Bu doğruysa bile, Hüseyin’de işe yaramamış! Sakinlik şöyle dursun; alabildiğine öfkeli, isyan noktasında. Bir dokun bin ah işit, tam da onun şu halini açıklıyor.

“Adımı da yaz, soyadımı da. Kimseden çekinmiyorum. Biz bittik artık. Çıkarsın İsmail Küçükkaya, her şeyi televizyonda da söyleyeyim!” diyor.

Hüseyin, besici, çiftçi, kasap... Ankara’ya 40-45 km mesafedeki köyünde, arpasını samanını kendisi üreterek besicilik yapıyor. Kendi yetiştirdiği koyunları, sığırları, kendi kesip kendi kasap dükkanında satıyor.

Yıllardır Ankara’dan buraya geliyorlar. Et daha ucuz diye. Şehirdeki fiyatlara göre epey ucuz gerçekten. Şimdi kurban yaklaşıyor ve Hüseyin’in işlerinin zirve yaptığı zamanlar!

“Geçen sene bu vakitte 180 kurbanlık satmıştım, bu sene 90 sattım. Devlet dana kurban fiyatlarını kiloya 65 TL olarak açıkladı. Ben insanlar alabilsin diye 55’den satıyorum. Geçen pazar dört müşteri geldi. Bir dana alacaklar. 500 kilo gelir. 25 bin istedim. Biri bas bas bağırmaya başladı. ‘Vatan haini’ diyor, ‘Piyasayı siz bu hale getirdiniz. Reis’e karşı yapıyorsunuz’ diyor. Yanındaki ‘Dur, en ucuz burada’ diyor ama adamın durduğu yok. Böyleleri de var. Satmadım. Kovdum.”

“Yazacağım” dedim ya, Hüseyin’i susturmak mümkün değil. “Etin kilosunu geçen sene bu vakit 47 liraya satıyorduk, şimdi 96 lira. Alım gücü bir senede öyle düştü ki! Geçen sene bir müşteri Ankara’dan gelip, aylık 6-7 kilo etini alıyor, 1 karttan çektirip gidiyordu. Şimdi yarısını alıyor, 4-5 kart çıkarıyor, ‘1 kilo bundan, bir kilo bundan çek’ diyor. Maaşı olan, güya durumu iyi olan böyle karta yükleniyor. 6 bin lira maaş alan biri nasıl geçiniyor anlamıyorum. Kırsalda durum daha kötü. Ayda 2 kilo et alan köylü şimdi yarım kilo ya alıyor ya alamıyor.”

“Ankara’dan ucuz diye buraya et almaya gelip de alacağının yarısını alan insanları, fiyat listesine baktıklarında yüzlerinin aldığı ifadeyi görünce benim gözlerim doluyor.”

Tüketicinin hali bu. Peki, ya üretici?

“Köyde hayvancılık yapanlar koyun sürülerini sattı. Geçen sene 300 damızlık topladım, buzağılatmak için. Şimdi zarar ettiğim için onları da kesiyorum. Geçen sene kilosu 25 kuruş olan samanı kendim ürettiğim için 2-3 liraya mal ediyorum. Dışarıdan alsam 5 lira. Geçen sene 1 çuval yem 75 liraydı, bu sene 380 lira. Geçen sene bir hayvan 1 günde 18 liraya doyuyordu, bu sene 65 liraya doyuyor. Geçen sene 1 ayda 6 bin liralık mazot yakarken bu sene 50 bin liralık mazot yakıyorum. Geçen sene haftada 45-50 hayvan keserken bu sene 15 kesiyorum. Etin fiyatı iki misline çıktı ama geçen sene kiloda 8 lira kazanıyordum, şimdi 2 lira kazanıyorum.”

Sesindeki öfke tonu her cümlede biraz daha artıyor. “Üretici çatır çatır inek kesiyor. Üretmek imkansız. Fiyatlar daha da artacak!”, diyor ve ekliyor; “Tarım bakanının yerine bizim köyden birini koy, vallahi daha iyi yapar. Bunların hiçbir şeyden haberi yok. Ya da bizi bitirmek için kasten yapıyorlar.”

Hüseyin’in köyünde şimdiye kadar AKP ve MHP’den başkasına pek oy çıkmamış. “Kahvede konuşulanlara bakıyorum. Şimdi MHP’ye tek oy çıkmaz. AKP’ye oy verenlerin yüzde 80’i döndü. Birkaç fanatik hariç.”, diyor.

Yanında 7-8 Afgan çalışıyor. Şimdi Afganlar toplanıp memleketlerine gönderilmeye başlanmış. Afganlar da gidince, Hüseyin’e göre, hayvancılık tümden bitecek!

Hüseyin’in anlamadığı bir şey var: Hal böyleyken insanlar neden hala kesime götürdüğü hayvanlar gibi sessiz!

“Galiba pandemide bize aşı diye sakinleştirici vurdular!” diyor. Suskunluğa başka bir açıklama bulamıyor.

“Kabahat biraz da muhalefette belki!” diyorum ben, ama içimden, Hüseyin’e duyurmadan!