kredi piyasasında ayrımcılıkla karşılaştıkları için birçok kadın girişimci işletmelerini kapatmak zorunda kaldı. Beşincisi, özellikle okulların ve kreşlerin kapanması kadınların ev içi iş yüklerini artırdı. Bazıları işlerini terk etmek veya kısmi zamanlı çalışmaya geçmek gibi daha istikrarsız istihdam biçimlerine yönelmek zorunda kaldılar. Altıncısı, evlere hapsedilmek, finansal stres içine girmek gibi nedenler aile içi şiddetin daha da yaygınlaşmasına yol açtı.

GÖÇMEN İŞÇİLER ZOR DURUMDA

Son istatistiklere göre, uluslararası göçmenlerin sayısı 272 milyona ulaşırken bunların 164 milyonu göçmen işçi statüsünde çalışıyor. Bazı durumlarda, seyahat yasağı göçmen istihdamını olumsuz etkiledi. Örneğin Avrupa’da tarım sektöründe 1 milyon göçmen işçi bu engele takılırken, Fransa, İngiltere, İspanya gibi çok sayıda ülkede hasat aksadı, sebze ve meyve rekoltesi düştü. Göçmen işçiler kolay kapıya konulabildikleri, sosyal programlardan sınırlı yararlanabildikleri, kamu sağlığı riski göreceli yüksek ortamlarda çalıştıkları için salgın döneminden daha da olumsuz etkilendiler. Gelirleri düştüğü için ülkelerine gönderdikleri dövizler düşerken, bu nedenle yaşam standartları geriledi.

KÜÇÜK İŞLETMELER DESTEĞE MUHTAÇ

Mikro girişimciler ve KOBİ’ler küresel ekonominin bel kemiğidir. Küresel istihdamın üçte ikisini sağlarlar. Bu oran, düşük gelirli ülkelerde yüzde 80 ila yüzde 90’ına kadar çıkar. Aynı zamanda pandemi kaynaklı şoklara en korumasız kesimler arasındadır.

Birincisi, pandemi ortamında küçük işletmelerin ürettikleri mal ve hizmetlere talep daha keskin geriledi. Çünkü pansiyonculuk, yemek servisi, eğlence ve turizm benzeri, hayati işlerin dışında kalan sektörlerde faaliyet gösteriyorlar. İkincisi, göreceli zayıf konumda oldukları için cirolarının düşmesi sonucu birçok küçük işletme kapanmak zorunda kaldı. Üçüncüsü, nakit sıkıntısını büyük işletmelere göre daha derin yaşadılar. Bu nedenlerle GOÜ’lerde, özellikle düşük gelirli ülkelerde hükümet politikalarının küçük işletmeleri daha fazla desteklemeye odaklanması gerekli.

TURİZME ETKİSİNİN HAFİFLETİLMESİ

Turizmin gerek gelişmiş ülkelerde, gerekse GOÜ’lerde kalkınmaya önemli katkılar yaptığı biliniyor. Seyahat kısıtlamaları, sınırların kapatılması, insanların virüs korkusu nedeniyle tatillerini ertelemesi sektörü çok fena vurdu. 2020’nin ilk yarısında uluslararası turist girişleri %65 gerilerken, bu oran Doğu Asya ve Pasifik’te yüzde 72’yi, Avrupa’da yüzden 66’yı buldu. Türkiye’de ise 2020’nin ilk 7 ayında gelen turist sayısında yüzden 77 düşüş gözlendi.

Turizmin geri bağlantıları yüksek bir sektör olması nedeniyle yiyecek-içecek, konaklama, ulaşım, hediyelik eşya, eğlence gibi birçok sektör de çok olumsuz etkilendi. Ekonomisi tamamen turizm sektörüne bağlı bazı küçük ülkelerde çok daha derin bir travma yaşandı. Bu durum ilgili ülkelerin hükümetlerinin ekonomik faaliyetleri daha fazla çeşitlendirmesi, tek bir sektöre bağlı kalmaması için gerekli planlamayı yapması için ciddi bir uyarı niteliği taşıyor.